7 Mayıs 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

7 Mayıs 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO İstanbul Bcisikletti "Cengiz Han!" muymuş? demeyiniz, olur. Refik ngiz Hanın da bisikleti —olur Erduranın Küçük Sahnede, birkaç haftadan beri, İstanbulluları — kırıp geçiren yeni ahramanı, bisikletiyle otomobillere, soygu softalara meydan umakla kalmıyor yaşlı- sından gencine, cahilinden kültürlü- süne, namuslusundan oynağına ka- evinde "el pençe divan" dur- durtmak istediği tam dört tane ni- kahlı karısına da duman attırıyor. Elini bir çırptı mı, dördü birden, et- rafında pervane kesılıyorlar Daha doğrusu uçu birden, çünkü dördün- 'ha cüsü bu "harem" hayatına katlana— cak soydan değil, zamane kızı, oku- uş, ış, görmüş, kadının "ko— leltk"den “hayat arkadaşlığına çık- tığına, çıkması — gerektiğine — inan- mış, zeki, uyanık ve temiz yürekli Tabii vakanın günlerimizde de- ğil medeni kanunun kabulünden ev- Vel -Cumhuriyetin ilk yıllarında geç— anlamışsınızdır. i. Mücadele kazanıl- dıktan sonra, bu dikbaşlı, âsi ruhlu Cengiz Hanı tatlı tarafından emek- liye sevkedivermişler... Şimdi, vak- tiyle bir arkadaşının ısrarıyla belki de kendisini "kazıklamak" için- bil- mem nerede, yok pahasına, aldığı a- razi, zamanla para etmiş, onu par- ça parça satarak İstanbuldaki Ha- reminde borusunu bildiği gibi öttü- rüp duruyor. Ama evin içini kasıp kavuran, pire için yorgan yakmıya hazır, bu celalli Cengiz Han, tica- ret işlerine hiç mi hi erdire- myor. Para ile alâkalı meselelerde ağzı süt kokan bir çocuk ve tecrübesiz. Tabii onun, bu toylu- ğundan faydalanarak varını elinden almakta gecıkmıyorlar Bir yandan ,Parasını güya — "işleten" ve daima “zarar"” eden komşusu hile- kâr Hacı İbrahim efendı bir yandan da onunla elele veren üçüncü hare- minin erkek kardeşi züppe Avni, bey, onu önce inek sağar gibi sagmaktan sonra da tavuk yollar gibi yolmak- tan geri kalmıyorlar. Zavallı, nere- deyse, kuru tahta üzerinde kalacak- tır bereket versin o bir türlü anla- şamadığı ve yaklaşamadığı, üçün- cü haremi imdadına yetişiyor... A- çık saçık giyinişine, kadınlık hürri- etini savunmak için bütün "ortak" larını isyana sürükleyen, evi ihtilâle modern Lysistrata!-. — acaip fikirlerine, davranışlarına bir türlü akıl erdıremedıgı en çok da sevdi- ği, üçüncü karısı Suzan onun, şin görünüşü altında bir çocuk ka— dar saf ve iyi taraflarını ve gerçek 28 sevgisini keşfedip gözlerini bir az a- m bir yalnızlıktan ve i f - lâstan yakasını kurtarıyor. Dört ka- rısından birinin ölmesi, ikisinin de "kagması ile boşalan — hareminde, artı ; sadece bir kadınla evli, mede- nı bir Cengiz Bey olar k yaşamanın sevdiği kadının "hayat arkadaş- ile yetinerek mesut — olmanın öğrenecektir. lığı" sırrını Verimli bir yazar Cengiz Hanın Bisikleti" Refik Erduranın iki yılda oynanan üçüncü telif piyesi. Geçen yıl Şehır Tiyatrosunun oynadıgı , mevsim başı sahneye koyduğu "Bir Kilo Namus aylarca afişte kal- mış, belki bir hayli tenkid edilmiş, ama “tutmuş'tu. Şimdi aynı mev- Refik Erduran Rockfeller'in — kağnısı! sim içinde Küçük Sahnede ,oynanan yeni komedisi de "tutuy Ağırbaşlı tenkidin begenmedıgı hırpaladığı, "hafif'. — "zayıf”, " dan" bulduğu piyesler böyle üst üs- te "tuttu”" mu, o piyesleri yazan ka- lemde mutlaka bir meziyet, bir ka- biliyet, bir ustalık vardır, diye dü- şünmek en akıllıca, aynı zamanda en dürüst hareket olur. Refik Erdura- nın meziyeti, hattâ ustalığı, görülüyor ki, tekniği sağlam, sağduyuyu, mantıgı zorlamayan, her yonu iyi hesaplanmış opulup biçil- miş, derli toplu ve "olası" — bir va- ka içinde, gerçekliği olan -olmasa da öyle görünebilen- şahısları sahneye çıkarmasında, bu şahısları tabii bir tiyatro diliyle konuşturmasında, bu konuşmaları, ilgiyi gevşetmemek i- çin, renkli, canlı, güldürücü veya dü- şündürücü nüktelerle süslemeği de bilmesinde... Bütün bunlar az mezi- yet, az ustalık mı? ma, bu meziyet bu kabılıyet ciddi" d lın cevabını bulmak yerinde eki ama, sahnelerimizin hafif medilere 1htıyacı yok mu? yacımız ilelebet hep adını sanını bil- mediğimiz yabancı yazarların, adla- rını bile -aktör ve seyirci- zor telâf- fuz ettiğimiz eşhasla dolu, ekseri- ya hayatımıza da uymıyan, eserle- riyle mi gidermeğe uğraşacağız? Bu çeşitten yerli eserleri küçümser- rlü sek, bir tü inkişaf edemiyor di- ye yanıp yıkıldığımız "milli tiyatro" dâvası nasıl kazanılır? - Hem Refik rduranın bir Moliere. bir Gogol. bir Bernard Shaw iddiası mı var doni. olmak Telif eser sahasında aşağılık duy- gusundan sıyrılmadıkça, .çalıp çırp- tüccarlığına düşmemek üstü çıkan yerli eserleri, ti rejisör, aktör, seyırci olarak benımsemedikçe tiyatro sa- natımız da, edebıyatımız da yerinde saymaz da ne yapar Sahnedeki Oyun aldun Dormen, Küçük Sahnenin hakikaten kuçu ük sahnesine "Cengiz Hanın Bisikleti"ni hareket ve canlılık bakımından vakanın lü- zumlu kıldığı tempoyu vererek çı- uğunu göstermiştir. u roğlunun dekorları ile Güler Eren- yolun kostümleri, gözü okşadıktan yakın mazimizin muayyeri "havayı" da isabetle veriyor. Cengiz Handa Ulvi nat mizacına, Urazın sa- aydınlattığı sarp zirvelere bir kuş ü Ulvi de ö yapıyor: ü miş, bu yüzden de gülünç olmuş zih- niyetiyle, devrını tamamladığı için sakat hayat Tüşüyle canlandırıyor. Müellifin, eserını ayakta tutabilmek için duşu ana karakter de bu olmalıdır. herşeyden — evvel üşü ütün zihniyetiyle mik” ve "gülünç" olmazsa bütün eser düşer, yani kimse oyuna gül- mez, eser de bir komedi olmaktan çıkardı. Ulvi. oyununu bir kere bu ana fikre sağlamca — yerleştirdfltten sonra, artık onu süslemekte zorluk çekmemiş, tipi nefis bir kompozis- yon halinde yaşatıyor, piyesi de, se- yirciyi de sürükleyip götürüyor. engiz Hanın dört karısından il- yaşlı başlı Pakize hanımı. E- rdam gıpta edilecek bir ra- hatlıkla oynuyor. Avrupa — görmüş, genç, güzel ve modern ortağı Suza- nı gördükten sonra onun yalnız gi- AKİS, 7 MAYIS 1959 kini, kin

Bu sayıdan diğer sayfalar: