YURTTA OLUP BİTENLER nâtı dolayısıyla bakanlık emrine alın- mıştı. H olmazsa o beyanatın neşredıldıgı yerde verilmemeli miy- di? Doğrusu istenilirse günlerde basın öyle vır takınmadı. senin manasını veren başlıklar ya- pıyor, alâkayı aksettiriyordu. Gerçı Yeni Sabahta, hattâ -ne İsayı, n sayı memnun eden. Hurrıyette Iktı— darın boylesıne sinirlendiği "Kübalı meselesi"nin birinci plânda gosterıl— mesini bekleyen yoktu. Fakat huriyet gibi gazetelere daha buyucek bir vazifenin — düştüğü de saklana- mazdı. Bu vazifeyi, Nadir Nadi ken- di" köşesinde yapmaya çalıştı ve bir başmakale neşretti İlk günlerdeki bu nisbi durgunluk taktik sahiplerinin ümitlerini haklı çıkarır gibiydi. Fakat, on iki — se- neden beri Demokratik rejimin -ne kadarı kurulduysa ve ne muhafaza olunabildiyse onun hemen tek temi- natı olduğu gıttıkçe daha. iyi anlaşı- lan koca İnönü bir müddetten beri sessiz kaldığı köşesinden derin akis- ler yaratan sesini yükseltince ve er- tesi gün de bakanlık emrindeki Ana- yasa hocası fakültesine gidince vazi- yet değişti. İnönünün sözleri mese- lenin politika tarafını açıyordu. ÜUni- versitenin tutumu ise ilim adamla- rının ilmin müdafâa-i nefs zarureti- ni anladıkları manasına alınabilirdi. a haftanın başında imtihanları dolayısı ile Fakültede bu- lunan talebeleri, son hâdiseden sonra bir kat daha baglandıkları hocala- rına görülmemiş tezahürat yaptılar, onun bütün itirazlarına rağmen oto- mobilini havaya kaldırdılar. — Öteki öğretim üyeleri de susmadılar. Ordi- naryüs Profesör Sıddık Sami Onar, Kübalının Danıştayda açacağı iptal davasının vekâletini üzerine aldı ve verdiği beyanatta, muamelenin sade- ce Anayasaya değil, istinat i ettiril- diği kanuna da aykırı olduğunu, bundan sonra Kubalı namına kendi- sinin konuşacağını belirtti. İstanbul Hukuku hocalarının da hocası İdare- ci Sıddık Sami Üniversite Muhtari- yetine yapılan müdaheleler karşısın- dacelallenmişti. Bu —kadarı faz- aydı. Üniversite Rektörü Ali Tanoğlu da, Senatonun Kübalı — hakkındaki mütaleasını bildirdiği Milli — Eği- tim Bakanının tamamen ilmin sesi olan bu mütaleaya rağmen şahsi yet- kisini kulanarak, mesuliyetleri de kendisine raci olmak üzere, Kubahyı Bakanlık emrine aldığım Talebeler ise daha heyecanlıydı— lar. Hocalarını Bakanlık emrine alan Bakanın, kendilerini de — ba- kanlık emrine alması yolunda Anka- raya telgraflar geldi. Ekseriyet değil ittifak ür Üniversite veya hüriyetsiz Üni- versite... Bu iki ihtimalin, arada bir üçüncü şık bırakmıyacak şekil- de ortada bulunduğu, hakikaten Se- natonun geçen hafta içindeki toplan- tısında ittifakla müşahede — edilmiş- ti. Günlerden Perşembe idi. Beyazıt 6 Ali Tanoğlu Güme giden rapor Meydanında birer kale burcunu andı- ran, birbirine çatılarından bitişik i- kiz kardeşlere benzer binalardan sol- dakinde, sımsıkı kapalı bir kapının ardından asabi sesler işitiliyordu. Bu sesler, Ömürlerini ilim da har- camış yaşlı başlı ondokuz insana ait- ti. Rektörlük binasının büyük salo- nunda bir araya gelmişlerdi, belkı de Öömürlerinin en heyecanlı gununu ya- şıyorlardı. Goruştuklerı "Hüseyin ail Kübalı meselesi", daha doğrusu Üniversite Muhtarıyetının müdafaa- sı meselesi idi. Hâdise yılın tam ilk günü başlamıştı. Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü Hüseyin Nail Kübalı bu ta- rihte Cumhuriyet Gazetesinin bir an- ketine cevap vermiş, "İçtüzükle ba- sın hürriyeti tahdit edilebilir. mit"' şeklindeki suali "edilemez" diye kar- şılamıştı. Sonra da izah — etmişti: Meclis İçtüzüğü kanun değil, karar mahiyetindedir. Kararlar da Anaya- sa ve kanunlarla tanınan hakları Or- tadan kaldıramaz. İşte gazete bu beyanatı neşredin- ce kıyamet kopmuştu. İktidar organ- ları veryansın etmeye başlamışlar hattâ işi Kubahnın bır "gizli kom nist” olduğunu yazacak kadar 11er1 götürmüşlerdi. İddiayı, radyo da tek- rarlamıştı. Bunu Celâ ardımcı- nın harekete geçmesi takip etmişti. Yardımcı, Kübalının beyanatını si- yasi mahiyette bulduğunu belirterek Senatonun mütaleasını istemişti. As- lında, Senato ne derse desin Bakan bıldıgını okuyacaktı. Fakat kanun u- sulen önce Senatonun fikrinin alın- ması hükmünü âmirdi. Bunun için de, herhangi bir muameleye tevessül etmeden bu mütaleayı öğrenmek ge- rekiyordu. Senato işi bir komisyona havale etmiş, komisyondan bir üye istifa e- dince vaziyet gene Senatoya akset- miş, Senato yeni üye tâyini yapmış, komisyon tekrar çalışmaya — koyul- muştu Ama aradan geçen her gün buyuklerırıın sinirlerini teskin edecek yerde geriyordu. Bu. yüzden bakan, Rektörlüğü telefon bombar- dımanına tutmuştu. Hükümeti nasıl oyalayabilirlerdi! Bu ne demekti? An lâşılan Celâl Yardımcı İstanbul Ü- niversitesinin "Osm kyar mese- lesı ndeki taktiğini unutmamıştı oO selede Üniversite işi kapatıp git- mişti. Ancak bu sefer, başka plânla- rın bulunduğu anlaşılıyordu. Nitekim Celâl Yardımcı son olarak resmi ve sert bir yazı yazıp neticeyi istemiş- ti. Bunun üzerine komisyon raporu- nu hazırlamış, rapor Senato günde- minin "Gelen evrak" faslına — alın- mıştı. İşte geçen hafta Perşembe gün saat tam 15.30 da başlayan Senato toplantısında, beş saat müddetle bu "gelen evrak" müzakere edilmişti. Önce ihtisas komisyonunun raporu okunmuş ve bu raporda Kübalının beyanatının siyasetle ilgili bulunma- dığı, Profesörün tamamen ihtisası dahilinde bir mesele hakkında ilmi mütaleâ beyan ettiği hususunun be- lirtildiği görülmüştü. Söz alanlar ra- pordaki görüşe aynen iştirak ettikle- rini söylemişlerdi. Senatoda aksi ka- naati ifade eden çıkmamıştı. Am gene de salonun havası elektrıklıydı Hep aynı şeyi söyleseler de mevzu- un ehemmiyeti ve ciddiyeti, omurle- rini 1lme vakfetmiş bu ondokuz nı heyecandan heyecana surukleme— ğe kâfi geliyordu. Bundan — dolayı, toplantı salonunun kapısında bekleşen gazeteciler içerden dışarıya zaman zaman asabi seslerin aksettıgını ve bir kısım senatörlerin arada şarıya çıkıp hava alma duyduklarını görmüşlerdi Fasılasız beş saat devam eden müzakereler neticesinde ondokuz i- lim adamının ittifakıyla -Senatörle- rin yirmincisi. Orman Fakültesi Pro- fesörlerinden Fikret Saaçıgil Ame- rıkadaydı— Kübalının demecinin siya- si olmadığına kadar verilmişti, İmam bildiğini okur Ancak bu karar, gene ittifakla alı- nan bir ikinci karar gereğince açıklanmayacak, sadece Milli Eğitim Bakanlığına bıldırılecektı Bunu Mil- li Eğitim Bakanlığı ısrarla istemişti. Celâl Yardımcı, Senatonun kendi an- layışına zıt olacagım bildiği kararı- nın duyulmamasını istiyordu. Senato da bu isteğe uymakta bir beis görme- mişti. Toplantıdan sonra, Rektör Pro- fesör Ali Tanoğlunun beş saat kapı- da bekleyen ve kendisinden beyanat isteyen gazetecilere verdiği cevap şu oldu: "Kübalı hâdisesi Senatoda bir karara bağlanmıştır. Bu karar, daha doğrusu istişari mütalea yarın Milli Eğitim Bakanlığına bildirilecektir. Kararın muhtevasına gelince, mesele tahkikat safhasında bulunduğundan, AKİS,8 ŞUBAT 1958 ıhtıyacım