Bir İdeal Adamı ir sabah, Ankara istasyonundan kalkan motorlu trenle -en ucuz vasıtadır- genç bir adam İstanbula hareket etti. Uğurlayıcısı pek azdı. Sivil elbiseleri, üzerinde iğreti gibi duruyordu. Batı acıktı ve kısa ke- silmiş saçlarında beyazlar vardı. Halbuki, daha 38 yaşındaydı. Cum- huriyetin ilân edildiği sene doğmuş, gönlünü uçaklara kaptırmış, yıllar havalarda uçmuştu. Orduda Kurmay Albay- lığa kadar yük- selmişti. 27 Ma- yıs (o hareketine daha ilk günden katılmış, sonra, sadece (o prensip anlaşmazlığı do- layısıyla ve mem leketin saadeti- nin temini bah- sinde kendisi de- recesinde (o idea- list öteki arka- daşlarından ayrı düşüncede oldu» ğundan Komite üyeliğini iste - memişti. Ara - dan zaman geç- miş, kendi yo- lunda mücadele memleketin iyili- ği sandığı yolda çalışmış, gayret sarfetmiş, fakat başarısızlığa uğrayınca istifasını sunmakta bir an tereddüt etmemiş- ti. Hiç bir şey İstemeden, her tekli- fi reddederek.. O sabah, İstanbula iş aramaya gidiyordu. Adı, Ağasi Ş . Hava Kuvvetlerinden ve Cumhurbaşkanlığı başyaverliğinden bir kaç gün önce ayrılmıştı. Ağasi Şeni sevenler ve sevme- yenler, fikirlerini doğru (bulanlar ve bulmayanlar, hareketlerini -is- terseniz, politikası deyiniz- tasvip edenler ve etmeyenler o bulunabilir. Ağasi ağzından lâf kaçırıyordu. Gazeteci- ler için de, Madanoğlunun gönlünü almak kolay oluyordu. Bir ara, müsait bir ânını yakalı - yan AKİS muhabiri (Madanogluna sordu: " “ Paşam, Başkan Gürseli 'İzin vermezsem nasıl ayrılır?' diyor, ne dersiniz Madanoğlu başını sallıyarak, o davudi sesiyle: 2 Uğrunda gayret gösterdiği gayenin, arınki hayatımıza gerçekten saa- det getirip getiremeyeceği de şüp- hesiz münakaşa konusudur. Bazı hâdiselere koyduğu teşhislerde ise, yanıldığını söylemek ildir. ma, bir idealist mücadeleci olarak Ağasi Senin cemiyetimize verdiği ders her zaman için takdirle anıla- cak ve onu yükseltecektir. Genç e- mekli Albay Şen, hayallerinin ger- kleşmediği - ni gördüğü an, bütün nimetleri elinin tersiyle i- tip bir şirkette saymış, ne başka türlü bir davranışı ken disine lâyık bul- muştur. Mağlüp oldukları an ken dilerini (oOAmeri kalara atıp mil- letlerinin müca- delesini oralar - dan temaşa e- den sahte aydın- lardan gün- lük bir ahbaplık, ra “evde evlâd-ü âyâl var" mu- cip sebebiyle Şen türlü alçaklı - ğa rıza göste- renlerden minareyi çalmadan kılıfı hazırlayanlara bin âdinin gözler ö- nünde dolaştığı bir cemiyette Cum- hurbaşkanının eski başyaveri insa- nı Adeta yadırgatmıştır. Bu, kendi- sini hiç bir karşılık beklemeden mil- lete adamış bir genç aydın neslinin örnek davranışıdır ve Ağasi Şen, herkesten ziyade nesil arkadaşları- na şeref vermiştir. Kendisi gibi dü- şünen nesil arkadaşlarına, kendisi gibi düşünmeyen nesil arkadaşları- na.. “— Gürsel Paşa haklıdır. İsterse beni döver. Dünden tanışmıyoruz ki.. O senelerin kumandanıdır." diye kar- şılık verdi. Ahbaplığın hararetli bir devresin- de, bir gazeteci çocuğu olmıyan Ma- danoğluna takıldı; "— Paşam, biz gazetecileri refa- ha kavuşturmadan çekilip gittiniz." 3 yıldızlı Generalin cevabı ger- çekten dikkate değerdi: - Yok canım. Bir yerde gittiği- miz ,yok ki." — Peki, nız m1?" M.B.K. nden ayrılmadı- Niğdenin Eşme kazasında dünya- ya gelen, "Ben Yörüküm, Yörük" Şeklinde konuşan Madanoğlu, M.B.K. üyeliğinden ve Ankara Merkez Ku- mandanlığından istifa etmişti ama, hâlâ, bir Karacı Korgeneral olarak, askerdi. Turizm Bankasının lüks lo- kantasında öğle yemeğinden ön sı- ra ile birlikte beyaz peynir, sed izni yükselterek AKİS AAMİRDE "— Ben amir kuluyum. Bugün Siirte derler Siirte, Karsa tâyin e- derler, Karsa giderim" diyordu. Madanoğlu ve bilhassa eşi. denize âşıktılar. 27 Mayıs sonrasının tozu dumanı arasında geçen yaz, bir de- fa olsun deniz banyosu yapamamış- lardı. Ulviye Madanoğlu, her mev- sim en aşağı 40 - 50 defa denize gi- rerdi. Ama gidişat, çekilme kararın- da azimli görünmesine rağmen, va- tan sevgisi, vazife aşkı ve mücadele ruhu dolayısıyla, basiretli e. ve tabiatıyle eşini, 1961 deniz- den mahrum bırakacağa enem. tedir. Politikacılar Bir şaka ve ötesi Biürdigimiz haftanın oortalarınca, gazetecilere söylediği bir "Saka- dan lâfın Kuyruk Edebiyatının şam- piyonu gazetelerde nasıl ciddiye alı- nıp üzerine tahliller, tefsirler, ümit- ler, hayaller ye tabii palavralar bi- na edildiğini görerek en ziyade eğ- lenen kimse şüphesiz Devlet ve Hü- kümet Başkanı Cemal Gürsel oldu. O gün, İsmet İnönü kendisini ziyaret etmişti. Muhabirler mütad veçhile Başbakanlığın önünde Devlet Başka- nını yakaladılar ve sual yağmuruna tuttular. Gürsel, hatırına nereden geldi bilinmez, bir lâtife yaptı: "— Çoktandır o görüşmemiştik. Sıhhatimi merak etmiş, nasıldır diye gelmiş" dedi. Gazeteciler li kendi- lerini alamadılar. Hâlâ. son hâdise- lerin tesiri m met İnö- nünün ise bu meselelerde ne derece ciddi olduğunu biliyorlardı. Nitekim memleketin I numaralı siyaset ada- mı, Devlet Başkanıyla görüştükten sonra Başbakanlığın merdivenlerini sual sorulmasını teşvik etmeyen bir hava içinde inmiş, buna rağmen ga- zeteciler etrafını alıp "Paşam- bir emriniz var m1?" diye açmaz verin- ce kendisine hâs muzip edayla 'Es- tagfurlah!" diyerek otomobiline bin- miş, oradan ayrılmıştı. Başka tek ke- lime de söylememişti Ama ziyare- AKİS, 19 HAZİRAN 1961