YURTTA Millet Bir "Milli politika" peşinde u haftanın içinde Ankarada, bil- assa tarafsız çevrelerde hep, bir hareket beklendi. Beklenen hareket, bu satırların yazıldığı ana kadar gel— memişti. Halbuki gelmesine, suret! katiyede lüzum vardı. Hareket, Kıb- rıs ile alâkalı olacaktı. hem de Amerikanın . arak serbest bıra- İngilterede Muhafazakâr hü- kümet sallantıdaydı, yeni — seçimlere gidildiği takdirde İktidara — İşçilerin gelmesi kuvvetle muhtemeldi. Birleş- miş Milletlerde zafer — kazandığımız iddialarının AKİS'in daha o zaman söylediği gibi hayal mahsulü olduğu . Kıbrıs davasında va- ziyetimizin — zedelendiği, tamamiyle Makarios, çâresine varmak için kabul ettiğimiz taksim plânının kaale alınmadıgı an- laşılıyordu. Vaziyeti düzeltmenin ça- resi, elbette ki iktidarın organı Zafer ga azetesinde Makariosa küfretmek 0- lamazdı. Meselelerin, küfürlü halledıl— mediğini -ne içte, ne dışta- D.P. or- ganı artık anlamalıydı. Muhta lunduğumuz şey, spektaküler tarzda bir "milli politika" tesbit etmemiz ve beynelmılel siyaset sahasında sesimi- zi bu politikanın başındaki fitinin vereceği kuvvetle — duyurma- mızdı. Kıbrıs meselesinde D.P. İktidarının bir türlü bu son derece tabii, son dere- şılması güç, haklı bulunması imkânsız ir isna aline — getirmesinin hayli zararını çekmiştik. Daha işin başın- da, Yunanlılar bugünkü neticeye var- mak için ilk mayın tarlalarım döşer- lerken Turkıyede bir Sedat imavi istikbali gormuş, hükümetin dikkati- ni çekmeğe uğraşmıştı. Buna karşı Sedat Simavinin nasibi mahkemeye verilmek olmuş ve mücadeleci gazete - ci hapishane duvarlarının rutubetini koklamaktan rahmete kavuşmasıyla senelerce cudiyetini dikkatle inkâr nun kabulünü müteakip ise bütün bü- yük siyasî partilerin iştirak edecek- "milli politika"nın — tesbitine ön ayak olmamakta direnmişti. El- bette ki D.P. memleketin meşru ikti- darıydı, elbette ki B.M.M. nin Türk milletini temsil hakkı tamdı. Ama “milli politika"mn tesbi- tıyle uzaktan yakından alâkası yok- Bu, dış 'âleme karşı bir hakiki kuvvet vahdet — manzarasıydı ve iç polıtıkadan uzak tutulması gereken bir husustu. lktıdar , hiçbir istişareye ya memlekette herkesin, hem de yanlış- 4 gözler Çankayada nın başkanlığında Mecliste temsil e- dilen bütün siyasi derlerini bir masanın ı Aradı ama, göremedi. Profesörün latincesi Bu haftanın başında Pazartesi gü- modo, fortiter in re" Iı bun bizzat sahibi tarafından umumi İnönüye yazmış bulunduğu ve kendi — Profesör olmıyacaktı. unmuş olan mektubu idi. Üstad Pro- OLUP BİTENLER lığını göre göre kayıtsız ve şartsız fesor tekrar siyasi hayata dönebil- tasvıbını istiyemezdi. enin ihtirası içindeydi. Bu yüzden endir ki bu haftanın içinde kendı kendisine bir takım — vazifeler tevehhüm ediyor, partilerin arasına girmeye çalışıyor, beynelmilel sahada beceremediği bir arabuluculuk rolü- nü iç politikamızda oynamaya heves- leniyordu. Nitekim İsmet İnönü İs- tanbul'da iken, araya Ferit Meleni sokarak C.H.P. Genel Başkanından randevu almağa uğraşmıştı. D.P. Ge- nel Başkanı kendisiyle temas ediyor- du yal... Üstad Profesör onunla C.H. P. Genel Başkam arasında aklınca temas temin edecek, birinin görüşle- Cumhurbaşkanı- partilerimizin ii- etrafında ara- Demokrasi nü, Ankarada Kızılay yakınında— rini Öötekine, ötekinin görüşlerini ki Genel Merkezinde pek e berikine, kendi parlak fikirlerini di lenceli bir hava hüküm Süruyordu katarak bildirecek, tavsiyelerde bu- Eski partinin ılerı gelenlerini neşe- lunacak, böylece kapanmış olan ka- lendiren, — "fair-play"li, "Suaviter in pıları tekrar açıp faaliyete geçecekti. bir mektu- Ama C.H.P. Genel Başkanının Nihat Erim'le görüşecek, hiç bir şeyi, hiç efkâra açıklanmış olmasıydı. Mek- bir şeyi yoktu. Menderesle arasında tup sahibinin adı Nihat Erimdi. Ba- temas temin edecek biri lazımsa bu his mevzuu mektup, Üstadın İsmet her halde ve sureti katiyede Ust Bilâkis Üstad Profesörün araya girme istemesi bir mânidi. Adnan Menderesin Profe- A B E Sİ afer gazetesi günlerce, bugünkü basın mevzuatımızı müdafaa etti. Gaze- teyi hararetle tebrik etmek lâzım. Böyle bir kanunun müdafaası bahsin- de, söyleyecek sütunlar dolusu kelime bulabilmek hakikaten büyük maha- rettir ve bu bakımdan o yazıları yazan üstad kimse, aldığı parayı tamamı- le hak etmektedir. Ne var ki Zafer, gazete olarak, okuyucularından aldığı parayı hak etmemektedir. Zira, doğrusu ıstenılırse bugünkü rayiçle dahi "Üç çeyrek", abesin mudafaasını okumak için çoktur fazladır. Zafere bakarsanız, mesela Amerikadaki basın mevzuatı bizimkinden hafif değildir. Hatta orada bizde suç sayılmayan fiiller dahi suçtur! Bu bakımdan sevgili Basın Kanunu mükemmeldir, antidemokratik olmak- tan uzaktır. Öyle ya, Amerika gibi dünyanın en demokrat memleketinde yürürlükte olan bir kanun da, antidemokratik olurmuymuş Yalnız, insan İktidarın muteber organını okuduktan sonra, bir nok- taya kafası takılıyor. Peki, bizim basın kanunu Amerikadakinden bıle hafif, o halde bu kanunun Türkiyede çıkması, başta — Amerika, dünyanın bütün demokrasilerinde görülmemiş tepkilere yol açtı; Amerikalı gazeteciler bunu, bizzat Dulles'tan sormak settiler? Amerikan mevzuatını Zafer başyazarından ve kanım tenvir eden "üstad hukukçu" dan başkası ve bizzat gazetecileri bilmiyor muydu? Bizim Basın Kanununun bütün dünyada Türkiye için ne kadar hüzün verici aksülâmele yol açtığı, hükümetimi- zin meçhulü değildir. Yazılanları Basın-Yayın ve Turizm Umum Müdür- lüğümüz derlemiş, bunlar bizzat Adnan Menderese takdim edilmiştir. Kanun Amerikadakinden bile liberaldi de, o gürültüye sebeb ne idi? Her halde Zafer uazzam bir dosyayı dolduran o neşriyatın da bizim Mu- halefet marıfetıyle yaptırıldığını. İddia etmek cüretini göstermez. Biz- zat Amerika ve İngiltere Büyük Elçilikleri tarafından bu di hükümetlerine verilen raporların muhteviyatını tahmin etmek zor değildir. Zaferin sütunlar dolusu yazılarının sadece abes olduğunu —hemen ortaya koyacak bir sual daha vardır: New- York'ta kendisini küçük dü- şürücü bir hareket yapan bir Bakanın bu —hareketini yazan gazeteci, Bakanın o hareketi yaptığım hem de mahkeme huzurunda ispat edive- lirse mükâfaten hapse tıkılır mı? Eğer öyleyse Zafer haklıdır; bizim kanun da demokratiktir. Ama maalesef öyle değildir ve öyle olmadığı için Amerikada ceza yıyenler küçük düşürücü hareket — yapmayanları küçük düşürenler; bizde ise küçük düşürücü hareket yapanları küçük düşürenlerdir. Bu mudur Demokrasi, bu mudur Basın hürriyeti? Ha- yır. Bunu müdafaa iadece abesle iştigaldir. AKİS, 6 NİSAN 1957