DÜNYADA OLUP BİTENLER yaptıkları gibi- ticari ve iktisadi yol- lardan Kuzey — Afrikaya — sızmakta berdevamdır. Ayrıca, meselâ Tunus gıbı yerlerdeki İtalyan nüfusun faz- lalığı da Kuzey Afrika politikası gu— den bütün devletler tarafından göz- önünde tutulması gereken âmillerden biridir. Fransa, gerek yeni bağımsızlığa kavuşan Kuzey Afrika devletlerine karşı, gerek Cezayir miliyetçileri ba- kımından, İtalyanın şimdiye kadar takip ettiği siyasetten pek memnun kalmamıştır. Paristeki Tesmi çevre- ler, bu mevzularda İtalyanın güttüğü pasif ve yarı- tasvıpkar politikanın gerisinde bazı sinsi niyetlerin yattı- ğından — şüphelenmektedirler. İşte, General de Gaulle, Ouirinale sayara- yındaki görüşmeler sırasında, Gron- chi ve Pella'dan "Kuzey Afrika me- selelerinde daha fazla anlayış" bek- lediğini belirtmeğe — bilhassa dikkat etmiş olmalıdır. Zaten, Debre hükü- metinin -daha doğrusu — başbakanın gerisindeki uzun boylu cumhurbaş- kanının- son zamanlardaki niyeti, Ce- zayir meselesini bir "NATO dâvası" 'olarak gösterebilmek ve bütün müt- tefiklerden bu hususta yardım talep etmektir. Böyle bir görüşün Cezayır meselesini Fransanın bir dahili dâ- vası sayan görüşle — açıkça çatışma hâlinde olması Parisli siyasetçileri pek fazla endişelendirmemektedir Onlar için mühim nu bulup bu ezelı derdi halledebılmektır Sovyet tehdidi — karşısında Avru- panın savunulması bakımından Ce- zayirin son derece elverişli stratejik üstünlükleri bulunduğunu iddia eden Fransa, kendi başına içinden çıka- madığı 'bu meselede NOTA'lu mütte- fiklerinin desteğini kazanmak için yeni bir siyasi kampanyaya başla- mıştır. İtalya seyahati bu kampanya- nın ilk safhası sayılmalıdır. Fransa Alafranga demokrasi I ktidara "lütfen" gelışının yıldö- nümünde İtalyaya '""büyüklük se- yahati" tertipleyen General de Ga- ulle, Fransanın iç rejimi bakımın- dan 'ne yapmak niyetinde olduğunu iyice kestirebilmiş — değildir. Bir yıllık tatbikattan sonra, cumhur— başkanı, kendi arzusuna re lan ısmarlama anayasanın bile kafî derecede "verimli" — olmadığı kana- atindedir. Fransayı daha süratle der- leyip toplamak, büyük millet seviye- sine çıkarmak için, hükümete verilen yetkileri daha da arttırmak geri mektedir. 1958 Anayasası, icra ma— kamlarına tanınabilecek yetkiler ba- kımından modern demokrasilerde görülebilecek azami haddi bi gibidir. Şimdi, bütün bu aşırılıklara ilâveten, hükümeti daha fazla kuv- vetlendirmek Fransayı demokrasi ol- maktan çıkarabilir. Halbuki, bu da General de Gaulle'ün işine gelme- mektedir. Kendisi, iktidara getiril- 26 diği günden beri. hürriyetler mevzu- unda ukça müsait bir intiba bı- rakmış, kuvvetli hükümet arzusuna rağmen, Fransız, vatandaşlarını ana haklarından mahrum bırakmak ni- yetinde olmadığını da — göstermiştir. Fakat, bir yıldır hâlledilemeyen eski dertler karşısında sabırsızlanan halk efkârı ve geçim sıkıntısı çeken isçi kütleleri Debre hükümetinden şikâ- yete başlayınca, ana hürriyetlerle kuvvetli hükümet arasında kurulan muvazenenin nazikliği tam mana- sıyla ortaya çıkmış gibidir. De Gaulle'cülerin şimdiki tutum- ları, Fransada köklü bir rejim deği- şıklıgıne gitmektense, perakende o0- toriter tedbirler sayesinde — duru- mu biraz daha idare edebilmek- ten ibarettir. Bu bakımdan, ken- dilerine — "Yeni Gaulle cüler" adını veren Biaggi ve La Male- na adlı iki — milletvekilinin getirdikleri basın kanunu ta sı bilhassa dikkati çekmektedir. Bu tasarıya göre. "ordunun maneviya- tını bozacak şekilde" — yazılar yazarı muharrirler bundan — sonra küreğe mahküm edileceklerdir Askeri mev- zularla alâkalı haberlere ve makale- lere karsı konulması istenen bu yeni tahditler, hiç şüphesiz Cezayir mese- lesindeki şikâyetleri susturmak he- defini gütmektedir. Bağımsız basın, hükümetin Kuzey Afrika siyasetini tenkidte berdevamdır. Ordu içinde ve dışında sürüp giden suiistimaller, as- kerlerin mahalli halka muamele ediş tarzları ve nihayet hükümetin ne ya- pacağını bilmemesi günlük ve har- talık gazetelerde acı yazılara sebep olmaktadır. Şimdi, "küreğe mahküm Michel Debre Demokrasinin incesi üzerinde olmak korkusuyla bu tenkidlerin sona ereceği umulmaktadır. Ayrıca, bütün memleketlerde olduğu gibi, Fransa- da da, bu gibi yeni hükümler geti- rilirken basın cephesinin Zzayıf nok- taları da ihmal edilmemiş, muharrir- lerle birlikte gazete sahiplerini, mat- baacıları ve bayileri cezalandıracak hükümler konmuştur. Şiddet tedbirleri Alafranga demokrasi taraftarları- nın muhalif basın hakkında dü- şündükleri tedbirlerden — birisindeki kurnazlık payı hayli yüksektir. Yeni basın kanunuyla alâkalı olmayan ve ayrı bir hükümet kararnamesi şek- linde hazırlanan bu tedbire göre, "doğrudan doğruya haber organı ol- mayan " haftalık yayınlar, — basına tanınmış olan posta kolaylıklarından e bazı vergi muafîyetlerınden fay- dalanamayacaklardır Hükümete ya- kın çevrelerin iddialarına bakılırsa böyle bir tedbirden maksat, onfes- sions" vesaire gibi "havaiyat mec- mualarının piyasayı istilâ etmelerini güçleştirmek ve bunları ciddi yayın- ların gördüğü himayeden mahrum bırakmaktır. Fakat, bütün mesele dogrudan dogruya haber organı ol- ak" so ünün tefsir ediliş tarzına bağlıdır. LEXpress ve "Le Canard Enchaine" olmak üzere bazı haftalık gazetelerın bilhassa Cezayır mevzuunda hükümeti ne kadar ağır tenkidlere maruz bıraktıklarını bi- lenler, alınacak tedbirlerin bu saha- ya tevcih edilmiş olmasından şüphe- lenmektedirler. Haftalık gazeteler, "doğrudan doğruya haber organı" sayılacak mıdır, yoksa bunlar da "fi- kir organı" kategorisine konup ağır mali külfet altına mı sokulacaklar- ır? Bütün mesele, iktidardakilerin niyetine bağlı kalmaktadır. Bir bakıma, Fransada son gün- lerde cereyan eden bazı hâdiseler, hükümetin nıyetlerı hakkında fazla iyimser olm mkân vermemekte- dir. Meselâ, demıryolu, uçak ve oto- büs işçilerinin tasarladıkları . grev hareketi karşısında Michel Debre hükümetinin başvurduğu tedbirlerin şiddeti, De Gaulle'cülerin bu gibi şa- kalardan pek — hoşlanmadıklarını a- çıkça ortaya koymuştur. Batılı de- mokrasilerde işçi kütlelerinin meşrü mücadele vasıtalarından biri olarak tanınan grev, artık Fransada "Kel- leyi koltuğa almadan" girişilebilecek bir hareket olmaktan çıkmıştır. Pa— risteki hükümet, ransa nın bayraktarlıginı yaptigı buyuk prensıpler 'e — uzlaşmayan bir karar vermiş ye greve teşebbüs edecek iş- çilerin derhal askere alınacağını ilân etmiştir. Tabii, Cezayirdeki kanlı boğuşmaya katılmak korkusu karşı— sında, "can aygusu" ekme âva- sından daha ağır basmış ve grev te şebbüsü suya düşmüştür. Fakat, bu- nun hükümet bakımından hiç de ö- vünülecek bir başarı olmadığı her- kes tarafından da kabul edilmiştir. AKİS, 30 HAZİRAN 1959