İKTİSADİ VE MALİ SAHADA edeceği dövizle — gerçekleştirilecekti. Ancak bu sayede şehirlere akan köy nüfusuna iş bulunabıleeektı Bunun için de büyük ölçüde yatırımlara ih- tiyaç vardı. Türkiye yatırımlar gerekli' döviz Ve tasarrufu na karşılıyamazdı. Zaten nüfusun 26 70 ini teşkil eden köylü ziraatçıya arazi ve ziraat vergisi ödetmeye, siya- si bakımdan imkân yoktu. Petrol gi- bitâli membalara güvenemezdi. Dış yardım zaruriydi. Amerikalı iş a- damlarını düşünen ecnebi mütehas- sıs "kurtuluş çaresi"ni evet, kur- tuluş çaresi - Amerikanın milletlera- rası hususi teşekküle garanti verme- sinde -anlaşılan ecnebi sermaye ka- nunundaki garantiler kâfi gelmiyor- görüyordu. Meselâ Sam — Amca, Türkiyede fabrika kuracak Amerı— kan — müteşebbislerine — fabrikasının ham maddesini - ah şu ham madde meselesi . 10 sene muddetle garantı edebilirdi. Bu kurtuluş çaresinin ec- nebi sermayenin kurduğu bir kaç şirketin ham madde sıkıntısını hal- letmekten öteye gidemiyeceğini her- halde ecnebi mütehassıs da biliyor- du. Kalkınma meselesinin vaz ediliş şekline gelince, bu hususta muvafık muhalif herkes aynı fikirdeydi. Sa- nayileşme zaruriydi, sanayıleşme Zzi- raatta verimin artmasını gerektiri- yordu. Bunun için de büyük yatırım- lara ve dövize ihtiyaç vardı. Ama D. P. iktidarı bu gayeyi ne dereceye, kadar gerçekleştirmişti ? I tidarı sekiz yıl sonra ziraatte veri- mi arttırdığım iddia edebilir miydi? Hububat randımanlarının -fevkalâde hava şartlarının bahşettiği 1953 yılı hariç. 1934-1938 ortalamasının pek üstünde olmadığı hakikati inkâr edi- lebilir miydi" Ziraat memleketi Tür- kiye zıraı mahsul ithal etmek duru- n miş miydi? Yatırımlar dolayısıyla ıthalat ihtiyacı artmıştı, fakat gittikçe azalan ihracata ne- buyurulurdu" Yatırımların gayesi is- tihsali arttırmaktı. Kurulu fabrikalar am madde yokluğu dolayısı ile ça- lışamazsa yatırımların , hikmeti vü- cudu ortadan kalkmıyor muydu? Ti- cari mahfillerin yaptığı son bir ince- leme, İştanbuldaki imalâthane ve fabrıkaların kapasitelerinin ancak yüzde 34'üntt kullandığını — göster- mekteydi. Sanayileşme gittikçe artan şehir nüfusunu massedecek bir hızda mıy- dı? Zaten mahdut olan yatıran kay- naklarım enf]asyon daha da kurut— muyor muydu? Stokların artma spekulasyon luks maddeler 1stıhsalı ithalâtın maruz kaldıgı tazyik gıbı enflâsyonun — doğurduğu — meseleler kalkınmayı — baltalamıyor muydu?' İstihsali arttırmayan imar mevsim- SİZ deg muhalefetin tenkit "ettiği meseleler bunlardı. Kur- tuluş çaresinin nerede bulunduğunu da münekkitler çok iyi' biliyorlardı. Evvelâ enflâsyonu durdurmak, son- ra plânlı bir iktisadi kalkınmaya gi- rişmek lâzımdı. Başka çâre yoktu. Dış yardım hangi şekilde olursa ol- sun sadece kalkınmayı kolaylaştı- 22 Abdullah Aker İş yerine lâf racaktı. Asıl gayret bize düşmektey- di. Siyasi zekâdan mahrum olmayan Amerikalı mütehassıs tabiidir ki ra- porunda bu meselelere dokunuyordu. D. P. İktidarı hiçbir metoda da- yanmayan bir zihniyet çerçevesinde enflâsyonla kalkınmayı — denemişti. Döviz ve normal tasarruf kaynakla- rını kurutan enflasyon kalkınmayı baltalayacak bir seviyeye erişmişti. Gelgelelim D. P. İktidarı enflâs- onun mevcudiyetini bile kabul et- miyordu ayır enflasyon yoktu, Expansiyon vardı, statikten dinami- ğe geçilmişti, v. s. gibi ipe sapa gel- mez İlâflarla mesele Öörtbas edilmeye çalışılmaktayı Olmıyan hastalıgı tedavi Son zamanlarda D. P. İktidarının mevcudiyetini kabul etmedigi has. talığı tedavi etm karar verdiği söylenmekteydi! Keyf'ı fîat konrolla rının derde deva olamıyacagını belki anlamışlardı. Fakat yapılacağı söy- lenen mücadele de aylardır lâfta kal- mıştı. Enflâsyonla mücadelede yeni HERKES OKUYOR bütçe pek birşey getirmemişti. Za- ten deflâsyonist bir karakter taşıma- yan bütçe masrafları, komisyonda ya- pılan tadilât yuzunden daha da ağır- laşmaktayd Yeni — masraflar halen 100 milyon lirayı bulmaktaydı. Bu bakımdan hem denk bütçe, hem yeni teyen bazı — muhalefet mılletvekıllerı de kabahatsiz değildi. alığın adını bile telâffuz et- mekten çekinen İktidarın enflâsyon derdine bir çare bulamayacağını dü- şünenlere hak vermek lâzımdı. Enf- lâsyon yüzünden bütün iktisadi ha- kalkınma çıkmaza girmişti. enflâsyonun — mevcudiyetini kabul etmek daha sonra da mücade- leye geçmek yapılacak en mantıki bir işti. İktidar, henüz enflâsyonun ismini bile 1nkar ediyordu. O halde onun vahametini nasıl anlayacak ve tedbirleri nasıl- bütçe müzakereleri sırasında hükü- mete mutlaka sorulacaktı. Sam Am- ca da zaten çoktan beri bu suale bir cevap beklemekteydi? Piyasa Doktriner konuşma Ticaret Bakanı Abdullah — Akerin geçen ayın sonunda Bütçe Encü- meninde yaptığı konuşmanın akisleri bu hafta da devam etmekteydi. AKİS okuyucuları Ticaret Komisyo- nu Başkanı Muhlis Erdenerin yaptığı sert tenkitleri ve Bakanın müşahhas meselelere dokunmayan — cevabım herhalde — hatırlıyacaklardı. — Ticari mahfiller — Abdullah Akerin etliye sütlüye karışmayan konuşmasını hiç beğenmediler. İş muhitlerinin kana- atlerini pek iyi aksettiren İKA Ajan- sı bu memnunıyetsızlıgın sebebim Bakanın "doktriner bir konuşma" yapmasında buluyordu. Aker, ame- li tenkitleri yapıcı tedbirlerle cevap- landırmaktan kaçınmıştı. Halbuki tam bir şaşkınlık içinde bulunan pi- yasanın sarih beyanlara ihtiyacı var- . r ne yapacağım bilmemek- teydı Ithalatçının neyi nereden geti- receği meçhuldü. İhracatçı neyi ne- reye satacağından habersizdi. Ba- kanlık kapısında son zamanlarda tüccarlardan daha ziyade itibar gö- ren sanayicilerin hali de perişandı. Ham maddeyi, yedek parçayı nasıl ve ne zaman temin edeceğini Cenabı Haktan sormaktan başka çare kal- mamıştı Tek cümleyle: piyasa anarşi için- deydi! Ezbere fiat kontrolları karışıklığı daha da arttırmaktaydı. Böyle nazik bir durumda Ticaret Bakanı, onsekiz milyon köylünün hasıl sanayie ak- tarılacağını anlatmaktaydı. Bakan ve piyasanın aynı dili konuşmadıkları muhakkaktı. Muhakkak olan diğer bir nokta da, D. P. saflarında Abdul- lah Akerin siyasetine karşı duyulanı memnuniyetsizliğin gittikçe sesli bir hale gelmesiydi. Bilindiği gibi Tica- ret Bakanlığı sık sık sahip değiştiren bir koltuğa sahipti. AKİS, 8 ŞUBAT 1958