YURTTA OLUP BİTENLER da askerlerin başına geçip darbe yap- ması işten bile değildi. Nitekim Mu- halefet liderini o istikamette teşvik edenler, hattâ bunu yapmıyor diye çatanlar olmuştu. Ama İnönü Türk milleti kadar Türk Ordusunu da ta- nıyor ve onun buhranlı anlarda hızır gibi kendiliğinden yetiştiğini biliyor- du. Memleketin ihtiyacı, İnönünün nazarında şuydu: Demokratik niza- mın normal işlemesinin, sağlanması. Yoksa, kendisinin seçim dışı yolla ik- tidara gelmesi değil.. İşte Ordu bu vazifeyi kendiliğinden yüklenmiş, se- çimlere nezaret etmek, yani yüksek hakemlik işini üzerine almıştı. C.H.P. Genel Başkanı arkadaşlarına 27 Ma- yıstan itibaren yeni idarenin yardım- cısı olmalarını, her türlü siyasi faali- yetten sakınmalarını ehemmiyetle tav siye etti ve her zaman olduğu gibi bu tavsiyelere evvelâ kendisi büyük kada da mantığın aynı istikameti gösterdiği süratle (omüşahede edildi. Elbette ki Türkiye Menderes devrine nazaran çok daha haysiyetli bir dış politika takip edecekti. Ama bu, batı bloku içinde yürütülecek bir dış po- litika olacaktı. Bu hafta içinde bir akşam, meşhur Le Monde'un muha- biri İnönüden seçimlerde kazanır da Başbakan olursa Menderesin (o açık- lanmış Moskova seyahatini yapmayacağını nönü müsamahakâr bir tebessümle dış politikada esasın uzun bir istik- bal hususunda bir spekülasyon yap- mama olduğunu hatırlattı. Bir başka muhabirin Türkiyede her çeşit parti- nin faaliyetine müsaade edilmesi" hususunda ne düşündüğünü o öğren- mek isteyen sualine karşı ise İnönü "Biz büyük reformlar yapmış bir memleketiz, bu bakımdan bazı husus- İnönü evinde ziyaretçileriyle birlikte Milletin bir hassasiyetle uydu. Partisine yap- tığı tek tebliğ, bu hususu duyuran ve vatandaşlardan kendilerini düş- manlık hislerine kaptırmamalarını isteyen tebliğ oldu. Dış politika hakkında yep bu bir hafta zarfında yaban cı gazetecilerin omerakını çeken bir başka husus Türkiyenin müstak- bel dış politikası oldu. Aslına bakı- lırsa bu, eski İktidar tarafından gi- rişilmiş bir propagandanın neticesiy- di, Menderes, kendisine bilhassa A- merikanın desteğini osağlamak için elindeki bütün vasıtalarla D.P. yi ba- tı taraftarı, CH.P. yi ise nötralist göstermeye çalışmıştı. Pazartesi gü- nünden itibaren yeni rejim namına Dışişleri Bakanı Selim Sarper, C.H.P. seçimleri kazanınca kurulacak idare sevgilisi ları dikkat nazarına almak zorunda- yız. Bugün mevcut partilerin faali- yetlerine devam etmelerini tabii bu- analı bir cevap i. Akıllı muhabir İnönünün Tür- kiyede komünist veya omürteci bir parti kurulmasına taraftar bulunma- dığı nı anlamakta güçlük çekmedi. Ya dördüncüsü? âdiseler bir hafta içinde bu şe- kilde gelişirken birçok kimse D.P. nin üç değil dört kurucusu olduğunu hatırladı ve kurucuların üçü Harbi- yede kapalı bulunurken dördüncüsü- nün ne âlemde olduğunu merak etti. 27 Mayıs sabahı saat dörde gelir- ken eski Meclis Başkanı Refik Ko- raltanın resmi ikametgâhının tam karşısındaki mütevazı bir apartman katının sakinleri bir yaylım ateş se- siyle uyandılar. Kısa boylu, babacan tavırlı, top burunlu, o yaşını göster- kıl için yol bir olduğu gibi dış politi meyenbiradam pijamasıyla yatak- tan fırladı. Hanımı arkasından "Ey- vah! Demek söylenenler doğru çıktı. Çapulcular Yenişehri bastılar!" diye söylenirken o, "Sus hanım! Abuk sa- buk konuşma! Çapulcular falan yok! Bizim Koraltan Paşa galiba sabık Meclis Reisi olmak üzere" diyordu. Bunları söyleyen D.P. nin dört kuru- cusundan biri ve Muhalefetteki 2 nu- maralı adamı Prof. Fuat Köprülüden başkası değildi. o Köprülü, üç yıldır bütün münasebetini kesmiş olduğu eski arkadaşının süngülü Harbiyeli- ler arasında evinden çıkışını ve tev- kif edilişini gözleriyle seyretti. On- dan sonra hâdiselerin inkişafını sü- kunetle beklemeğe başladı. Köprülü meşhur diktatörlük yetkileriyle (teçhiz edil- mesinden beri, umumi vaziyet hak- kında en ufak bir hayal yapmıyordu. Bunun sebebi, eski arkadaşlarını çok iyi tanımasaydı. o Köprülünün D.P. nin üç kurucusunun muhtemel ruh haleti hakkındaki düşünceleri şöyley- di: Celâl Bayar, halktan ve hattâ Or- dudan gelecek her tepki karşısında, "İnat olsun diye, daha fazlasını, da- ha ağırını yapalım" diyecekti. Hiç- bir ikazın, hiçbir bedahetin onu yo- lundan çevirmesi beklenemezdi. Ba- yar, yüzde yüz kaba kuvvete inanan Komisyonun bir adamdı. Başka hiçbir şeyin kar- şısında eğilmemişti. Merhamet, vic- dan ve ahlâk gibi mefhumlar onun yanından geçmemişti. Ölünceye ka- dar iktidarda kalmak hırsı ruhunu dolduran tek varlıktı. Bu muazzam ihtirasın yanında Bayar cesur değil, fakat soğukkanlıydı. Köprülü, aslın- da, Bayarın cesaretine inanmıyordu. Fakat, sinirlerine daima hâkim olma- sını bilmesi cesur (oolduğu intibaını uyandırıyordu. Lâkin Bayar, aynı zamanda, son derece dar kafalı, ca- hil ve -kurnazlık bir dereceye kadar hariç- akılsız bir adamdı. İktidarda olan kimsenin her nevi kuvvete sahip olabileceğini düşünür, iktidarın hiç hissettirmeden insanın elinden nasıl sıyrılıp gittiğini ve ondan sonra bir fiskenin iktidarı devirebileceğini ha- tırına bile getirmezdi. Bayara kalır- sa, iktidarda ilânihaye kalmağa azim- li bir zümreye karşı hiç kimse hiç- bir şey yapmağa muktedir olamazdı. Karakterinin bütün ve deresi yol üstünde tutmak olarak gö- rüyordu. Köprülü, buhranın son gün- lerinde Bayarın iradesinin D.P. nin liderlik zümresine hâkim olduğun- dan zerrece şüphe etmiyor ve asıl bu sebepten dolayı, şiddet yolundan kıs- men dahi olsa dönüleceğine dair çı- kan söylentilerin, hattâ bizzat sabık Başbakanın Vaadlerinin yalan oldu-