DÜNYADA OLUP BİTENLER Doğu - Batı Dörtlerin provası 11 Mayıs Cenevre toplantısının yak- laşması dolayısiyle Batı dünyası- na hâkim olan endişeler un hafta ba- şında dağılmağa başladı. Ay sonun- da yapılan Paris toplantıları, Sovyet- lerle bir masa başına oturmadan önce Batılılar arasında fikir birliğine eriş- k bakımından hayli faydalı olmuş- tu Fransız başşehrine en az ümitle Siden İngiliz Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd bile Londraya döndüğü zaman verdıgı beyanatta memnuniyetini ga- zetecilerden gizleyemedi. Geçen yılın sonundan beri, Sov- yetlerin Almanya mevzuunda ortaya attıkları yeni teklifler Batılı büyük devletleri dört taraflı bir çıkmazın içine hapsetmiş gibiydi. Son haftala- rın mühim hâdiseleri, yani Dulles'ın istifası ve Adenauer'in başkanlıktan çekilmek karan ilk bakışta karşılaşı- lan meseleleri daha da güçleştirmiş gibi gözükmekteydi. Halbuki, aslında bu iki hâdise. Batılılar arasındaki yakınlaşmayı hayli kolaylaştırmıştır. Sovyetlere karşı takınılacak tavır ba- kımından İngilterenin — aylardanberi ısrarla ileri sürdüğü teklifler,, artık -bilhassa Amerikalılar ve Almanlar tarafından- daha fazla anlayışla mü- talâa edilmektedir. Londra Hükümeti, Berlinin bu, günkü statüsünde sonuna kadar inatla ısrar etmenin pek de realist bir tutum olmadığını defalarca belirtmiştir. Macmillan hükümetine göre, Berlin için yeni bir statü bul- mak Zzamanı artık gelmiştir; fakat yeni bir statü bulunmasını kabul et- mek, muhakkak o şehirdeki haklar- dan vazgeçmek mânasına alınmama- lıdır. Sovyetlerle yapılacak müzake- reler sonunda, u evcut o an hakları başka formullerle muha- faza etmek, hem de bundan sonra ortaya çıkabilecek ihtilâflara karşı daha sağlam bir hukiki temel kur- mak mumkun olabilir. Bütün mesele, devekuşu siyasetinden ayrılmak ve Sovyetlerle konuşmanın — muhakkak zararla kapanacak bir macera olma- dığını anlamaktan ibarettir. Son Paris toplantılarına kadar İn- gilizleri en çok e dşelendıren taraf NATO te şkılatmda veya Pentagone da hâkim olan görüşün Amerikan dış siyasetine de kuvvetle tesir etmesiydi. Dulles'ın fiilen işbaşında bulunduğu zamanlarda bu görüşün tesirlerini önlemek diye bir şey bahis mevzuu olamazdı, zira bizzat Dulles'ın tutu- mu ile boyle bir düşünce tarzı ara- sında hiç' bir fark yoktu. Fakat, son Paris toplantısında azçok bir anlaş— maya varılabılmış olması, State De- partmentın artı eskisinden farklı şekilde — düşünmeğe başladığına delıl sayılmaktadır. Dışişleri Bakan- lığının idaresini Dulles'dan devralan Christian Herter, Aaynı bakanlıkta AKİS, 7 MAYIS 1959 veya askeri muhitlerde hâkim olan konferans —korkusundan — kendisini kurtarabilmek için hayli zamana muh taçtır. Fakat daha şimdiden Ameri- kanın tutumunda hafif bir gevşeme- nin başlamış olması bile, Doğu- Batı münasebetlerinin iyiye do ru gitm si bakımından hayırlı bir işaret ola— rak kabul edilebil ıâhbapların yalnızlığı Igiltere ile Amerikanın tutumların- da beliren bu yakınlaşma, atı dünyasının en az uzlaşma taraftarı diye bilinen diğer iki âzasını tecrit edilmiş durumda bırakmaktadır. Bil- hassa Adenauwer'in son kararı, Doğu- Batı müzakereleri arefesinde beliren Alman-Fransız blokunun degerı a- zaltmış olmaktadır. Adenauer'in ye- rine geçecek bir hükümet başkanının Fransa ile meydana gelen yakınlaş mayı daha nekadar devam ettırebıle— ceği şüphelidir. Şimdiden, müşterek lerin dondurulması" şeklinde bir uy- laşma hevesini kurnaz Macmillan'ın bir ip politika manevrası olarak gös- termek isteyenler, bu beyanat üzeri- güç duruma düşmüş oldular. İn- gılız başbakanı normal müddet dol- madan önce, yani gelecek bahara ka- d ar genel seçimlere gidilmeyeceğin- den bahsediyordu. — Halbuki, şimdi- ye kadar Macmillan aleyhine çalışan propaganda mekanizması, bütün bu tertiplerin altına "sulhu kurtarmak" atom harbini önlemiş olmak" gıbı seçımlerde kullanılabılecek bazı he- apların yattığını ima etmekteydi. erçı Macmi llanın kazanabileceği kurtarıcılık sıfatları, gelecek bahara kadar da kolayca eskımıyecaktır ama, İngiltere başbakanının -hiç olmazsa kısa vade içinde, bu gibi hesapların peşınden koşmadıgı artık belli olmuş- tur. Kaldı ki. insanlığı atom harbinin facialarından kurtardıktan sonra, bu- nun iç politika bakımından" getırebı— Batılı 1şişleri Bakanları e ahenk, ne ahenk! bir İngiliz- Amerıkan tutumu karşı- sında Fransız-Alman mihverinin pek fazla bir şey ifade etmiyeceğine dair Alman basınında yazılar çıkmakta- dır. İngilizlerin sabırlı ve ısrarlı te maslar sonunda Amerikalıları da "e- lâstikiyet" esasına inandırabilmeleri, Almanlara göre, Paris üzerindeki bas— kının — artmasıyla — neticelenecektir. Londradan gelen tazyiklere —bılhassa Adenawer'in desteği sayesinde- kavemet eden bir Fransızın Sam Am ca karşısında fazla dayanabılecegını düşünmek hakikatlere göz yum olacaktır. Geçen hafta ıçmde İngiltere baş- bakanı Macmillan'ın Avam Kamara- sında verdiği bir beyanat da, şimdiye kadar Doğu-Batı yakınlaşması bakı- mından Londra hükümeti aleyhinde ileri sürülen iddiların kuvvetini hay- li azalttı. Konferans tekliflerini, zir- ve toplantıları için yapılan hazırlık- ları ve her iki blok arasında "kuvet- leceği nimetlerden faydalanmak da Macmallan'ın en tabii hakkı sayıla- caktır. 27 Mayıs yaklaşırken A merikan, İngiliz. Fransız ve Al- man dışişleri bakanları arasında vukubulan Paris toplantısından sonra yayınlanan resmi tebliğin iyimser ha- vasına ve dışarıya sızan haberlere gö- re, Mayıs konferansında Batılıla- rın dayanacakları esaslar azçok belli muştur. Bir — defa, Batı dünyası Berlındekı haklarından bir fedakâr- lıkta bulunmağa naşmıyacaktır. Bulunacak yeni hukukı şekil ne olur- sa olsun, iki buçuk milyon Almana karşı gırışılmış olan taahhütlerin ye- rine getirilmesine bilhassa dikkat e- dilecektir. Bunun için de, teminat altına alınması gereken en mühim husus, Berline serbestçe giriş hakkı- dır. Gırış hakkını teminat altına alan hükümler bakımından Sovyetlerin bü- 21