YURTTA OLUP BİTENLER iki görüş vardı: Bir grup, "sıra eski şekliyle, yani Hukuk Fakültesinden başlamalıdır" diyordu. Diğer bir grup ta aksi bir tez ortaya atarak, "ma- dem ki bütün fakülteler sırasını say- mıştır, öyleyse ilk seçime herkes ka- tılmalıdır. 12 yıllık yeni sıraya han- gi fakülteden başlanacağı böyle belli olmalıdır" şeklinde konuşuyorlardı Dolayısıyla, "sıra var" iyenler ve sıra yok" enler nam ve şöhreti altında 2 hizip kendini gösteriyordu. 1 değil, fakat Menderesçi ektor seçiminde — tatbik edilecek Rusul mevzuundaki münakaşaya muvazi olarak, bilhassa adayların şahsiyetleri halk efkârının titizlikle Özerinde durduğu bir meseleydi. Tıp Fakültesi eski dekanı Ord. Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeliye, haklı veya haksız, D. P. li damgası vurulmuştu. Iktıdar ileri gelenleriyle ne kadar yakın 1rt1batı bulunduğu, "Belâlı Profesö Kübalı ve Üniversiteler Yapı Kooperatıf'ı hâdiseleri dolayı- sıyla gün ışığına k Egelının Doğu ve dınlendırıcı İspan- ya seyabatlarına katılm ona ya- kıştırılan D. P. li damgasını perçın— lemişti. Başbakanlığın — gayrı resmi doktoru hâline gelmesi de, bu damga- nın cilasını teşkil etmişti. Egeliye D. P. li demek belki de yanlış bir teşhisti. Ama onun Menderesçi oldu- ğunda en ufak şüphe yoktu. Mende- rese bağlılığı da, oğlu Yamanın ölü- mü dolayısıyla meydana — gelmişti. Hassas Menderes, Egelinin tek evlâ- dı Yamanın geçirdiği otomobil kaza- sıyla yakından ilgilenmiş, emirler ve- rerek derhal tahlisiye gemisi ve dal- gıçlar göndermişti. Egeli İstanbul Boğazı sularının yuttuğu — oğlunun ölümüyle hâlâ mustariptir. Bugün Menderes C. H. P. ye geçse, Egeli- nin O siyasi teşekküle sempati gös- tereceğinden, yakın arkadaşlarından hiç biri' zerre kadar şüphe etmemek- tedir. Zira bugüne kadar hiç kimse, Egelinin görülmemiş Kalkınmanın, erişilememiş refahın veya resmi adı imar olan yıkım faaliyetlerinin fazi- letlerini saydığını işitmemiştir. Ne İnönücü, ne Menderesçi Hukuk Fakültesinin — adayı, dev ilim adamı Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onarın adına da, son günlerde bir C.'H. P. etiketi takılmıştır. As- lında Türkiyedeki hocalar arasında siyasetle uzaktan yakından alâkası bulunduğuna dair şüphe edilmemesi gereken birisi varsa o da Onardır. Ancak bağımsız düşüncenin sembolü olması, derslerinde günün meseleleri- ne ilinin ışığı altında dokunup ka- naatini söylemesi, hiç — sarsılmayan, değişmeyen medeni bir davramşın sahibi bulunması, onu ister istemez .P. iktidarının beğenmediği, fakat tarafsız aydın kütle ile. muhalefetin bağrına bastığı bir sembol hâline ge- tirmiştir. Geçen yıl başında "ikinci Kübalı hâdisesi" sırasında, heyecan- dan gözleri kızarmış Unıversıte tale— belerinin, onun odası önünde ' a ya ya şa şa şa, Sıddık Sami çok yaşa 12 tarzında — başlıyan daha sonra da Sıd-dık Sa-mi, Sul-dık Sa-mi" şek- linde devam eden tezerühatı bunun neticesizdi. Sıddık Sami, Türk ÜUni- versıtesınde "muhtariyetin — babası" Onar hakikaten Hukuk tahsiline başladıgı günden beri, Üniversite muhtariyeti dâvasına — gönül bağla- mıştır. Bu yolda mücadelelerin en şiddetlisine girişmiş, Üniversite gibi müesseselerin merkezden direktifler- le idare edilmiyeceği fikrinin alem- darlığını yapmıştır. Insan eriten tek parti devrinde bile bir Üniversite öğ- retim üyesi olarak hiç kimseye bo- yun eğmemiş, haysiyet, vakar ve şe— refini muhafaza etmiştir. iktidarı sırasında Üniversite muhta— riyeti uğruna merhum milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer ile Prof. Onar, kalır ve kalmalıdır. Mutlak bir haki- kate erişmeye çalışan ilim, politika- nın tesiri ve nüfuzu altında kalmaz". d. Prof. Onara göre, Üniversi- te muhtarıyetının ortaya çıkaracağı mahzurların müeyyidesi, gene bizza- tihi Üniversite muhtarıyetıdır Tıpkı hür basının vereceği — zararların en 1y1 tedavi şeklinin basın hürriyeti, ol- ası gibi. İlim hürriyeti mevcut bu- lundukça sahte şöhretler, demagojik beyanlar sabun köpüğünden bir ba- lon gibi kısa ömürlü kalmaya mah- kümdur. Ord. Prof. Onar Üniversite muh- tariyetinin tahakkukunda her zaman muvaffak olmadıysa da, o muhtari- yete liyakat kazandıgını her jestiy- le ispat etmiştir. Resmi muamele ve temaslarında gayet mağrur ve dik- başlıdır. Üniversitenin haysiyet, eski rektör Tanoğlu ile talebeler arasında Hak edilen sevgi verdiği savaş, bu tutumun müşahhas bir emeğidir. Bu sayede Onar, Üni- versiteler reformunun tamamlanma- sında baş rolü oynamış, muhtar Ü- niversitenin uç yıl ardarda rektörlü- ğünü yapmıştı Rektör sıfatıyla yaptığı — açılış konuşmalarında, — millete, o zamana kadar pek malümu olmıyan bir mef- umu -Üniversite Muhtariyeti mef- humunu- anlatmaya çalışmıştır. 1947 yılı kasımının üçüncü günü son re tör seçimlerine de sahne Olan Fen Fakültesinin Konferans Salonunda, Ord. Prof. Onar Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirerin yüzüne ba- karak, sesini kürsüden şöyle yükselt- mıştır "Politika, ilim — doktrinlerin- den faydalanır ve bunların tahakku- ku için çalışır. Bu itibarla politika, ilim müesseselerinin tesiri altında vakar ve tarafsızlığını bir an bile ak- lından çıkarmadığı için. protokole çok ehemmiyet verir. Hiç bir fâni hiçbir gün Sıddık Sami Onarın, bir başbakan tarafından "yakın arkada- şı" olarak takdim edildiğini duyma- mıştır. Hiç bir fâni, hiç bir gün Sık- dık" Sami Onarın, Başbakanla birlik- te, ortada hiç bir ciddi sebep yokken, ender ele geçen ekzotik hir Uzak Doğu veya dinlendirici bir İspanya seyahatine — çıktığını — işitmemiştir. Sıddık Sami Onar, meşhur Profe- sörler Yapı Kooperatifi" ne bile üye değildir. Türkiyede — mevcut siyasi partilerin herbirinden adaylık tekli- fi aldığı halde, hepsine hayır cevabı vermiştir. Sabırsız adaylar ektörlük seçimi — mücadelesi sıra meselesi, etrafında dönen bir usül AKİS, 30 HAZİRAN 1959