lıalledıyordu Buna rağmen hür dün nın müdafaası için en ufak taahlıu de girmekten kaçmıyor, Kremlin li- derleriyle canının istediği zaman gi- ip kadeh kal dırıyordu Komünist Po- lonya çok yakın bir tarihte Ameri- kan yardımı alacaktı. Orta Doğunun kalesi, NATO'y fazla asker veren Turkıyenın ıstedıgı yardım reddediliyordu. Türk hal kârı bunu anlamıyordu. Amer ka, en sadık dostuna yardım elini uzatmayı Bütçesinin ya- masraflarına sarf eden Türkiyeye karşı nasıl böy- le bir anlayışsızlık gösterilebilirdi? Dış İşleri Bakan Vekili, Amerıka- nın Türkiyeye yaptığı yardıma şekkür" 'ettikten sonra, Ameri adan daha geniş mikyasta kredi temininin daha t etmediğini — söyledi. Evet, bütün teşebbuslerımıze rağmen beklenen Amerikan yardımı bir türlü gelmiyordu. Kabahat herhalde Ka- nasıl reddedebilirdi.? nsım — milli müdafaa HÜRRİYETİNE D tısı altında söylenen şu sozler şüp- hesiz hâlâ çınlamaktadır: "Arka- daşlar, ben filân yerde bır şahıs olarak yaşadığ m: mar narım, Ş e de, hovar- dalığımda da bütün b ir memleket ve milletin malı olurum arkadaşlar (Alkışlar) İşte o zaman d a umi rla beraber, milletle beraber peşimde obuası, İiç hayatımda da, daşlar. sada liye, zabıta yuzlerce emnıyet memu- ru ortaya çıkarmamıştır; ciler çıkarmıştır Mıllet kontrolunu teker teker ildir 1 müesseselerimizin kontrolünü ele almazsak, basın hür- rıyetını buray teşmil etmezsek, başka rlü —hâkimiyetlerin kurul- masına vesıle hazırlamış oluruz."(2) Bir başka hatip, yine T. çatısı altında, Fra kanı Thiers'in şu meşh ni nakletmıştı Bır memlek tin, as- ln a namuslu, fakat basın tarafın— çamur atılan insanlar eliyle idaresi; aslında namussuz, fakat basın hürriyeti olmadığı için na- görünebilen insanlar eliyle iyidir. nsa Cumhurbaş- sözleri- uslu ıdaresınden daha Thlers, bu sözleri ile, anlatmak istiyordu ki, basın hurrıyetının aşırı derecede kısıl ması, basın hür nin suiistimalinden daha sonuçlar doğurabilir. telılıkelı 1 950 nin bu ateşli katipleri hususi hayatın İfşaımnda bile mahzur gör- müyorlardı. Bu kadarı basm hürri- AKİS, 23 ŞUBAT 1957 yeti ıçın şart değildir. Fakat, bir re bakan smi islerinde yols zluk yapt gını iddia eden bir gazeteciye bu iddiasının doğru olduğunu mah- ke ünde at etmek hakkı ta nınmazsa, basm hürriyeti yaralan- lma ispat hakkına cephe almak de- mek, münakaşa edilmez delillere sa- hip olan ve sırf mensup olduğu miyete hizmet amacıyla hareket e- den bir gazetecinin bite bildiklerini yazmasına set çekmek değil midir? Hakikati, hem de memleket tara- fından mutlaka bilinmesi icap e den, âmme işleriyle ilgili bir lıaki- kati yazmak suç olmalı mıdır İspat hakkının tanınmaması, ale- niyete dayanan bir rejimde âm efkârı tarafından bilinmesi zaruri olan bir takını gerçeklerin halktan gizlenmesine yol açabılır İspat hak- kının tanınmaması işlerinde vazife alan namuslu ınsanların bile, lüzumsuz yere şüphe altında kal- maları sonucunu doğurabilir. Böyle bir cemiyete kulaktan kulağa fısıl- danan dedikodu hür hasının yerine Bu hak, Almanyada Nazi dikta- törlüğü ile kalkmış, demokrasi ile birlikte geri gelmiştir. İtalyada fa- tarafından kaldırılm Mus- masın- kabul edilmiştir. Arjantınde Peron ile yok olmuş, fa- at Peron'un bir gece yarısı sırtın- da pijama ıle memleketı terke mec- bur kalması üzerine tekrar tanın- mıştır. Faşist, mazi veya peronist bir partinin hâkim oldugu bir me mle- kette hakikati yazmak ve ispat et- mek yasağı olağan sayılabilir. Fa- kat Türkiyede böyle bir yasağın ar- tık yeri kalmamıştır 1950 tarihli basın kanununu karmış olan bir partinın, hakıkatlerın masını de uçle ecek bir "ispat hakkı aleyhtarl gına saplanması düşündürücüdür. u satırlarla herhangi bir şahsı hedef tutmuyoruz. Sadece, İktı YURTTA OLUP BİTENLER sım Gülek'in değildi. Eisenhower doktrini yardım bekli- yenlerin gönlünde yeni ümitler uyan- dırmıştı. Başbakan düşüncesini sakla, mıyordu. Bir Amerikan radyosuna verdiği beyanatta Turkıyeye yardımı arttırmanın Türk kadar, Amerikanın e bi olduğunu söylüyordu: Türk Hükü- meti Eisenhower doktrini çerçevesin- de yapılacak yardımın Mısır, Suriye gibi memleketlere değil, sâdık dostla- AİR.. Turhan FEYZİOĞLU dar partisi mensuplarını bir vicdan muhasebesıne davet etmek istiyo- ru Hür mleke tlerde yazılanla— a, b de bızde yazılması sa şeylere baksıl ün endılerının söyleyip yazabıldıklerıne bir de bu- gün basın davalarına konu teşkıl eden yanlara göz atsınlar. 1953 vi 1954 kanunlarının basın hurrıyetını ne kadar kıstığını anlayaca klar- dır. Son iki kanunla o kadar müp- hem basın saçları ihdas edilmiş ve cezalar o derece şiddetli bir hale ge- tırılmıştır ki, Meşrutıyet devrıne e- rişmiş olan ünlü bir edibimiz, ge çenlerde bu konuya dair azdıgı bır makaleye şu başlığı koyabılmıştır "Ah s asın hurrıyetını kısan ve baskı altına alan tedbirleri yalnız basın ve ceza kanunlarında aramak ger- çeğin ancak bir asi mahiyette bakan bir Temyız daıresının hâkim- lerini emekliy: mek yetkisi bır siyaset adamının eline bırakılır- a, yazı yazan bir insanın kendisini hür ve emniyette hissetmesi kabil naldir? İşte Turkıyede, 1954 sonrası kanunlarından biri bu imkânı Ada- let Bakanının eline vermiştir Kâğıt ve mürekkep tahsisi, resmî ilân dağıtımı, matbaa malzemesi için döviz ahsısı gibi basın hürriye- ti ile sıkı sıkıya ilgili iktisadt ted- birleri de hesaba katarsanız, karşı- mıza çıkan basın hürriyeti tablosu- nun parlak olmadığı derhal anlaşı- Bizce, iktidar partisi irin samimt bir nefis murakabesi anın ve memleketi gerilere doğru götüren gayri tabif duruma son vermenin - zamanı gelmiştir. İyi ye tli ve al- nı açık ınsanların hurrıyetten kork- ması için sebeb yoktur. (1) Bk. S. İskit, Türkiyede Matbuat Rejimleri, S. 16 ve 65 (2) T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 147. 1950, S. 756 7