AMERİKADAKİ TÜRK KİS'in 141 mcı ,sayısında — yayınlanan et öl cevabınızı okudum. Bir m di İ daşlarınıza ne asına tarız eden bir tek satır yoktur. İ etmek istedim. Ta- benlısını unutan, bolgesınde bir t tek kolera veya veba val sı çıksa butun sıhhı teşkılatın oraya yonelmesı gayet tük vakalardır, ir — alınmasına luzum yoktur gormemezlıkten gelınız, varsın bır Tür- nikâhı isede kıyılsın, bekle in adedleri art- sın, nisbet yukselsın 9o 10-20 yi bul lun Sonra tedbir alınır, diyemezsiniz. n da olsa aranızdan çıkan bu sapıkları Anayurda çevırebılmek için bu mektu- bu yazdım. Onların hatıralarına hitap ettim. Onları tıbbıyelı hayatının ilk anlarına, daha da gerilere, ilk- ul çağlar çektim. Kendilerinin bu memi sıl gizli baglarla baglı olduklarını, bu teşkıl ettıgını anlatmak istedim. zı kıra- yi rı bir hareket yaptım. Hatta bu işleyenlere e bir kinim ve garazım mevcnt değıldır. On- sanız bana reva gorduğü al İ üzüle- ceksiniz Ben b ktubu sizi sizden çok sevdiğim için yazdım. Sizi bir an sun başka memleketlere k, başka insanlara hizmet eder görmek b çileden çıkarmağa kâfi geldi. Bırakınız da yarası olan gocunsu! e oluyor? Ni e fahri olarak her- ze kesin avukatlıgını yapıyorsunuz? Ne diye resminiz, is- miniz ve bütün hüviyetinizle ortaya atılıyor, bir abesı savunuyor, olmuş hâdiseleri ortmeğe uğraşıyorsunuz?. Ben gayeli sınırlı bir mevzu e yazı yazmıştım Yoksa iş daha da genişti. Hekimlerin arasında opanlar, yad ellerde evlenip yad kalanlar bulunduğu gibi, mühendisler, — mimarlar, hur. M meslek erbabı arasında da bunlar- Ancak ben kendi ihtisas dalımda kal ak ve kendi meslegımle ilgili dertleri yazmak iste- miştim. Siz işi dağıttınız. Aklımdan geçmeyen şeylerı benim mektubumda yazılı imiş gibi bana isnat e tiniz. Şimdiye kadar hekimler aleyhinde yazılm 1Ş bütün ya- zıların cevabım topyekun bana iniz, içinizin zeh- ana döktünüz. O halde Moliere' den de bahsetme- lıydınız Ona da hekimi hıcveden piyesleri ben mi yaz- dır. ellerde ılıyorsunuz nasıl cihan haritasına dağılmıştık. Son- arça parça, kitle kitle eridik. Altınordu devletınden bu gün ne kaldı? Çin sedlerinden aşanlar nerdeler? Babür, Humayu Ekber devrinin Türkleri 26 de bizim haritamızın içinde değiller. Çöllerde bıraktık- larımız simdi bizim dilimizi konuşmuyorlar. Hangi medeniyetle temasa geldikse onun bayram ve kurbanı olduk. Dilimizde ve benliğimizde ona göre değişiklik- ler oldu. Fransaya yolladıklarımızın önce lıgı değiş- ti. Plastron yaka, demet halinde kravat takmağa baş- ladılar. Yakalarında krizantem, e baston var- dı; favorileri uzundu. Kozmetık lanıyorlardı "Monşer ler bOI’lJ 'bonsuvar"lar, dır. kalarında yeşil tüyle döndüler. Şimdi kıçı san etiketli, kravatında çıplak artist resmi bulu- nan, gömleğinin eteği pantalonunun dışında bir nesıl operaya ağzında çikletle gelmekte, sinemada Roll yapmaktadır. "Okey"li, "Way not" lı, "darling"li bır dıl konuşulmaktadır. Her in başında "Uncle m"'dan selâm vardır. Yani her devrin başka başka dekadanları başka başka titremektedir. Bi- m dağlarımızı, derelerimizi, mızı unutmuş, Texas dan, den söz açan insanlara artık tahammülümüz dı. değersiz varlığıma karşı reva gördüğünüz şiddetli ve ateşli hükümlere gelince bunlara hiç kulak astığım yoktur. Küfürler hakikatları değiştiremez. İn- san şahıslara ilişmeden de fikirlerim savunabilir. siyat yolu bataklıktır. İnsanı çeker. üfür ve iftira kolay ve basit bir tartışma yoludur. Onun için stilinizi begenmedım dersem gücenmeyiniz. Beni ihtiyarlıkla suçlandırıyorsunuz. İhtiyarlama- mak insanların elinde değil ki.. de bu çocuklugunu— uhafaza edebilecek misiniz? o kadar da sayılmıyorum. Hayranı olduğunuz dıyarın sa- rışın dilberleri 3-4 yıl önce o kanaatte idiler. i rine sorabilirsiniz. Sonra gençlik ve ihtiyarlı sundaki bilgileriniz de eksiktir. İr fanını emdiğiniz memlekette yapılmış birçok deneyler vardır. Bunları okumağa henüz fırsat bulamamış, olabilirsiniz. Ben si- ze anlatayım: Bir insanın bir astronomik yaşı vardır. Buna takvim yaşı da denir. Biz dunyanın kendı mih- veri etrafındaki devrini 24 saatlik bir gün, neş e rafında çizdiği elipsin süresini de 365 unluk bir yıl mışız vim kurmuşuz endimize de bir yaş tahmin etmişiz. Hakikatte ise biz güneşten e, dünyadan da müstakiliz. İçimizde geçen fizyolojik ve psikolojik olaylar var. O halde bir fizyolojik, bir de psikolojik yaştan söz açılabilir. Sizin bilebildiğiniz kafa koçanı hesabiyle 50 yaşında olan iki ınsandan bi- rinin ruhi tarihi çok zengin olabilir. Orada yaşanmış, gelmiş, geçmiş SONSUZ sayıda aşklar, heyecanlar, ihti- raslar vardır. Öbürünün ruhi tarihi de kısırdır, bomboş- tur, çöldür. Erken bunamaya tutulmuş bir hastagıbıhep aynı olayları tekrarlayıp durmaktadır. Bu iki adamı ast- ronomik yaşları aynıdır diye ruhan da aynı çağda mı yaşı ölçmek için de yaranın onarılması ve doku kültürleri deneylerınden bahsedil- diğini belki duymuşsunuzdur. iden meselâ bir 35 kuruşluk büyüklüğünde iki deri parçası Bunların aynı boydaki yara ne süre içinde iyi e bıldıklerı ölçülür. Bır de bakarsınız ki birinde yara üç ünde kapanmış; öbüründe, yani kafa koçanına baka- rak kendini genç sayanda 25 gündür hâlâ işliyor. O hakle bunlardan biri ne kadar gençse, yarasını kapat- mayan da fizyoloji bakımından o kadar ıhtıyardır Do- u kültürleri üzerinde de bilgi vererek sizin kıymetli ge- celerınızı işgal etmek istemem. Biz unları uykuları- mızı terkederek öğrenmeğe çalıştık. Aynı gayreti sız de gösterebilirsiniz. Şimdi belki de "Radio Cıty "de rinizi ayırttınız seans arasında " chow" orecek siniz. Bu kadar ağdalı konulara ayıracak zamanınız N u yaşlı AKİS, 23 ŞUBAT 1957