S İN Festivaller Venedik 1957 V enedik Festivali tertip - komitesi iki yıl önce filmlerin sayısını tah- dit ederken, aynı zamanda jürinin ve tenkidcilerin rahat çalışmasını sağ- lıyacak bir usul de koymuştu: Öte- ki festivallerde olduğu gibi — filmler birbiri peşisıra, jüri üyelerini ve se- yircileri bunaltan bir süratle oyna- tılmıyacak, her gece bır film göste- rilecekti. Zaten öteki usulün — bir mahzuru daha vardı: Bazı fılmler meselâ sabah seansına yahut Vaktine rastlıyordu, bazıları ise ak şam üstü ve gece oynuyordu. lelikle sinemacılardan bazıları dileri için elverişsiz bir saatin ayrıl- dığım ileri sürerek çok defa mesele çıkarıyorlardı. Venedik Festivali' nin koyduğu usul herkesçe beğenil- gibi buyuk rejısorlerın filmleri E M A değildi. Venedik — Festivalini tertibe- denler, müsabakaya giren filmleri tahdit etmek, bir ilk elemeden ge- çirmek gibi güzel bir kaide ortaya koymuşlarda ama bu kaideyi her hangi bir tesirden uzak olarak tat- bik edemiyorlardı. Prodüktörler Fe- derasyonun baskısı, yüz kızartıcı e- serlerin bile, zaten sayıları mahdut olan filmler arasına katılmasına yol açıyordu. Herkes biliyordu ki, fes- tivale komite tarafından resmen da- vet edilen filmler ancak dört taney- di. Öbürleri, müsabakaya katıla memleketler tarafından adeta "em- poze" edilmişti Venedik gibi en büyük festivallerden biri için bu çok acıklı bir hadıseydı eğer bun alınmazsa, birinci sınıf bır festıval olmak şerefıne veda etm lâzım gel Gerçi, Cayatte gıbı Kura- sawa, Claır Visconti gibi, Zinnemânn fes- "Aprajita" Festivalin birincisi di. Nitekim, bu sefer de festivale katılan onbeş film için onbeş gece ayrılmıştı. Tenkidciler ve seyirciler rahat rahat filmleri seyretmeğe baş- ladılar. Fakat birinci hafta sona e- rip de festivale katılan filmlerin ya- rısı gösterildiği vakit seyirciler de tenkidciler de birbirlerine bakakal- dılar. Venedik Festivali bu muydu" Daha dogrusu buna festivalin resmi adıyla bir "sinema sanatı gösterisi" denilebilir miydi? Zira ilk — haftayı dolduran filmlerden ancak biri -"Acı Zafer"- festivallik bir eser sayılabi- lirdi. Bir tanesi . Değerli Birşey- ortanın biraz üstüne: çıkıyordu. Ö- bürleri, hele Meksikalıların "Vahşı— S ç Yugoslavların "Sadece İnsan- "Ester Costello'- milletlerarası bir festivale mahalli bir »müsabaka- ya bile yollanacak çeşitten — şeyler 28 tivalin ikinci lıyordu, eserlerden ümitliydiler. ümitleri boşa da çıkma de olsa onbeş filmin yarısı lin semtine bile uğramaması gereken eserlerdi.. Hem de festival için yolla- nıp da müsabakaya sokulmıyan e- serler seyredılınce ilk seçim komitesi- e akla hizmet ettiği pek anla- şılamadı -daha doğrusu pek iyi an- laşıldı-. “haftaym"ında yer a- seyirciler ve tenkidciler bu Nıtekı bu ama ne festiva- Melekler ve vahşiler 5 Ağustos Pazar gecesi festival, İspanyolların "Un Angel paso por Brooklyn . Brooklyn' den'"Bır Melek Geçti" siyle açıldığa vakit, bu ne iyi ne kötü denebilecek — başlangıç normal sayılıyordu. Macar asıllı La- dislao Vajda'nın filmi, ejısorun Ö- teki eserleri gibi hayalle gerçeğin ka- rışımına, iyilik, şefkat gibi duygu- ların hıristiyan dini kisvesine bürün- bir zihniyetle propagandasına dayanıyordu Filmin akıcı anlatımı, hızlı temposu, gerçek ve fantastik sahnelerın birbirini — kovalayışı Vaj- 'nın eserinin ilgiyle seyredılmesı— ni sağladı. Bununla birlikte "Brook- yn'den Bir Melek Geçti" ye tam ma- nisiyle festivallik bir eser — olarak bakılamazdı. Vajdâ, filmini, seyirci- yi kolayca avlıyacak duygularla iki oyuncusunun -küçük Pablito Cal- vo ile Peter Ustinov. başarılı oyunu Üzerine kurmuştu. Fakat Vajda'nın öteki eserlerinde de aynı temaların aynı uçuk oyuncu ile tekrarlandıgı göz, önüne alınınca, filmin yeni birşey getırdıgı soylenemezdı Zira — rejisö- rün Öteki eserleri "Marcelino, Pany Vino - Marcelino, Ekmek ve Şarap "Pepote" de, yın ranco İspanya- sındaki "kaçış" sinemasının bir Ör- neği olup hıristiyanca (katolik) duy- gulara ve bir küçük oyuncunun ba- şarısına dayanan filmlerdi. "Brooklyn'den Bir Melek Geçti" Vajda dan beklenebilecek "orta" bir sinema eserini veriyordu, ama festi- valin ikinci gecesine raslıyan "Sama Ljudi-Sadece İnsanlar" bir hayal kı- rıklığı yarattı. Zira Yugoslavlar son birkaç yıldır festivallerde iyi bir isim yapmışlardı. Önce 1954 te Cannes fes. tivalinde, Avusturyalılarla ortaklaşa çevırdıklerı "Die Letzte Brück- Son Köprü"nün kazandığı başarı, onun Miru - Barış Vâdisi"nin, Berlin- de "Plitivice Gölleri" nin, Kar OVy- Vary'de "Küçükler ve Buyukler in kazanması" Yugoslavlar i- çin iyi birer nottu. Fakat "Sadece İnsanlar" basit bir melodram olmak- tan ileri geçemiyordu Fakat beterin beteri var derler.. Daha sonra gelen iki film, İngiliz- lerin "The Story of Esther Gostello- Esther Costello'nun Hikâyesi" — ile bilhassa Meksikalıların "Los Salva- jes - Vahşiler i melodramı son had- dine götürüyordu. Bir merikalı Davıd Miller- temsil edil- nin cezasını — İngilizler layıkıyle odemış oluyorlardı Meksikalılar i- se “"Vahşiler" gibi bir film yolla- makla kendilerinin mi, yoksa böy- le bir filmi festivale sokmakla fes- tival idarecilerinin mi utanacakla- rını Uzun uzadıya — düşünebilirlerdi. Her iki filmin de gülüşmeler ve 1s- lıklamalar arasında boğulması, ilgi- liler için iyi bir ders oldu. rejısorle Cengelden sahraya , ichard Brooks'un "Somethins of Value -"Değerli Birşey"ini etiket- lemek lazımsa, haksızlık etmeden o- na da melodram damgası vurulabilir- di. Mau Mau'lar arasındaki bir olayı anlatan film, melodramı cengele taşı- makla işe başlamıştı Bununla birlik- siyah-bey, mücadelesini, derine ınmeksızın sırf tesir etmek için kul- lanıldığı belli olan korkutucu, dehşet verici sahneler arasında anlatmıya çalışan eserde zaman zaman bir iyi- niyet parıltısına, insani bir zihniye- te rastlamak kabildi. Ne yazık ki, AKİS, 14 EYLÜL 1957