“Gün Doğarken” Sabahiımz hayırlı olsun!. tın'ı. zaman zaman başarıya yakın filmler vermiş bir rejisörün kendi ça pının dışına çıkmayı denediği vakı't dıkları “Gün Doğarken” için “Kamel- yalı Kadın” hakkında yapılan tenkid- ler aynen tekrarlanabilir. Şakir Sır- malımn filminden daha anlaşılır bir şekilde işlenmesine rağmen fotoğraf- ların kötülüğü, çok zayıf karakter tahlilleri, psikolojik gelişmeleri oldu- bittilere bağlanıak “Gün Doğarken"i de aynı akıbete sürüklüyordu. “Pusu n dâvasını ele almak iddiasiyle ortaya çıktığı halde basit bir kacakçıhk macerası anlatıyor, dâ- vayı bir takım ormancılık sloganlariy- le halletmeye çalışıyordu. Ne Abant ve Düzce civarında çekilen dış sahne- ler, ne şiirli dekovil motifi, ne de pro- düktör Hulki Saner ile rejisör Sırrı Gültekinin iyi niyetleri filmin başarı- ya ulaşması için kâfi sebepler değil- di. Sadık Şendil'in, inanılmaz entrik- lerle dolu, saçma ve akıldışı senaryo- su “Pusu” nun âkıbetini daha kame- ra çalısmaya başlamadan önce tayin etmiş bulunuyordu. Çıkmaz yol Arkada bıraktığımız mevsimde dik- kati ceken bir başka cereyan da, Muharrem Gürses okulu filmlerle haz- medilmemiş Batı tesirlerinin meyda- na getirdiği filmler çorbasıydı. Bu çe- şit filmler ya batı romanlarının çok kötü adaptasyonları, ya da yabancı filmlerin doğrudan doğruya kopyala- rından meydana geliyordu. Ekserisi Şehır Tiyatrosu oyuncularının emek- eydana getirilen bu felâket- ler nımciliğımızın içinde bulunduğu keşmekeşi büsbütün içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir işe yara- rdu. Mümtaz Enarin Erich von AKİS, 1 HAZİRAN 1957 Stroheim'ın “Paprika” sı taklıdi “Pa- patya” adaptasyonu Özcan Tekgülün güzelliklerini teşhir edebılmekten bi- le mahrumdu. Muzaffer Aslanın Ben Ames Williams'ın “Uğursuz Vâdi'” ad- l romanından adapte edilen “Kahpe- nin Aşkı” adlı filmiyle, Sami Ayan- oğlunun Erskine Caldwell'in “Bıyır- daki Ev” adlı romanından adapte et- tiği “Kara Çalı” ruhsuz, cansız, be- ceriksizce hazırlanmış, aldıkları tesir- lerin en kötü taraflarının koleksiyo- nu, melez eserlerdi. Gene Şehir Tiyat- SİNEMA rosu oyuncularından Kâni Kıpçakın hiç bir vicdan azabı duymadan Louis Bunuel'in “Susana” adlı filminin sah- ne sahne yi çevirmesi, üstelik her şeyi kendine maletmiye kalkışması bu cereyanın gittikçe müzmin ve tehlikeli bir hal aldığını gösteriyordu. Aşırılıkları a- yıklanan Türk melodramlarından, Şah si kaprisler yerine cemiyet meselele- rini inceleven bağımsız eserlerden iyi- ce bir film beklemek her zaman için mümkündü; fakat hiç bir şekilde iyi olması bheklenemiyecek teşebhlüisler, “Papatya”, “Kahpenin Aşkı”, “Kara Çalı”, 'Fırtına Geçti” gibi, Türk ce- miyetinin şartları hiç düsşilnülmeden gözü kapalı meydana ?etirilen kopya- lar ve adaptasyonlardı. Neticesiz gayretler B u kısa gözden geçirişin ortaya koyduğu Üzere, -57 mevsi- müsbet Yolda atılmış tek adım yoktu. Bü- tün halinde hitbir film başarının ya- kınlarından bile geçmemekle birlikte bazı şahsli değerler göze çarpmak- taydı. Bu arada teknik eleman ola- rak bilhassa kameracı Kriton İlyadi- sin “Berduş”taki başarısı kayda de- ğerdi. Atıf Yılmazın “Beş Hasta Var'daki mizanseni, — oyunlarındaki disiplin, anlatıştaki titizlik ile dikka- ti çekiyordu. Lütfü Akad “Ak Al- tın”ın son kısmını, Osman F. Seden ise “intikam Alevi” nin ilk yarısını stirükleyici bir şekilde — işliyebilmiş- lerdi. Bu üç rejisördan başka hiçbiri filmlerinde sinema dilini bildiklerine dâair bir belirti gösterememişti. Oyunculara rol dağıtımı da bir mesete olarak eydana çıkıyordu. Sinema oyunculuğunun ilk şartı o- “Beş Hasta Var” Bu, cilâlmeı...