Ankara Gazeteciler Sendikasını or- tadan kaldırmak için yollar aramaya başlamışlardı D.P. ocağı kurucuları, Kurşunluoğ- lu tarafından yapıldığını iddia ettik- leri marifeti duyar duymaz aradık- larını bulduklarını anladılar ve vazi- yeti derhal savcılığa — aksettirdiler. İddia şuydu: Atatürkün Ankaraya gelişinin yıldönümü — dolayısıyla An- ara Valiliği bir kervan tertiplemiş- . Vali, kendilerine mesken yapmak 1steyen gazetecilere bir yardım olsun diye bu işi Sendikaya bırakmıştı. Sendika, kervana katılacak müesse- selerden "gönüllerinden ne koparsa" bir para alacak ve kervanı tertiple- yecekti. — Kurşunluoğlu bu paraları, 1958 de iptal edilmiş makbuzlarla toplamış ve hiç kimseye de bir şey- den bahsetmemişti. Böylece paralar ortadan kaybolmuştu. Bu iddialar karşısında Ankara savcılığı hareke- te geçti ve hadiseye el koydu. İşin komedi kısmı bundan sonra başladı. Kurşunluoğlu, tamamiyle ka- bahatsiz olduğunu bildiriyordu. An- lattığına gore Valinin Sendıkaya ha- vale ettiği işi bır mu teahhit" e borçlanmıştı Kurşunluoğlunun elin- de bunu tevsik i : Ancak, savcılığa intikal ettirilen makbuzlardan bazılarının — altındaki imza doğrudan doğruya Kurşunluoğ- luya aitti. Kurşunluoğlu ve bazı ar- kadaşları, ihbarı yapan Zafer gazete- si yazı işleri müdürü Turhan Dilligile giderek — şikâyetinden vaz geçmesi ricasında bulundular. Bu, meslek içi bir işti ve gazeteciler kendi araların- da meseleyi hallederlerdi. Zaten Kur- şunluoğlu bütün meslek teşekkulle— yecekti. Dilligil yumuşak davrandı. Hep birlikte savcıya gidildi, vaziyet anlatıldı. t savcının elinde ya- pacak pek az şey vardı. Kendisine bir hadise intikal ettirilmişti. Bunu tahkik etmeye ve netıcelendırmeye kara Gazeteciler Sendikasının ıskat edilmiş başkanının yakasının bırakıl- masını istemiyorlardı. O zaman, bir takım hadiselerin na- sıl cereyan ettiğini gayet iyi bilen rafından aleyhine açılan kampanya- nın durdurulması için Matbuat Oca- ğı kurucularından birinin tavassutu- nu dilemişti. Kurucu ise, Türkiyede artık pek meşhur olan cevabı ver- mişti: Önleriz ama, V.C. yı sın! Kurşunluoğlu, başı derde giren- AKİS, 29 MART 1960 Bir A d a m Brakınız umumi efkarı, ilim çevrelerinin dahi "Meçhul Şöhret"lerin- den bir çift hocanın D. P. ye katılıp Genel Başkana bağlılık telgra- fi çekmesini bayram sevinci vesilesi sayan İktidar borazanları, "Hoca- ların Hocası" Sıddık Sami Onarın İsmet İnönüye evinde hususi bir zi- yaret yapmış olmasını hâlâ hazmedememiş bulunuyorlar. Bu ziyareti ve bu ziyaretin çekindikleri müstakbel neticelerini küçümsemek için bir de zavallı tefsir bulmuşlardır: İnönü Sıddık Sami Onara Cumhur- başkanlıgı teklif etmiştir C. H. P. İktidara geldiğinde "Hocaların Ho- cası" Devlet başkanı seçilecek, İnönü İcranın başına geçecektir.. Böy- lece ziyaret, akıllarınca, bir pazarlık damgasıyla lekelenecek, aynı ru- hu taşıyan iki idealist insanın faydalı fikir teatisi olmaktan çıkarak Park Otel kapılarında cereyan eden alışverişlerden birine benziyecektir. Tertibin muvaffak olmamasının sebebi, herkesin İnönüyü de, Onarı da mükemmel şekilde tanıması ve İktidar borazanlarının gayretini der- hal anlamış bulunmasıdır, Sıddık Sami Onarın, C. H. P. nin başı üzerinde yeri bulunduğuna zerrece şüphe yoktur. Onar politikaya heves etse, her halde V.C. ye kapılanmıyacağı da — muhakkaktır. "Hocaların Hocası"nın her türlü şerefe layık bulunduğu hususunda ise herkes müttefiktir. Ama ne Sıd- dık Sami Onar bugünkü mevkiini hatta Cumhurbaşkanlığı ile değiş- tirmek niyetindedir ne de siyasi vaziyet İnönünün bütün ideal sahiple- rini politikada vazife almaya davetini gerektirecek vehameti almıştır. Bilakis, bütün güçlüklere rağmen yakın istikbalde güneşli bir manza- ra görünmektedir. Nitekim Taşlıktaki konuşmaya ait İktidar borazan- larının bütün tahmınlerı boştur ve bu ziyaret birbirlerini anlayan iki adamın memleketin bir takım meseleleri üzerinde karşılıklı aydınlan- ma ihtiyaçlarını tatmınlerınden ötede maksat taşımamıştır. Ama, ziyareti takip eden akisler bir hususu yeniden ortaya koy- muştur: Sıddık Sami Onarın vekarını ve hadiselerin ne derece üstünde bulunduğunu! Zira "Hocaların Hocası" ağzını açıp ta bunlara gül- mek tenezzülünde bulunmamış ve kendisinden i rında ne söylenirse söylensin, aldırmıyabileceklerini — alıngan kudret sahiplerinin gözleri önüne bir ibret dersi halinde sermiştir. Onar İkti- dar borazanlarına tekzip mi gönderemezdi? Onar, bir küçük yalanla- ma mi yapamazdı? Onar, politikaya karışmamak niyetini mi açıklıya- mazdı ? "Hocaların Hocası" bunların hiç birine lüzum hıssetmemış ve kendisini tanıyanların aklıselimine emniyet göstermiştir. Pek de iyi et- miştir Bu, bir zihniyetin ifadesi olmak bakımından ehemmiyetlidir. Bir memleketin politikacılara olan İhtiyacı açıktır, pohtıkacıhgın kusurlu tarafı bulunmadığı da muhakkaktır. Ama cemiyetlerin en sağlam te- mellerini mesleklerini seçmiş ve mesleklerinde en büyük şerefi kazan- mayı asıl mazhariyet sayan idealist kimseler teşkil ediyorlar. İlim ada- mı kalmaya azimli ilim adamları, adalet tevziatçısı kalmaya azimli hakimler, asker kalmaya azimli askerler gazeteci kalmaya azimli ga- zeteciler. En ufak taviz vermeden vazifelerini, yapabıldıklerı müddet- zanıldığında hakiki aşklarına feragatlerin en güzeliyle ece cemiyetlerinin şükranını kazananlar değil, isimlerini asıl ebedı— leştirenler de işte bunlardır. İktidar borazanları bir ziyaretin manası üzerinde kendi zihniyet- lerine uygun variasyonlar yapmak suretiyle asıl, bu sınıf insanların falt yığınları gösterecek, sonra da onun hayranlık izharını bekliyecek- sin! Yahut, onu yanında bulundurmanın sana sağlıyacağı manevi ca- kayı duşunerek böyle bir "gösteri gezisi "ne onu razı edeceksin! İnsan, hayal ettiği nisbette yaşarmış ya..