İNKILABI dafü olan Şükrü Paşa evvelce Edirnede komutan iken Üçüncü Orduya geçmiş, benim kendi bıraktığı topçu tümeninde iyi bir vasiyette olduğumu ışıtınce, görüş- mek istemişti. Ziyaret ettiğim zaman bana iyi muame- le etti Edirneden haberler sordu, bana devrin mizacı- na uygun, belki şerrinden koruyacak sandığı öğütler verdi, İkinci Ordudaki tanıdıklarına selâmlar yolladı. Şukru Pasa eski devrin en iyi subaylarından biriydi, yeni cereyanlar içinde bulunan hiç kimseye bir fenalık ettiği görülmemişti. Ben kendisnie ikbalinde ve düşkünlüğün- de daima saygı ile muamele etmişimdir. "Edirneye döndüğümde arkadaşlarım beni heye- canlı bir merak içinde karşıladılar. Çok hareketli bir muhitten getirdiğim duyguları toplamağa ve düzene koyarak anlatmağa çalışıyordum. Işıttıklerım ve yaşa- dıklarım istanbulda ve Edirnede açığa vurulması müm- in olmayacak derecede taşkındı. Üçüncü Ordu bize nisnetle çok daha iyi bakılıyordu. Maaşları her ay mun- tazam veriliyor, kıtaların ihtiyaçları için daha bol pa- ra alınıyor, askerin giyim kuşamı düzgün bulunuyor- du. Bu şartlarda bizim vaziyetimiz çok daha eksik idi. Buna karşı Batı Rumelide tehlike hissi aşikâr bir surette kabarmıştı. Avrupada, Rumeliye karsı hazırlanan ter- tiplerden kolaylıkla ve süratle bilgi alıyorlar ye ket ta- rafa yaydan bu bilgilerle bütün kaygular besleniyor ve bılenıyordu Her derdin devası Kanunu Esaside oldugu imân halinde yerleşmişti. Bütün bu gördüklerimi ve öğ- rendiklerimi Edirnedeki arkadaşlarıma anlatmağa ça- lıştım. O günlerde genç dimağların vatan kurtuluşu i- çin sağlam ümitler içinde ne kadar kararlı olduklarını hatırlamak insana kuvvet ve ilham vericidir. "Meşrutiyet ilânı için gizli devirdeki çalışmaların sebeplerini ve heyecanlarını canlandırmak üzere ne ka- dar çalışılsa yeridir. Emel ve duyguların asil; mahiyetleriyle sonra olayların getirdiği hayal kırıklık- ları ve başarısızlıklar insanı dehşete sevkeder. Memle- ketin siyasi kültürden acınacak derecede mahrum bu- lunduğunun kimse farkında değildi. Vatanseverlik tim- sali olan insanların yeni ikbal şartlarında ne hale gele- cekleri hiç tahmin edilmiyordu. Kanunu Esasi kelime- si bir sihir gibi tesir ediyordu. Çok safiyane olan bir umumi telâkkiye göre de Avrupada ve memleket için- de sürgünde bulunan hesapsız ehlıyet ve hanııyet sa- hiplerinin müstesna kabiliyetleri herkes için büyük ü- mit kaynağı teşkil ellıyordu İşte 1907 sonlarında Ru- melinin ümitleri ve duyguları bu azaplar ve hayaller içinde besleniyordu. Meşrutıyet ilânı için daha —uzun zaman çalışmak lâzım geldiği kabul edılıyordu Oysa ki Meşrutiyet tahmin edilemiyecek kadar yaklaşmış bulunuyordu. "1908 Temmuzunda İstanbulda Kanunu Esasi- nin tekrar yürürlüğe girdiği hakkında Padişah ira- desi ilan olundu. İlk gazeteler Edirnede ihtiyatla karşılandı. İlânın sebebi olan Batı Rumelideki vukuatın haberleri gelmeğe başladı. Günlerden beri dağınık bir halde Selânikten sızan havadislerden Anlaşıldı ki, bü- yük bir askeri ihtilâlin neticesi olarak Meşrutiyet inkı- lâbı tahakkuk etmişti. Selanik ve Manastırda İnkılâp (10 Temmuz) 28 Temmuz 1908 de ilân edilmiş, İstan- bulda 24 Temmuz tarihli irade ile resmiyete konmuş- tur. Kısa bir müddet sonra 23 Temmuz tarihi İnkılâp tarihi olarak bütün memlekette tespit edilmiştir. Bir iki gün içinde İkinci Ordu her tarafta inkılâp şenlikle- rine katıldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti — merkezleri mevcut oldukları yerlerde açıktan faaliyete — geçtiler. İstanbulda ve bütün memlekette cemiyet şubeleri der- hal kuruluyor ve manen idareye hâkim oluyordu. Genç subaylar öncülük ederek devletin bütün — memurlarını cemiyete sokuyorlar ve eski memurlardan İyi şöhret sahibi olmıyanların vazife görmelerine imkan bırak- mıyorlardı. istanbulun hali az zamanda çok daha aşırı bir seviyeye vardı. Kanunu Esasi ile beraber hükümdar yeni bir hükümet kurmuştu. Gene eski idare yetiştir- AKİS , 21 ŞUBAT 1959 mesi vezirlerden şöhretleri daha elverişli olanlar, hükü- mete gelmişlerdi. Son idarenin mensupları ise halk ef- karının taşkın tarizlerine hedef olmuşları mleketin idaresi hakikatte Selanıktekı İttihat ve erakk umumi merkezinin eline geçmişti. Yurdun hangi köşesinde sükunete getirilemeyen bir hadise olur- sa. Selanike haber veriliyor ve oradan çaresi aranıyor- du, ihtilâlin ateşli ve kanlı hâdiseleri Batı Rumelide ce- reyan etmiş, çılgınlıkları bütün memlekete yayılmıştı. Durumun nezaketi şu noktadaydı: İnkılâpla payitahtta kurulan hükümet inkılâp hükümeti değildi. — İnkılâpçı cemiyet resmi hükümeti idare ve murakabe ediyordu. Kısa zamanda bu vaziyeti normal hale getirmeğe çalış- tılar. Hakikatte İttihat ve Terakkinin mesul olarak kendi adamlarıyla iktidara tatmamiyle el koyması uzun seneler sürmüştür. "Ordunun vaziyeti bu inkılâp günlerinde pek şikâ- yet olunacak hale gelmişti. Kışlalarda vazifeler eksik kalıyor, herkes her yerde devletin bütün işleri için nu- tuklar söylüyordu. Üçüncü Ordudan küçük askeri he- yetler Edirneye gelmişler, muhitimizin alışmadığı aşırı bir dereceyle ihtilâl edebiyatı neşrediyorlardı. Bu çük rütbeli askeri heyetler büyük merasimle karşılan— mış, ordular arasında kardeşlik duygulan canlandırıl- mış ve saray muhitlerine her türlü ders verilmek isten- mişti. Edirne muhiti bu kadar tahrike tahammül ede- cek halde değildi. Bu hâdiselerin İzmirde ve daha içeri Anadolu da da fazla geldiği işitiliyordu. Edirnede ilk menfi tepki asker arasında görüldü. Nereden çıktığı ilk önce bilinmeyen müşterek sözlerle askerler İstanbula gidip, Padişahı görmek istiyorlardı. Kıtalarına hâkim olan subaylar, askerleri el altında tutmak için vazife- lerine koştular. Bir iki gün gece gündüz asker arasın- da çalışılıyor, öğüt veriliyordu. Anlaşıldı ki Çarıklı lâ- kabında bir piyade Kolağası, Padişah sadakatıyla as- kerlerin aklını oynatmış ve düpedüz inkılâp düşmanı bir hareket vücuda getirmişti. Subaylar fedakârlıkla çalıştılar İstanbula gidip gelen askerlerin fazla bir te- siri olmadı. Nihayet tahrik eden Kolağası ve etrafın- daki birkaç yardakçı tecrit ve tevkif edildi. Bu suretle Edirnede bir büyük hâdisenin önü alınmıştı. "Göz önünde bulundurmak icap eder ki İkinci Ab- dülhamit henüz hürmet — mevkiinde ve inkılâbın taş- kınlıkları vezirlerinin mühim bir kısmına teveccüh et- mekle beraber kendisine dokunmamaktaydı. Hiç olmaz- sa bu hava İstanbulda ve Edirnede hüküm sürüyordu. Meşrutiyet ve Kanunu Esasi idaresi hakkında, o za- manki bilgilerimiz şaşılacak kadar esassız ve sathidir. Bir kanaatte çok samimi olarak sağlam duruyorduk. Kanunu Esasi iç politika ve dış politikanın bütün ak- si cereyanlarını yenecek ve hiç güçlüğe uğramadan sar at gibi düzgün işleyen bir idare kurulacaktı. Bu günle- re ait bir hikâyeyi hâlâ zevkle hatırlarım. Muhterem doktor Nihat Reşat Belgeri bir gün istasyonda. Av- rupadan gelırken gormuştum Tanışmayı müteakip sa- mimiyetle görüşmeğe başladık. Doktor, bana bundan sonra memlekette kurulacak idarenin ne şekiller göste- receğini ve en doğrusu nasıl olacağını anlatıyordu. Dok- torun bilgisine hayran olduğum kadar kendi eksikleri- e de şaşıyordum. O, eski ınkılapçının tecrubesıyle se- lahıyetle konuşuyordu Bizim zihnim a ziyade için- de bulunduğumuz şartların yakın ihtimalleriyle meş- guldü. Bu heyecanlı gunlerı sevinçle, zahmetle ve kay- gılarla geçırdık Ordu h yatının süratle ve tekrar ken- di çerçevesi içinde yürümeğe başlamasına hasret çeki- yordum. Ordu Kumandanı Nasır Paşa ayrılmış, yerine başkası gelmemişti. Ordunun bir an evvel muntazam idareye kavuşmasını, her tarafa mütemadiyen anlatma- ğa çalışıyorduk. Bundan sonra hâdiseler türlü ihtilâflar- la birbirini kovalamağa başlamıştır. (Bu hatıratın her hakkı mahfuzdur. Kısmen dahi iktibas edilemez.)