Hristiyan Demokratlarla Sosya- listlerin dış meseleler üzerinde tar- tışmaya giriştikleri günlerde diğer partiler de boş durmamışlardı. Bu arada, heriki büyük partinin de mü- tecanis bir hükümet kuracak şekilde çoğunluk elde edememesi ihtimali- ni nazarı dikkate alan — liberaller herşeyin kendilerine bağlı olduğunu iddia ediyorlardı. Hakikaten küçük fakat nüfuzlu bir teşekkül olan bu par tinin lideri Reinhold Meyer bütün se- çim kampanyası boyunca kalabalık Bavyera bölgesini kazanmağa ve böy- lece Sosyal Demokratlarla Hristiyan Demokratlar arasındaki kuvvet mu- vazenesini kontrol edebilecek duru- ma gelmeye çalışmıştı. Ancak Sos- yal Demokratlar bu seçimler netice- sinde Hristiyan Demokratlar karşı- sında bir hükümet çoğunluğu elde et- mek için yardım — istiyecek duruma geldıklerı takdırde Meyer onlarla bir koalisyon kurmaya razı olacak mıy— dı? Bu suale cevap vermek pek de lay değildi. Çünkü, dış meselelerde birleştikleri noktalar olmakla bera- ber, Sosyalistlerle Liberaller arasın- da iktisadi meselelerde dünyanın her tarafında okluğu gibi Almanya- da da uçurumlar vardı ve bu uçu- rumların doldurulması öyle bir çır- pı mümkün olacağa benzemiyor- du. Halkın sesi, hakkın sesi Butun bu karşılıklı tartışmalar ve ileri sürülen çeşitli fikirlerden sonra Alman seçmenlerinin neyi ter- cih edecekleri, ancak seçimlerin kesin neticesi alındıktan sonra belli ola- caktı. Bu arada, şimdiye kadar ya- pılan efkârı umumiye yoklamaları- nın neticesine ve Alman — halkının belirmiş tercihlerine bakarak önce- den bazı şeyler kestirmek de pek imkânsız sayılmamalıdır. Meselâ, bu yoklamaların neticesinden Alman seçmenlerının yüzde 45 inin Adenau- erii — desteklediği — anlaşılmaktadır. Bunların başında büyük' — sermaye sahipleri ile ticaret ve sanayi ile uğraşanlar gelmekte, onları Alman— yanın bugünkü iktisadi ve mali fahından memnun olan iyi gelırlı orta tabaka mensupları takib et- mektedir. Bu seçim kampanyası sı- rasında, Hristiyan Demokratların lideri halkın dini hislerine hitap et- mekten de geri kalmadığı için yaş— lıların büyük çoğunluğunun nunla beraber olduğu sanılmaktadır Sosyalistlere gelince, onların arka- sında da memur ve işçilerle, Alman- yayı biran önce birleşmiş görmek is- teyen halkın bulunduğuna — şüphe yoktu. Bunların seçmenler içindeki nişbeti yüzde 35 e yaklaşmaktadır. Ancak yukarda da söylediğimiz gibi son söz daima seçmenlere aittir ve ancak oyların verilmesiyle söylene- çektir Birleşmiş Milletler Genel kurul eçen hafta içinde alınan haber- lerden, Birleşmiş Milletler Ge- AKİS, 14 EYLÜL 1957 Orta Doğu Bilmecesi Hamdi AVCIOĞLU « enderson'un teklifleri tatbik edilecektir." Tatilde bulunmasına rağ- men, Cumhurbaşkanı Eisenhower ile görüştükten sonra Dışişleri Bakanı Dulles bu sözleri söylüyordu Öyle görünüyordu ki, Amerika Orta Doğuda yeni kararlar arefe- sındeydı, Eisenhower Doktrını beklenen neticeyi vermemişti Bütün Orta Dogu memleketlerinin Doktrin etrafında komünizme karşı topla| nacagı ümit edilmişti. Fakat aşırı mıllıyetçı hisler Mısır ve Suri- yi; Amerikan plânını redde sevketti. Şu veya bu tazyik, Orta Do- gunun bu iki yaramaz çocuğunu, Rusyaya daha fazla yaklaştırmaktan başka bir netice vermedi. Bilhassa Suriyeli Genç Subaylar bu yolda üstadları Kahireli albaydan da ileri gittiler. u durumda, Amerika nasıl hareket etmeliydi? Orta Doğu İşleri Muduru Henderson'un Türkiye ve Lübnandaki ziyareti, bu suale bir cevap getirmek gayesiyle yapılmıştı Eisenhower Doktrini şimdiye ka- darki tatbikatında müdahale için, ilgili memleketten talep gelmesini şart koşuyordu. Ürdün İşlerine Kral Hüseyinin isteği üzerine müdahele edılmıştı Fakat Suriyeli Genç Subaylardan böyle bir talebin gelmiyece- ği tabiiydi. O halde ne yapmalıydı? Mesela Bağdat Paktı devletlerinin Suriyeye karşı müşterek bir ha- reketi duşunulebılırdı Eğer Amerika da Bağdat Paktına katılırsa, boyle bir hareket tesirli olacaktı. Paktın hararetli taraftarı Tür zamandır bu tezı savunuyordu. Alel acele İstanbula Menderesle goruş- meye gelen meşhur Nuri Said Paşanın da aynı şekilde düşünmesi muh temeldi. Fakat şimdiki Irak Hükümetinin bu görüşü tamamiyle paylaş tığı şüpheliydi. Ürdün Hükümeti, Bağdat Paktına katılmıyacağını açık lamak lüzumunu du; ymuşt Lü bnan, Pakta duşman muhalefete, yen bir hücum fırsatı vermekten çekiniyordu. Maamafih bütün bunlar ehem miyetli manialar değildi. Asıl güçlük Kral Suud tarafından geliyordu Arap milliyetçiliğinin şampiyonluğunu iyice benimseyen, Amerikanın Orta Doğuda "sonradan bulunma dosta" Melik Hazretlerıuıu Bağda Paktına pek sempatisi yoktu. Orta Doğudaki muvaffakıyet i Kral Suu dun dostluğuna bağlayan Amerika, Türkiyenin ısrarları ragmen Bağdat Paktına girerek Melik Hazretlerini kızdırmayı bır türlü göze alamıyordu. Fakat Amerika aynı zamanda Bağdat Paktı üyelerinin de dostuydu Onların endişelerini de dağıtmak zorundaydı. Nitekim evvelce de pak üyeleri Amerikanın da bu teşebbüse katılmasını ısrarla istemişlerdi Amerika Paktın Askeri Komitesine dahil olarak, Türkiye ve Irakı mem nun etmek yollarını aramıştı. Bu sefer de Suriyenin komşularına yeni silâhlar vererek onları teskin yolunu tercih ediyordu. Suriye, herhan- gi bir tecavüzde bulunursa, Amerika müdaheleye hazır olduğunu söy lüyordu. Bununla beraber, Suriye hadiselerine, Amerika da seyirci kal mayı düşünmüyordu. Fakat Bağdat Paktının dışında hareket etmeye tercih ediyordu. Amerika, muhtemelen bir taraftan Suriyeye komşu memleketleri silâhlandırmak ve Suriye üzerindeki iktisadi tazyiki art- tırnakla beraber, Kral Suudun Orta Doğudaki nüfuzuna güveniyordu. uud, Nasır Vasıtasıyla veya doğrudan doğruya, Suriyeyi daha mu- tedil davranmaya sevkedebilecek nüfuza sahipti. Nitekim Eisenho- wer'in, Suriyenin daha makul hareket edeceği ümidini izharı, bu kanaat kuvvetlendırıyord Fakat, kabul etmek lâzımdı ki, bu siyaset, Orta Doğunun hakiki me- selelerini halletmekten çok uzaktı. Ancak muvakkat bir hal çaresiydi merika bir türlü Orta Doğuda devamlı bir sulh kurma teşebbüsünde bulunmaya cesaret edemiyordu. Hür dünya lideri Irak, Ürdün ve Suud Arabistanın olduğu kadar İsrailin de dostuydu. Halbuki Arap mem- leketleri İsrailin lâf anlamaz düşmanlarıydı. Amerika hem Suudu hem İngiltere ve Bağdat Paktının tarafındaydı. Halbuki Sund. İn- giltere ve Bağdat Paktına ateş püskürüyordu. Bağdat Paktı üyeleri bi- le oldukça farklı görüşlere sahipti. Türkiye, sadece komünist tehlikesi ni önlemeyi düşünürken, geri kalan memleketler Arap milliyetçiliğini tepkilerine daha fazla ehemmiyet veriyorlardı. Hiç kimseyi gücendirmek istemiyen Amerika, devamlı hal çareleri ne bir türlü el uzatamıyordıı. Hastalığı tedavi edeceği yerde, aspirin ağrıyı dindirmeye çalışıyordu. Henderson'un, yakında katiyetle öğreneceğimiz teklifleri de muh- temelen günlük siyaset hududunu aşmıyacaktı