kazancı ön plâna alarak hazırladığı filmler komedilerdir. Fakat onlarda bile İtalyanların alışılmaş "sulu" ko- medilerinden hava bulun- maktadır. Nitekim, tanınmış Italyan oyuncusu Alberto Sordı nın oynadığı — "IİI seduttore . Çapk (1954) ile "Un eroe di nostri tempı manımızın — bir ahramanı" (1955), "La legge e legge Kanun kanundur" (1957), (1956), "Rascel Fıfı" (1957) belli bir sevıyeden aşığı düş- miyen komedilerdir. Fakat Cristal- di'nin asıl degerı yeni rejisörlere yahut yeni denemelere cesaretle yer vermesidir. — Visconti — gibi tecrübeli lür rejisörün — Dostoyevski'nin — ro- mantik uzun hikâyesinden meydana getirdiği "Beyaz geceler"ine serma- ye yatırmak pek tehlikeli sayılmasa bile her halde Vittorio — Gassm gibi ilk defa oyunculuktan rejısor— lüğe gecen bir kimseye, hem de Alexandre Dumas'nın "Kean"i gibi oldukça 23ayıf bir eseri perdeye ak- tarması için sermaye — vermek her halde cesaret istiyen bir iştir. Fa- kat Cristaldi yalnız bununla — kal- mamış. Pier Luigi Nelli'nin kısa do- kümanteri "La pattuglia — sperduta - Kayıp devriye"sine, Visconti, An- tonioni ve Gassmann'ın yardımcılık— larında bulunduktan sonra ilk defa rejisörlüğe gırışen Francesco Rosi'- nin "La Sfida"sına, yahut Auglauco Casadio gibi sinema tenkidçiliğinden ilk defa rejisörlüğe geçen birinin ilk film denemesine de ye yatır- Üstelik bu cesaretlı adımla- mıştır. rı gerek maddi, gerekse manevi ba- kımdan karşılıksız kalmamıştır. Cristaldi, şimdi yine Rosi'nin, — Al- manya'daki İtalyan goçmenlerı çev- resinde geçen "İ magliari"sinin pro- düksiyonunu üzerine almıştır Filmler "Dağların fedaisi" Rejisör Edward Dmytryk'm "The Mountain - Dağların fedaisi" ad- lı filmi, Fransız yazarı Henri Tro- yat'nın bir romanından alınma. Tro- yat da romanının konusunu, 1950 de Fransız Alplerinde meydana ge- len feci bir uça kazasından almış "The Mountain"in, bir sinema ese olarak butunlugunu ve saglamlıgını temin edecek bir konusu var, bütün olay, biri "kötü", öbürü "iyi" iki kardeşin erişilmez gibi görünen bir kirveye tırmanmalarım anlat Buna göre, konuyu dagıtacak ne çok sayıda şahıs, ne de birkaç kola ayrılan olaylar dizisi var. Re- jisörün de bütün gayretini, iki kar- deşin karakterini sağlamca çizmeğe, zirveye çıkış ve inişi bu karakter- lerin anlatılması için bir vesile ola- rfet rak kullanmağa sarfetmesi lâzım Ama Dmytryk in yaptıgı bu degıl. İki kardeşin "iyisi” ile "kötüsü"nü kaba çizgilerle — tanıttıktan — sonra AKİS, 7 MAYIS 1959 erişilmez gibi gö- ünen bir zirveye tırmanışı — bütün teferruatı ile göstermek. Bu sonun- cu işin büyük bir başarı 1le yapıldı— ğı, fotoğrafların, yoda çekilen parçalarla yerı de çe- kilen parçaların bırleştırılmesıyle iyi bir dağcılık filmi meydana geldiği, seyircileri bir saate yakın heyecan— dan kıvrandırdığı söylenebilir. her halde hikâyeli bir filmden bek lenebilecek başarı sadece bu değildir. Bundan geriye kalan kısımdaki ba- şarı ise, Dmytryk'e — değil — sadece Spencer Tracy'ye ait. İki kardeş a- rasında tabii görülemiyecek bir yaş farkını ortaya koyacak kadar yaş- anmış, saçları bembeyaz, yüzü de- rin çizgilerle Öörtülü Tracy, saf te- miz kalbli, kötülüğe aklı - ermeyen dağ çobanını ustalıkla canlandırıyor. Filmin sonunda, kardeşini temize çı- karmak 1ç1n konuşurken uzun süren bir yakın plândaki oyunu, hemen he- men filmin de Tracy'nin de en çok başarıya eriştiği bir nokta. Fakat, "Dağların fedaisi" hıkayelı bir film olarak eninde sonunda küçük bir fa- re doğurmaktan geri kalmıyor. yaptıgı bütün iş, "Uyuyan prens" I ngılızler pıyeslerı ekseriya ciddiye t bile, tahta yeni çı- ka amcasının suçlulugun ortaya koymak için, kendi hazırladığı ufak bir piyesi gezici aktörlere oynatıp muradına erişiyordu. Tahta yeni çı- kan Elizabeth II. için, Terence Rat- tigan'm hazırladığı "Th Sleeping Prince - prens" piyesi ise sadece "eğlencelik" olarak yazılmış. Daha sonra adı "The Prince and the Show Girle çevrilen ve Elizabeth II. nin taç giyme torenı için yazılan piyes, başka bir t giyme — töreni -1911 de George Vın taç giyme tö- Dağların fedaisi Fare doğuran dağ SİNEMA reni- sırasında geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Törene katılmak üzere ge- lenler arasında Balkanlardaki — kü- çük "Carpathia" — ülkesinin — naibi Grancluk Charles -Laurence Olivier- oğlu "Sandalyesiz kral" ' Nicholas Jeremy Spencer-, naibin kayınval- desı Kraliçe Dowager -Sybil Th e- de var. Carpathia küçük bir ülke olmakla birlikte Avrupa devlet- ler muvazenesindeki yeri büyük ol- duğundan, Ingılız harıcıyesı "Bal- kanların tilkisi" diye — adlandırılan müstebit Naibin her istediğini ek- siksiz yerine getirmeğe çalışıyor. Hattâ, muvazenenin bozulmaması i- çin, Dışişleri Bakanlıklarının vazife- leri arasında pek nadiren yer alan birşeyi yaparak, Naibin hoşuna gi- den Amerikalı revü kızı Elsie Mari- na'yı -Marilyn Monroe- Naiple "bas- başa" yemek yemesi için Carpathia elçiliğine gonderıyor Rattigan'ın pi- yesi ve Laurence Olivier'nin filmi, memleketının demokrat unsurlarıyle mücadeleden yorgun düşen — naibin, Londrada bir gece de olsa hayatın için gırıştıgı te- saf ve basit revü kızının beklenmiyen karşıkoyması ile alt üst olmasını, Marina'nin farkında ol- maksızın — Carpathia'nın iç siyaset meselelerine karışmasını, daha ra da iktidar için bırbırıyle gızlıden gizliye mücadele eden baba - oğulun arasını bulmasını anlatıyor. Mari- na'nın, egzantrik ana - kraliçe Do- wager tarafından taç giyme töreni- ne nedime olarak — götürülmesi bır yana bırakılırsa, "Uyuyan prens" butunuyle Carpathıa elçiliğinde ge- çiyor. bu sınırlı mekân, ge- rekse pıyesın karşılıklı konuşmalar- la geçen yapısı, filme alınmış tiyat- rolarda usta olan Olıvıeryı bıle bo- calatıyor Bundan dolayı yuyan prens" ne incir çekırdegım doldur- mayan mevzuundan; ne elçiliğin ho— lü, merdivenleri, yem ve yat odası arasında bolünen sahneleriyle boş bir gayretle yaratılmağa çalışı- lan hareketten n zaman ağır bir hiciv, zaman zaman da en boş bir komedi gayretine — dökülen muvazenesiz tutumunda değil, sade- ce oyunundan kazanıyor. Zaten Ma- rilyn Monroe, Milton Greene ile kur- duğu produksıyon şirketinin ilk ese- rini meydana getirirken, işi sağla- ma bağlamak için en büyük dıkkatı rol tevziatına vermişti. Yalnız Oli- vier ile Monroe'nun yan yana gel- mesi bile, daha bir karış pelikül sar- fedilmeden yuyan prens"ın se— yirci toplamasını, ticari tırmaya yeterdi. Kaldı ki, Olivier ile Monroe yalnız yan yana gelme yetinmiyorlar, aynı zamanda Olivier kendinden — beklenen, — Monroe ise kendinden umulmıyan bir başarı gosterıyorlar Sybil Thomdike ile iye memuru rolündeki Richard Wattıs de, yalnız oyundaki başarı- ya dayanan bu filmi — seyredilebilir hale sokuyorlar.