YURTTA OLUP BİTENLER layı Kürt Mustafa Harp Divanınca idama mahküm edilen eski Dahiliye Nazın merhum Ebübekir Hazım Be- yin yeğeniydi. İlk tahsiline tamirde başlamış, orta tahsiline Afyon, Kon- ya ve Sivasda devam etmiş. İstan- bul Sultanisinden mezun — olmuştu. İstanbul Sultanisinde, şimdi kendisi- ni bakanlık emrine alan Celâl Yar- dımcı ile de mektep arkadaşlığı yap- mıştı. İstanbul Hukuk — Fakültesini 1928 de bitirdikten sonra, Milli Eği- tim Bakanlığı tarafından açılan mü- sabaka imtihanını kazanmış ve dok- tora yapmak için Parise gönderilmiş- ti. Orada Gidel, Barthelemy, Maist- ra, Rippert, de Lapradalle ve Maun- ler. gibi. üstatların ılımlerınden ve ırfanlarından istifade etmişti. "Fran- sız Sosyoloji Mektebini Hazırlayan- lara Göre Devlet Fikri" konusunda hazırladığı tezi ile diplomasını pek iyi derecede aldıktan sonra yurda dön- müş, 1936 da İstanbul Hukuk Fa- kültesine Amme Huku Doçenti tâyin edilmiş, 1943 de profesörlüğe yüseltilmişti. O zamandan beri fası- lasız Esas Teşkilâ Hukuku — oku- , yüz lira asli maaş alıyor mesleğine o derece bağ- maddi durumundaki sıkın- yapmazdı. 1938 ile 1943 seneleri arasında ek va- zife olarak Boğaziçi lisesinde felse- fe hocalığı kabul etmişti. Birkaç se- neden beri de Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunda — İnkılâp Tarihi dersleri veriyordu. 1948 . 1950 sene- leri, arasında ukuk Fakültesi De- kanlığında bulunmuştu. İdeal hoca übalı ideal bir hocaydı Derin kül- tür gelişmeleri geçirmiş bir — in- kilâp memleketi olan Türkiyede Ü- niversite öğretim üyelerinin — sadece bir öğretici değil, ayni zamanda bi- rer yetiştirici olmaları zaruretine i- nanıyordu. Bütün hocalığı boyunca gençliğe hak ve hakikat sevgisini, hürriyet aşkım, vazife ye mesuliyet duygusunu, objektif ve tarafsız dü- şünme alışkanlığını aşılamağa çalış- mıştı. Talebelerinde en ço kızdığı şey nemelâzımcı'"lıkt Kübalı, öğretini vazifesini yerine getırırken Türk hukuk ve siyaset hayatı için son derece faydalı bazı esterler de hazırlamıştı 1949 da An- karada toplanan Maarif — Şürasında "Demokratik Terbiye" mevzuundaki raporun hazırlanmasında ve umumi heyette savunulmasında çok faal bir rol oynamıştı. Gene ayni sene, Seçim Kanunu Tasarısını tetkikle Vazıfelen dirilen ilim heyetinin çalışmalarına katılmış, fakat bu arada,o zaman- ki; Temyiz Başkanı Halil Ozyorugun o zamanki iktidarı C.H an taraflı hareketleri yuzunden yondan istifa etmişti. Hukuk Fakültesindeki Dekanlığı sırasında, 1949 senesinde, halen mü- ürü bulundugu Muka yeselı Enstütüsünü tesis etmıştı Enstütü tarafından Mukayeselı Hu- kuk Araştırmaları- Dergisi" — adıyla 8 komıs— bir mecmuanın neşri imkânlarını da hazırlamıştı. Yurt içinde olduğu kadar yurt dı- şında da hayli nam salmış olan Kü- balının çeşitli dillere — çevrilmiş e- tüdleri ve yabancı mecmualarda ya- yınlanmış makaleleri vardır. Ayrıca Kübalı, bu kadar yapılmış Milletlerarası kongrelerde de mem- leketimizi başarıyla temsil etmiş ve alâka toplayan raporlar hazırlamıştı. Milletlerarası Hukuki İlimler Cemi- yetı İcra Komitesi azalıgına seçil- Aynı zamanda Fransız Muka- yeselı Hukuk Cemıyetınde Milletler- arası Mukayeseli Hukuk Mecmuası Himaye Komitesinde ve İnsan Hak- NEFES Allaha kul olduk "Kalu belâda" Yalnız bu yolda ikrarım Üç günlük ömür isin kalıbe dunyada Kula kul olmamak kararımız Hayra lıayu' oluruz, şerre belayız, Bu evk -İ cidale pek muptelayız, Fazılet ehlıne biz mukt Bizim de arımız var. Dertlıyı, devaya muhtaç değiliz; Asiyiz, duaya muhtaç değiliz, Fakiriz, ataya muhtaç değiliz; Kibirli degılız, vekarımız var. Katre görünürüz, gb İ "Ben Nuhum'" diyene tufan gıbıyız Farüka yakışan ferman gibiyiz; Bir ruhu adalet medarımız var. Kabe -İ mahvıyet asıtanıyız ivvü bi amanıyız; Tabasbus ehlinin hasm -1 Canıyız, Misli bulunmaz bir şiarımız var. Bu minnethanede araba neyız" Heyheyler içinde nâle-i neyız Canana sunulan cur'a-i meyiz Ne yaman tesiri sehharımız var. Gedaya gedayız, sah ile şahız, Baz: ız, hazan Kemend- ı sevdada şikârımız var. Sakın zannetmeyın hulya perestız, e dünya e de ukba Mecnunuz, yalnı Leylâ perestız, Bizim de dilimiz, düdarımız var. Hüseyin NAİL (192k, Niğde) lan Akademısınde azaydı. alı, önümüzdeki Eylül ayında Varşovada yapılacak milletlerarası bir konferansa katılacak ve gene ay- ni ay içinde Lüksemburgda konfe- ranslar verecekti. Fakat heyhat! Kübalı Varşovaya ve Lüksemburga gidebilecek miydi? Kübalıyı — davet edenler, gtelemiyeceğini işitince, her- halde sebebını merak edecekler, a- raştınp öğreneceklerdi. Sonra da hay— retler içinde kalacaklardı. Bir Ana- yasa profesörü, Anayasa hakkında fikrini söylediği için bakanlık emri-. ne alınmıştı! lktıdarın tedbirleri I stanbulda hava değişince, bu haf- tanın ortalarına doğru İktidar bir kaç tedbir almak lüzumunu hissetti. Salı günüydü. Vakit öğleye geliyor- du. Milli Eğitim Bakanı Celal Yar- dımcıya Ankaradaki makamında ha- ber verildi: Başbakan telefonla Is- tanbuldan kendisini arıyordu. Celâl Yardımcının yanında mısafırler var- dı. kâleme uzun sürmedi: Mende- res kendısını İstanbula istiyordu. Mil. li Eğitim Bakanı ilk uçakla hareket etti. Ertesi günkü gazetelerde Ce- lâl Yardımcı tarafından verildiği kay. dıyla bir beyanat meşhur A. A. va- sıtasıyla yayınlandı. Yardımcı — Uni- versite mensuplarına şiddetle hücum ediyor, hattâ onları tehdit ediyordu. Fakat beyanattaki "bu zevata hatır- latmak yerinde olur ki., "sormak lâ- zım gelir ki..." gibi tâbirler başka bir kimsenin, bizzat Menderesin üs- lübunu pek hatırlatıyordu Zaten Yardımcının İstanbula ge- lişinden bir gun evvel D. P. İl Başka, nı Cemil ngü Unıversıteye gıde rek temaslar yapmıştı. İktidara mü- temayil profesörler üzerinde de dik- katle işleniyordu. Herkes, ilk Yargı- tay hakimlerinin tekaüde sevkedildi- ği günleri hatırladı. O zamanki Yar- gıtay Başkam Bedri Kökere hareke- tin "icranın tamamiyle kanuni bir tasarrufu olduğu" söyletilmemiş miy- di? Şimdi, aynı tezi müdafaa ede- cek bir profesorun arandığı anlaşı- lıyordu. Fakat haftanın — ortasında böyle biri henüz keşfedilmemişti. İstanbulda, Unıversıte çevresinde, Kübalı hadıs mesel'e — yapılırsa İktidarın çok sert davranacağı, zira her şeyin göze alındığı, bundan en ziyade Üniversite Muhtariyetinin za- rar göreceği, kim olursa olsun her- kesin Kübalının akibetine uğrayabi- leceği fikri yayılmak isteniliyordu. Halbuki sükünetle, fırtına atlatıla- bilir, "Müessese kurtulabilir"di. Bi- raz sessizlik ve hareketsiz kalmak kâfiydi. Danıştaya müracaat, Sıddık Sami ve Ragıp Sarıcaların avukatlı- ği gibi "gösteriler"den kaçınmak lâ- zımdı. Hem Kubali, vazifesinden u- zaklaştırılmamıştı ki.. Nihayet altı sonra Bakan onu kürsüsüne iade edebılırdı İşi bir kuvvet — yarışına dökmekte ne fayda vardı? Bu haftanın ortasından itibaren Yardımcı da, Bengüye yardımcı ol- du. Milli Egıtım Bakanı bir bakıma "Karşımıza çıkmayın" dememiş miy- di? Diğer taraftan bu haftanın orta- sında Çarşamba günü, Kübalı hadi- sesi dolayısıyla da İktidarca son de- rece Zzarur, hissedilen Unıversıteler Kanunu tasarısının önce bunda görüşülmek üzere B.M.M. sevkedıldıgı haberı A. A da yer alı— yordu. Böylelikle İktidar, Üniversite- lerimize istenilen ıstıkametı vermeyi düşünüyordu. Ama böyle bir kanu- nun huzur değil, huzursuzluk getirte- ceği muhakkaktı. Gelecek — günler, Üniversite mevzuundaki pek çok hâ- diselere gebe idi. Tesirli sükünet u sırada Üniversite hocalarından bir ciddi zümre ise, kendi anla- AKİS, 8 ŞUBAT 1958