Polis Meselesi Günler var ki Türkiyede bir camia tarifsiz ıstırap içinde kıvranıyor. Bu camia, polis camiasıdır. Mem- lekette bir inkılâp vukua gelmiş bulunuyor. Sevilme- yen bir idare devrilmiş vaziyettedir. (Millet topyekun bayram yapıyor. Buna mukabil kocaman bir kitle, ağ- zını bıçak açmaz halde vatandaşlarının sevincine seyir- ci kalmakla yetiniyor. Bu kitle mensuplarının çocuk- ları vardır: Babalarının ne iş yaptığını söyleyemiyor- lar. Bu kitle, mensuplarının eşleri vardır: Kocalarının mesleğini açıklayamıyorlar. Bizzat kendileri ise, taşı- a hak kazandıkları üniformalarını giyip sokağa çıkamıyorlar. Zira halkın nefreti, dünyanın bu en bü- yük azabı gelmiş, başlarına çatmıştır. 27 Mayıs hare- ketinden bu yana hemen hiç bir şehirde resmi polis görmek imkanı yoktur. Polis üniforması taşımaya ce- saret etmenin, linçi göze almaktan artık zerrece farkı kalmamıştır. Bir noktayı belirtmek lâzımdır. Bir kısım men- suplarıyla polis, kendi kendisini böyle bir muameleye Polislerden bir grup Talihsizlikleri: Rejim müstahak hale getirmiştir. Tam otuz gün devam eden Menderes rejimi aleyhtarı nümayişlerde gençlik ve halk, karşısında eli copla polisten başka kimseyi bul- mamıstır. Askeri birlikler sempatik bir tarafsızlık mu- hafaza ederlerken polis kıtaları, atlı ya da yaya, hür- riyet İsleyenlerin üzerlerine saldırmışlar, bunları fena halde dökmüşlerdir. Bir Zeki Şahin, bir Bumin Yaman- nı'n Menderes polisinin canlı misalleri halinde şöhret olmuşlar, her üniformanın altında halk ya bir Şahin, ya bir buminoğlu görmeye başlamıştır. Aslına bakılır- sa askeri birliklerin subaylarının vatanperverâne his- se altında hareket etmelerine mukabil Emniyet kuv- vetlerinin başına yerleştirilmiş bir kaç âdi insanın ha- reket tarzı bugün bütün Türkiyede ve bilhassa İstan- bul ile Ankarada polise karşı duyulan tarifsiz nefretin başlıca sebebidir. Nasıl başkentte, Siyasal Bilgiler Fa- 'kültesinin önünde Mehmetçik, General Namık Argüç kendisine ateş emri verince terütaze gençleri makineli tüfek ateşine tuttuysa kafa yapısı bakımından o Meh- AKİS, 5 HAZİRAN 1960 metçikten pek az farklı polis neferi do âmirleri işaret edince nümayiş yapan vatandaşlarının üzerlerine sal- dırmaktan çekinmemiştir. Yoksa Türkiyede polis kad- rosunun D.P. yi tuttuğunu sanmak için deli olmak lâ- zımdır. Muhalefet lideri İnönünün seyahatlerine katı- lanlar hemen her bölgede Emniyet memurlarının, fir- sat bulur bulmaz gelip İnönünün elini öptüğüne, ona dualar yağdırdığına şahit olmuştur. Meselâ Kayseride şehrin tâ dışına kadar bir trafik otomobili içinde çıkıp İnönüye sevgi tezahüratı yapanlar gene polisler olmuş- lardır. Zaten bu topraklar üzerinde, bu milletin ferdi olarak yaşayan basit polis memurlarının diğer vatan- daşlardan farklı bir düşünceye sahip olduklarını san- manın mantıkla bağdaşan bir tarafı yoktur. Polisin karısı tapu memurunun karısının çektiği derdin eşini çekmekteydi. Polisin çocuğu bakkalın çocuğundan da- ha giyimli değildi. Bizzat polise gelince, namuslu bir polis memuru elbette ki namuslu bir gümrük memuru- nun hayat şartlarından iyisini ailesine sağlayamıyordu. O halde polisin, öteki Türklerden değişik bir siyasi va- ziyet almasını akıl kabul eder mi? Ne var ki polis, va- Zifesi icabı sokak gösterilerinde ön plâna geçiyor ve bütün şimşekleri üzerine çekiyordu. Şimdi, bu kitleye mensup pek çok kimsenin bil- hassa gençlere, yani münevverlere karşı bir aşağılık kompleksi duyduklarını, bu yüzden onlara, ellerine fır- sat geçtiğinde hunharca davrandıklarını mânası yoktur. Hâdiseler sırasında şehi körükleyicileri sayılmaları gerektiği ortadadır. bunlar doğrudur. Ne var ki doğru olan bir husus daha vardır ve artık o hususu göz önünde tutmak zamanı gelmiştir: Bir memleket, polissiz yaşayamaz. Bu ba- kımdan, kendisini fena yola sevkeden mesul âmirlerin- den temizlenmiş polislerden müteşekkil bir Emniyet kadrosunun yeniden vazifeye başlaması bir zarurettir. Bunu sağlamak ise herkesten ziyade, aynı üniformayı taşıyan kimselerden zulüm görmüş kimselere, yani gençlere düşer. Genç münevverler şehirlerimizin polise olan ihtiyacını düşünür ve kötü yollara sevkedilmiş bu memleket evlâtlarının şimdi hakikatleri gördükle- rini, yüreklerinde hem eziklik, hem de pişmanlık duy- duklarını hesaba katarlarsa bu kitleye karşı beslenen nefret yavaş yavaş silinir. Elbette ki bu arada bizzat polis memurlarına düşen bir vazife olacaktır. Bunlar, kendileri olmasa bile meslekdaşlarının halka karşı günahkâr olduğunu yüreklerinin bir köşesine yazmalı, ona göre daha munis, daha terbiyeli, daha az hoyrat davranmalı, kaybettikleri, hattâ asla kazanamadıkları sevgiyi toplamaya bakmalıdırlar. Ama, bugün Türkiyede mesuliyet mevkiini işgal edenlere de bu işte bir vazife düşmektedir. Emniyet kuvvetlerini o yola sevkeden I numaralı omesullerin cezalandırıldığını öğrenmeye o halkın ihtiyacı vardır. Polisin, Zeki Şahin ve Bumin Yamanoğlu tipi eşkıyalardan temizlenmiş olduğu da açıklanmalıdır. Sonra, unutulmamalı ki Trafik polisleri halkın naza- rında coplu polislerden bambaşka hüviyet taşımakta- dırlar. Onların vazife başına iadesi vatandaşların gö- zünü gri renkli oüniformaya alıştıracaklar. Kim bilir belki de bu, bir musibetin doğurduğu bir iyilik olur! 2