kavramış olan bir çok hayır teşek- külleri, meselâ milletlerarası tababet ve eczacılık komitesi, Monaco Tıb Hukuk komisyonu, Mılletlerarası Kı- zılhaç Cemiyeti, Milletlerarası Hu- kuk Birliği, Dünya Eski Muharipler Federasyonu v.s. daha müessir ve daha az komplike bir müessesenin kabulüne taraftardı. Bugünkü siste- min başlıca noksanları — şunlardır: Koruyucu kudret bir devlet tarafın- dan temsil ediliyorsa bu devlet poli- tik cereyanlara tabi olabilir ve ta- rafsızlık vasfim kaybedebilir. Böyle- ce müstakil de hareket etmiyebilir. Sözleşmede böyle bir devletin — yet- kileri de iyi tarif edilmemiştir. Ni- hayet böyle bir müessesenin işliyebil- znesi de büyük zorluklarla karşılaşa- bilir. İleri sürülen hal çareleri arasın- da işi milletlerarası bir müesseseye yüklemek başta gelmektedir. Fakat bugün için fikirler, kontrol işinin mil- letlerarası bir şekl sokulması için henüz hasırlanmış değildir. Bunun için, halen mevcud sisteme, muvak- kat olarak, bu işler üzerinde yetişti- rilmiş ve ihtisaslandırılmış eleman- lardan müteşekkil teknik bir yardım- cı grubu eklemek İâzımdır. jeye göre sözleşmeye dahil milletler derhal, vakit kaybetmeden hukukçulardan ve hekimlerden mü- teşekkil ve bir harp vukuunda koru- yucu teşkilâtta görev alacak delege- ler yetiştireceklerdir. Milletlerarası Kızılhaç Komitesi böyle bir teşekkü- lün öğretisi kadrosunu derhal teşkil etmeyi teklif etmiştir. Böyle — bir plân kabul edildiği takdirde koruyu- cu kudreti teşkil eden personel her devletin kendi bünyesinde kurulmuş olacağından, yürürlükte olan anlaşma da bir değişiklik yapmaya da lüzum kalmıyacaktır. Hümaniter anlaşma- ların milletlerarası bir yoldan korun- masını sağlayan bu proje esaslı bir adım teşkil eder. Son zamanlarda Fransa hüküme- ti bütün devletlere mutemadı dave- tiyeler göndererek es muharipler ve savaş kurbanları Vekaletınm de teşvikiyle Pariste 1958 Mayıs ayında Cumhurbaşkanı Rene Coty'nin hima- yesinde, milletlerarası bir konferans toplamağa ve bu konuyu orada müza- kere etmeğe çalışmaktadır. Daha şimdiden birçok memleketler Fransa, Almanya, Lüksemburg, İtalya, Yu- goslavya, Belçıka bu daveti kabul etmişler Mılletlerarası Kızılhaç — komitesi tarafından yetiştirilecek hekim e hukukçulardan müteşekkil böyle bir kontrolörler grubu, sadece savaş sı- rasında hekimlerin bitaraf olmaları fikrini gelıştırmekle kalmıyacak, ay- nı Zam a Cenevre sözleşmesini ve Kızılhaç ruhunu bütün dünyaya ya- yacak, bir yandan da kendi memle- ketlerinin otoritelerine, o mem koruyucu kudret görevini aldığı za- man Cenevre Sözleşmesinin kontrolü işini kabul ettireceklerdir. Bu çeşit kongrelerin ezeli delegelerine ve Ev- liya Çelebinin mümessille- rine şimdiden çarıklarını bağlamala- rım -tavsiye ederiz Dr. E. E. AKİS, 30 KASIM 1957 CEMİYET Memleketimizi ziyaret — etmekte olan Kanada Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Lorne Dyko gazetecilere şöyle dedi: "Memleketinizde ciddi bir enflâsyon olduğunu görüyorum. Enflâsyon türlü usullerle kontrol al- tına alınabileceği için korkunç bir tehlike sayılmamalıdır. Fakat — bu kontrol tedbırlermın alınması mut- laka lâzımdır." aily Mirror gazetesi Orta Doğu mümessili Mr. Ervin — Savelson İstanbulda dolaştıktan sonra şu be- yanatta bulundu: "Burada insan her adımda bir Sophia Loren ile karşı- laşıyo ize yüz milyon borcunu ödemeğe bir türlü yanaşmayan, bir Türk- Suriye ihtilâfı çıkarsa Suriyeyi des- tekliyeceğini bildiren "müttefik"imiz Irakın bu sefer memleketimizden ge- çecek petrol boruları projesine — de cephe aldığı rivayetinin çıkması üze- rine malümatına müracaat edilen Irak Büyükelçisi Ekselans El Bavi şunları söyledi: "Türkiye ile Irak a- rasında herhangi bir anlaşmazlık varid olamaz. Türkiye ile Irak 1k1 ost ve müttefik — memlekettirler." Mükemmel bir 'diplomat — Olduğuna şüphe bulunmayan ekselansın — bu sözlerinin şu iki ayrı manadan han- gısıne geldiği anlaşılmamıştı ' ost ve müttefik olduklara için I- rak Türkiyenin aleyhinde birşey yap- maz; b) dost ve müttefik oldukları için Trak böyle birşey yapsa bile Tür. kiye ses çıkarmıyacağına göre anlaş- mazlık ihtimali yoktur. I stanbul Üniversitesi Diş Hekimli- ği Okulunda on yedi sene müdür- lük yapmış bulunan ve şimdi Bonn ÜUniversitesinde ders vermekte olan Prof. Kantorowicz, İstanbullu tekrar ziyaret etti. Verdiği bir konferans- ta diş sağlığına birçok — faktörlerin tesir ettiğini, daha kesin — tedbirler alabilmesi bakımından — diktatörlük rejiminin bile bu işle alâkası olduğu- nu belirten profesör, Almanyada 1939 yılında yani diktatörlük sırasında- alınan tedbirlerin müsbet netice ver- diğini söyledikten hemen sonra du- raklayarak ilâve etti: "Bunu söyle- mekle diktatörlüğü tavsiye — etmek istemiyorum!" Sayın profesör boşu- na telâş etmiş bulunuyor: diş durumumuz hamdolsun bozuk- tur ve gorunuşe göre düzeleceği de yoktur asının ensesine vurulup ağzından lokmasının allanabileceği bir duru- ma düştüğü kanaatinin yayılması ne. ticesi olacak, gazetecilerin soyulma vakaları gittikçe artıyor. Bu hafta da gazeteci Vedat Pekgirgin kendin- den girgin birine çattı: evine hır- sız girdi. Ertesi gün aynı şey İs- anbul Basın Yayın, ve Turizm Mü- dürü Fethi Pirinççioğlunun da başı- na geldi: gömlekleri çalındı. asın Yayın ve Turizm Umum Mü- dürü Munis Faik Ozansoy, 1958 Brüksel Fuarıyla alâkalı bir toplan- tıda bulunmak üzere uçakla Brük- sel'e gitti. Asya gribi vakalarının yemden ço- lması üzerine İstanbul Tıb Fa- kültesi Dekanlığından şu malümat verildi: "Grip salgınlarında kaide salgının dalgalar halinde devam et- mesidir. Bu dalga bazan 12 aylık, azan 1-2 senelik arayla devam eder. Bu ayrı dalgalarda ikinci dalganın mikrobunun kuvvetlenmesi ile birin- çi dalgadan ağır olması mümkün ol- dugu gibi hafif geçmesi de muhtemel- dir." Grip dalgaları bahsinin bukadar dalgalı lâflarla algalanması üze- rine ikinci dalga ciddiyetini kaybet- miş olup vatandaşlar için bir dalga mevzuu haline gelmiş bulunmaktadır. M r. Raisnharz isimli bir Amerikalı spirtizmacı medyum, İstanbula gelerek bir kaç gösteri yaptı. Emi- nönü Öğrenci Lokalindeki gösteri es- nasında medyum, hazır bulunanlara bir kâğıt üstüne ölmüşlerinin isimle- rini ve kendilerine sorulacak sualleri yazıp vermelerini söyleyince, seyirci- lerden biri bir kâğıda merhum Hüse- yin Cahit Yalçın adını ve ispat hak- kı ve basın kanunuyla alâkalı sualler yazıp verdi. İyi bir tesadüf neticesi, bu kâğıda sıra gelmedi. Yoksa Yal- çının sağlığında çektikleri yetmez- miş gibi muhtemelen ruhunun da tev- kifi icab edecekti. fak bir otomobille tek başına Dün- ya turuna çıkmış olan Kathleene Kampmann adında sarışın ve güzel bir Amerikalı kız memleketimize gel. di. Moskovadaki gençlik festivalinde bulunduktan sonra otomobille Rusya- yı ve Doğu Almanyayı gezmiş olan Mıs Kampmann intibalarını soran bir muhabire şunları söyledi: "Ruslar bilhassa Amerikalı talebelerin festi- valde bulunmasına çok şaştılar yel bunun 'yasak olduğunu sandıkiarmı ifade ettiler. Aynı zamanda, Rusyada bulunduğum sırada Rus halkının hıç harp istemediği kanaatine vardım." B ildirildiğine göre İstanbulda zabi- ta, vakaları, bilhassa kasa hırsız- lıkları azalmaktadır. "Yetkili, şahıs- lar" bunu şu üç sebebe atfetmektedir- ler: cezaların şiddeti, vatandaşın, ka- nuna ve polise hürmeti, polisin, ha- miyet ve dirayeti. Maamafih bizim aklımıza bunlardan da mühim, bir sebeb geliyor: ekseri kasa muhtevı— yatının paradan, bonoya inkılâbı. 29