Haftanın içinden Simdi?.. u anda Türkiyenin her tarafında "Hüseyin Nail ş Kübalı meselesi' uşuluyor, timin sesine ter- cüman olan Anayasa mua- Profesörüne reva görülen mele, genci ıhtıyarı herkesi muğber etmiştir. Hisler galeyan halindedir, memnuniyetsizlik ve tenkit sesle- Tİ alabıldıgıne yukseltılıyor Tan sayfalarda, Suadiye Postahanesi müvezzii Hasan efendinin ayaklar a Sa- yın Hüseyin Nail Kubalıya telgraf ve mektup taşı— maktan karasu indiğini okuyacaksınız. Memleket, de- ğerli hocaya iyi hislerini bildirmek için seferber olmuş tur. Hâdise çok büyük akis yaratmıştır. Fakat bunun böyle olacağını tahmin hiç de zor de- ğildi. Sayın Hüseyin Nail Kübalıyı bakanlık emrine alma kararını verdirenlerin ve verenlerin bu gürültü- endilerini da elbette görmüşlerdir. Buna rağmen harekete geçmiş olmaları ve huzura en zıyade muhtaç bulundukları sı- rada bir huzursuzluk dalgası yaratmaları guvendıkle- ri bir hususun mevcudıyetıne delıldır Bu hususun "Ha- fıza-i beşer nisyan ile malüldür" prensi bınden ıbaret olduğunu söylemek yanlış sayılmamal dır. Üniversite kanununu değiştirmeyi ve 'Muhtan'yeti biraz daha kısmayı seçim sonrası polıtıkasının temel taşlarından biri yapmış olan iktidar rzusunu gerçekleştirmek için böyle bir hadıseye sureti katiy- yede ihtiyacı vardı. İc cranın, ilim adamlarına göre ka- nunt dahi olmayan bu haksız tasarrufu karşısında gü- rültü kopacaktı ve D. P. nin şevki idaresini deruh edenler kendi Meclıs Gruplarma dönüp "İşte gö ruyor- sunuz, tedbir almak zaruridir; nereye gıdıyoruz di- yeceklerdı Boylece meşhur "hava yaratılması" sağ- lanacak ve Gruj; nsuplarının itiraz etmelerine mey- dan bırakılmadan ıstenılen karar alınacaktı. Geçmiş hâdiselerin üzerine şöylece bir eğilenlerin bu defa da aynı taktiğin kullanıldığını görmemeleri imkânsızdır. Taktikciler, her seferinde olduğu gibi bu sefer de, arzu. ladıklarını elde ettikten sonra meselenin kapanıp gi- decegını, hafızaların malül bulunduğu nisyana gömü- leceğini, geriye ise alınmış tedbirin kalacagını hesap- lamışlardır. Hesap gene doğru çıkacak m Şimdiye kadar olup bitenler göz onunde tutulursa, hesabın doğru, çıkmaması, için pek az sebep vardır. ki tavşan, artık gözünü açmış bulunsun. D. P. n her çıplak kuvvet denemesi bilhassa 1954 ten bu yana, dal. ma saman alevini hatırlatan bir his ve protesto sağa- nağına yol açmış, fakat umumi efkârın alâkası sürat- le ortadan kayıp başka noktalara gitmiştir. Hüseyin Cahit Yalçının tevkıt'ınden Feyzioğlu meselesine, Yar- gitay hakimlerinin tekaüde; şevkı en Gazi antene bir çok hâdisede mağdurlar umumi sevgiyle, alâkayla sarıl, mışlardır. Bu hâdiselerin! her birinde memleket, bug oldugu gıbı bir baştan ötekine s arsılmıştır Gıinlerce mühim hâdise”" onlar olmuştur. Sempati tezahür- lerı bırbırını takıp etmiştir ve bır çok başka Hasan efendının ayaklarına karasular inmiştir. Sonra, ara— biraz zaman geçmiştir. Cemiye an gereklı vefayı göstermemiş, onları pek çabuk unut- muştur.. Bu, Demokrasilerde icra kuvveti — üzerinde umumi efkârın mevcut baskısını bizde işlemez hale sokmuş, böylece denemelere devam arzusunu uyandır- mış, cesaretini yermiştir Her yeni vak'ada o saman alevinin tutuştuğu doğrudur, her yeni saman alevinin bir evvelkine nisbetie biraz daha fazla hararet verdıgı de hakı attir. Ama hafızlara "fikr-i takip"ten ziyâde “nisyan'"ın hakim oldugunu saklamaya imkân yok- AKİS, 8 ŞUBAT 1958 Metin TOKER tur. Bunda, darbeyi yiyen şahısların mensup bulunduk- ları müesseselerin alâkasızlığı başlıca rolü oynamıştır. İlk gazetecı inanılmaz bir fikir suçu ıthamıyla hattâ hüküm giymeden tevkif oldugunda basın muessesesı, ilk profesör şaşılacak bir "görülen lüzum" üzerine ba- kanlık emrın alındığında Üniversite muessesesı, ilk ynı "görülen lüzum"a kurban edilip tekaüde sevkedıldıgınde Adalet müessesesi batı memleketlerin- de emsali çok görülmüş tepkilerden birini gösterseler- di ıhtım 1 ki bugün Katip Tabir Burak demir parmak- lıkların arkasında yaşamaz, İstanbul Ağır Ceza baş- kanı vazifesi başında bulunur ye nihayet Hüseyin Nail Kubalı “sevgili cübbe'sine veda etmek zorunda kal- azdı. “Hüseyin Nail Kübalı meselesi"nde hocası ve ta- lebesiyle Üniversite müessesesinin, onunla beraber top. yekün memleketin gösterdiği hassasıyetı çok iyi bir alâmet saymamak aşın bedbinlik olur. Her şey gös- teriyor ki İstanbul Senatosu, raporunda müdafaa et- tiği fikri alenen müdafaadan çekinmeyecektir. Şimdi- den sayın Sıddık Sami Onar ve arkadaşlarının tam ilim adamı hüviyetine yakışır bir ağırbaşlılık içinde, fakat gene o hüviyetin lazım-ı gayrı mufariki azim- ar ve cesur tavırla vaziyet almış olmalar ümid ve rıcıdır Bütün milletin sempatisinin, pek azı mustesna Demokratı, Halkçısı ve tarafsızıyla bütün mılletın sempatısının kendılerıyle beraber olduğundan bu kur insanlar emin olabilirler. Mücadeleleri sadece h ranlıkla seyredılmeyecek tehalükle desteklenecektır de. Eğer ilk defa bir müessese "Müessesenin muhafa- zasının öyle değil böyle, yani kollar bizzat sıvanarak e demokratik rejimlerin tabii haklan — kullanılarak kabıl olacağım kafasına koyduysa sayın Hüseyin Nail Kotalıya reva görülen muamele ancak fayda verecek- tir. Üniversitenin hareket tarzı ne Basın müessesesin- de, ne Adalet müessesesinde akissiz kalmayacaktır. Tâ ki bu, bır yeni saman aleviymiş şuphesını uyandır- cadele hararetini devam ettırsın Yılgın- hk emelazımcılık ruhlara hak Alev, ye- nıden tutuşmak için başka Kubalıları beklemesın Bugünkü mesele şudur: Hislerimizi şarklı gibi gös- termekte davam mı edecegız, yoksa batıda demokra- tik relim ıçın yaşayan insanların kuvvetili tepki- sini kendi ktıdarımız üstünde hissettirmeyi başara- bilecek miyiz Bu sualin cevabında, cemiyetimizin istikbâli ve mücadelelerimizin neticesi yatmaktadır Hakikaten, batıd ıç bir politikacının hatırına "çizmeden yukarı çıkan", yani İktidarı rahatsız eden gazetecilerin, hakımlerın, hocaların cezalandırılması fikri gelmemış değildir. Hattâ bu fikir, meselâ Fransa- aman zaman tatbik sahası dahi bulmuştur. Ama her seferınde alâkalı müesseseler öyle bir tepki gös- termişlerdir ki teşebbüs sahipleri ellerini yaktıklarını hissederek gerilemişlerdir. Demokratik cemiyetlerde müesseselerin kendilerini müdafaa edecek tamamile demokratik silâhları vardır ve o silâhların mevcudiye- tidir ki Batıyı huzur, Doğuyu huzursuzluk yuvası ya- nar. Batıda memnuniyetsizlik şıddetle gosterılmez O, Doğunun marifetidir. Çıplak kuvvete 1 biraz me- deni cesaret, biraz toplum duygusu ve nıhayet azimde devamlılık en tesirli başarı silâhıdır Yoksa, çıplak kuv- vet kullananın biri gider. erine mutlaka bir baş- kası gelir. Batıda bir araba frenle kullanılır. Doguda- ki arabasından şıkayetçı olan, ona fren "temin ede- cek yerde değiştirmeye kalkar masın ve mü: