Kadın Gözüyle Bugün Amerikanın istikbâli sizin elinizdedir". İşte 8 Kasım günü, nerikadaki radyolar sık sık ya- yınlarını kesip, bu cilmleyi tekrar ettiler, Bi senedir Amerikadayım. Bu zaman içinde Amerikada gördüğüm en ilgi çekici şey muhakkak ki Cumhur- başkanı seçimi olmuştur. Vakıa aynı zamanda bir kı- sım senatörler de seçilmiş ve meclisin bir kısmı de- aye ama, bu seçimler memleketin umumi hava- a pek as hissedilmiş ve daha ziyade mahalli faa- liyetlerle kendisini göstermiştir. Cumhurbaşkanı seci- mi ise aylarca evvelden memleketi sarmış, umumi- yetle pek sakin ve soğukkanlı görünen Amerikan aile- sinin hayatına âdeta bir tuz - biber çeşnisi katmış, cid- di münakaşalara yol açtığı kadar da neşe ve espri kaynağı olmuştur. Bu seçimin memlekete bir bayram havası getirdiğini söylemek hiç te mübalâğa olmaz. Gerek Demokrat Partinin, gerek Cumhuriyetçilerin Cumhurbaşkanı adaylarını tespit eden büyük kongre- lerinde televizyonun siyasi konuşmalar kadar önem verdiği bir şey de balkın neşesi, kongreye iştirak eden kadınların şapkaları, söylenen şarkılar ve artistler ol- muştur. Amerikalılar parti kongrelerinde olsun, seçimler- de olsun adaylarım şarkı söyliyerek, gülerek, sevine sevine seçtiler. Fakat bu, ciddiyete mâni olmadı ve "ölçü" hiçbir zaman hiçbir şekilde aşılmadı. Televiz- yonlarda adayların bol bol taklitlerini yapan komikler dâima bir noktada durmasını bildiler ve seçimlerin bitmesiyle, işin ciddiyetini bozabilecek espriler bıçak gibi kesildi. Seçimlerde en çok tutunan esprilerden bir tanesi Red Skeltonun esprisi olmuştur. Red Skelton, "Mr. Kennedy o kadar, bol vaitte bulundu ki" diyordu, "Mr. Nixon bile fikrini değiştirdi ve oyunu ona vermeye ka- rar verdir* Seçimler münasebetiyle Amerikada bir seçim ede- biyatı müziğinin mevcut olduğunu öğrendik. Ameri- kanın ilk Cumhurbaşkanı adayları için dahi çıkarıl- mış olan esprili şarkıları bu vesile ile bol bol dinledik. Bunlar meşhur "Show"larda müsabaka konusu oldu ve meselâ genç bir talebenin veya sakin görünüşlü bir ev kadınının otuz, kırk sene evvel filânca politikacı için uydurulan şarkıyı bildiklerine sabit olduk. Propaganda ç iyasi partiler adaylarını tespit ettikten sonra halkın bir kısmı arabalarına beğendikleri oadayların re- sim veya temini taşıyan afişler yapıştırarak reklâma başladılar. Partiler taraftarlarına adaylarının propagan dasını yapan rozetler, şapkalar dağıttıkları gibi bu, Amerikanın derhal 1 numaralı sahasına, ticari saha- ya intikal etti. Kennedy'yi veya Nixon'u tutan gözlük- ler, çeşitli afiş veya eşyalar, müteşebbislerine oldukça para kazandırdı. Seçimlerden evvel, halk dâima seçime iştirak et- meye ve inancına göre oyunu kullanmaya davet edil- miş, bunun için televizyonda fevkalâde cazip reklâm- Bir seçim de lar yapılmıştır. Ayrıca partiler televizyonda adayları- eklâmlarım yaptırmışlar fakat bunun paralı, rek- lâm olduğu dâima ilân edilmiştir.. Halka ve memlekete hizmet zihniyeti ile ticaret zihniyetini şaşılacak bir şekilde birleştiren Amerika- ze Cumhurbaşkanı adaylarına televizyon "debat'ie- -münazara- yaptırarak ve siyasi olayları adım adım takip edip halka sunarak bol bol ticari firmaların rek- lâmını yapmış, fakat bir yandan da halkın siyasi ilgi- sini canlı tutup onu aydınlatmasını bilmişlerdir.. Yi bu tip masraflı programlan deruhte eden büyük haber ajansları bu masrafları dâima ticari firmalardan çı- karmış ve arada programlarını keserek onların rek- lâmlarım yapmışlardır. Doğrusu, en ciddi bir siyasi konuşmanın birden kesilip cazip bir genç kadının meselâ filânca bulaşık osabununun reklâmını yapması önce bizleri pek şaşırtmıştı ama buna çabucak alıştık. Za- ten bu ticari zihniyet Amerikada herşeye O derece hâ- kim ki, bizzat Mr. Kennedy'nin birgün, konuşmasını kesip te, bir muşamba cilasının reklâmını yaptığım görsem, buna bile yadırgamıyacaktım. Seçim sırasında gazetelerde rastladığım reklâm- lardan birisi bilhassa hoşuma gitmişti. Yazı şöyle bir başlık taşıyordu: “Siz de Cumhurbaşkanı olarak Mr. Arthur Monroe'yu mu seçeceksiniz?" İnsan bu yazıyı okumadan geçemiyordu. Meğerse Arthur Monroe bir diş tabibi imiş, iki çocuğa, bir köpeği varmış. Onun hakkında bir sürü izahat verdikten sonra yazı şöyle devam ediyordu: "Bu kadarcık bilgi ile Arthur Man- roe'ya Amerikanın istikbâlini terkedeceğinizi zannet- miyoruz. Evet ama Mr. Kennedy veya Nizon'u daha iyi tanıdığınızdan emin misiniz? Eğer Amerikanın is- tikbâlini 'en iyi adam'ın eline terketmek istiyorsanız oyunuza kullanmadan evvel muhakkak şu kitabı oku- yunuz! Bu kitapta her iki adayın muhtelif siyasi olay- lar hakkındaki düşüncelerini özetlenmiş şekilde bula- caksınız ve Amerikanın istikbâlini eline terkedeceği- niz adamın on senedir dünya hâdiseleri karşısındaki tutum ve düşünüşlerini öğreneceksiniz!.' Ciddi bir makale şeklinde yazılınış olan bu yazı ticari bir reklâmdı ama ad manında ve faydalı bir ticaret yapmanın yoluna bulmuşta Samimiyet ve televizyon Amerikanın kalkınmasında en mühim rolü oynıyan şey öyle zannediyorum ki, medeniyeti insanın aya- ğına götüren otomobil olmuştur. Televizyona gelince bu, siyasetin bir dönüm noktasını teşkil edecek kadar önemlidir. Çünkü televizyon -siyasi adamı, "yerine gö- re konuşmak ve bu sözleri icap ettiği zaman tekzip veya tevil etmek" cambazlığından tama mile" mahrum edecek bir vasıtadır. Kennedy olsun, Nixon olsun, memleketin herhangi bir köşesinde yaptıktan herhan- gi bir konuşmanın hesabım televizyonda ve bütün -bir milletin önünde verdiler. İkisi karşı karşıya duruyor- lar ve gazetecilerin bazan taarruza, banan şakayı, ba- zan istintakı andıran suallerine cevap veriyorlardı. AKİS, 5 ARALIK 1960