YURTTA OLUP BİTENLER Üniversite Usta işi (Kapaktaki Profesör, eçen haftanın sonund Cumarte- si gecesi Suadiyede, "Çınardibi diye anılan semtte bulunan Noter so- kaktaki bir evin 55 14 66 numaralı telefonu saat 23.15'den itibaren mü- temadiyen ve uzun uzun çaldı. Ama telefon bir türlü açılmadı. Evde kim- se yoktu. Evin sakinleri, her Cu- martesi olduğu gibi gene mutad ah- bap ziyaretlerınden birine gitmişler- di, saat 23.40 oldu. Telefon hala ça- lıyordu Işte tam bu sırada orta boy- lu, üzerinde şapka ve palto bulu- nan bir adam elindeki anahtarla ka- pıyı açıp içeri girdi. Antrenin ışığını İyaktıktan sonra ısrarla çalmakta de- Sıddık Sami Onar En selâhiyetli vekil vam eden telefona ahizeyi eline aldı. arkadaşı vardı. Ses Radyoyu dınledın mi?" di- doğru seğirtti, Karşı tarafta bir ye sord Fakat "cevap beklemeden devam etti: "—Vekâlet emrine alınmışsın!" Orta boylu adam en ufak bir hay- ret gostermedı ç bir şeyden haberim yok" dedi. "Şımdı sokaktan geldik." Muhatabı aksine heyecanlıydı. Arkadaşını Bakanlık — emrine lan İktidar hakkındaki mütaleaları- nı birbiri ardından sıralayıp duruyor- rta boylu adam sükünet tav- siye etti, alâkasından dolayı şükra- nını bildirdi ve telefonu kapattı. Bu hafta içinde Türkiyede isminden -Ce- lal Yardımcıyla beraber- en — fazla 4 bahsedilen insan olan Prof. Hüseyin Nail Kübalı bakanlık emrine alındı- ğını işte böyle duydu. Kübalıyı telâşlandırmayan, fakat arkadaşını heyecan içinde — bırakan haber İstanbul Radyosunun — 23.15 deki ajans bülteninin başında — bir müjde verir gibi okunmuştu. Gerçi dinleyicilerin yüzde doksandokuzu haberi müjde gibi dinlememişti. Ama İktidarın üst kademelerinde bulunan- lar bunda, kendilerince kangren ol- muş bir yaranın kesilip atılmasın- daki ferahlığı duymuşlardı. — Üstelik kararın ilânı için zaman da, elhak iyi seçilmişti. Günlerden Cumartesi olmasaydı belki "müjde"nin kararı müjde telakki etmeyenler arasında Mazi İçimde bir yaradır ! illi Eğitim — Bakanı, M hukuk âlimlerine — bulduğ; kabahatin ne oldugunu açıkla- dı: Efendim, daha nun hukuka, 'e anı aykırılığını iddia edebilecek takat ve ce- sareti bulabilen bir hukuk âli- mine rastlanmamış! Peki, hukuk âlimine — rast- lanmamış da Aydın milletveki- line mi rastlan 'em, bırakmış Aydııı millet- vekilini canım, biz ne avukatlar biliriz ki hani o, memleketi "tek parti, tek millet, tek şef” düstu- runa göre ıdare etmekte — olan parti var ya, ışte onun kapısını üstelik 14 Mayısın hemen ari- ŞJesinde bir adaylık için aşındır- mışlar da, kendilerine — "başka kapıya" cevabı verilince — karşı tarafa geçip "sen diktatördün" diye — bağırmaya — başlamışlardır. yaratacağı akisler bahis mevzuu fe- rahlığı gölgeleyebilirdi. Halbuki Cu- martesi günü saat e, mevzu ile en yakından ilgisi olan ÜUniversi- tede gece bekçilerinden başka kimse bulunmadığı gibi, pek çok insan da radyo başında değil çoktan yatağın- daydi. Ertesi gün ise Pazardı ve bu ölü günde de işin tadım kaçıracak hâdiselerin çıkması pek ihtimal da- hilinde değildi. Hepsinden iyisi, U- niversite aynı gün sömestr tatiline giriyordu. Talebeler bavullarını top- lamışlar, memleketlerine gitmek ü- zere hazırlanmışlardı Üniversite bo- şalıyordu. Fakültelerinde Kalanlar i- se imtihan hazırlığında ve telâşında idiler; başka işlerle 1lgılenmege ne zamanları ne de halet ruhiyeleri müsaitti Bu bakımdan Profesor Hü- seyin Nail Kübalının Milli Egitim Bakanının kararı ile Bakanlık emri- ne alınması hâdisesi fazla bir akis yaratmadan kapanacak, bir aylık tatil süresi içinde de tavsayarak umumi efkârın alâkasını kaybedecekti. İkti- darın ümidi -Böylece Celal ' Yardımcı, Milli fi- ç_ıkarmıyordu Neydi o. selefi Ahmet Özelin becerıksızlıgı -Bir "Turhan Feyzioğlu hikâyesi"ni İktidarın ba- şına dert yapmıştı. Zaman iyi seçil- memiş, talebe dersleri' boykot etmiş, Mecliste tartışmalar olmuş, ortalı karışmıştı. Halbuki daha evvel, ge- ne Celâl Yardımcının sükünetle ge- çiştirdiği bir "Bülent Nuri Esen hikâ- olmuştu. Ahmet Özel ondan bi- le ders alamamıştı. * Halbuki Bulent Nuri Esen öyle- Ragıp Sarıca Can yoldaşı sine mum olmuştu ki bir zamanlar "Bayanlar baylar, troleybüs — telleri gökyüzünü görme hürriyetimizi en- gelliyor" diyecek kadar hürriyet, â- şıkı olan üstad, şimdi gazeteci mah- küm ettirmek için mahkemelere çı- kıyordu Denizler durulmaz dalgalanmadan akikaten A.A. nın üç satırlık ha- beri ertesi günkü; gazetelerde pek sönük gösterildi. İstanbulda Cum- huriyet ve Vatan, Ankarada Ulus ve Yenigün gibi gazeteler bile bunu pır köşeye sıkıştırdılar. Gerçi Pazar gün- leri gazeteler yüksek tiraj yapıyor- u, onun için sayfalar erken bağ- lanıyordu, ama, gözler ne de olsa, bil- hassa Cumhuriyette daha itinalı bir mizanpaj aradı. Zira Prof. Kübalı, nihayet Cumhuriyette çıkan bir heya- AKİS, 8 ŞUBAT 1958