na erdi. Ankaralı müzikseverler, do- ya doya, büyük musiki dinlemişler- di. Takdırler sadece Robert Shaw Korosu ve Orkestrası'nın müzikal ic- ra mükemmeliyeti için değildi. A- merikalı sanatkârlar aynı zamanda olgun bir sahne terbiyesi, dısıplın, halka ve şefe hürmet örneği verdi- l Azimli bir genç Grubun genç kurucusu ve şefi Robert Shaw California'da doğ- muş, tahsilini Pomona kolejinde yap- mış, ilk koro teşekkülünü orada mey- ana getirmişti. Daha sonra New York'ta kolej korosu ismi altında bir topluluk meydana getirmiş ve bu amatör koro, bugünkü profesyo- nel Robert Shaw Korosu'nun nü- vesi olmuştu. Arturo Toscanını- nin radyo yayınlarına iştira den koronun bu ünlü şef ile beraber çalışmaları, RCA Victor plakları üs- tünde neşredilmişti Daha sonra, repertuarım zengin- leştirmek maksadıyle, korosuna bir de orkestra ilâve eden Robert Shaw, kendi grubundan başka Boston Sen- foni, NBC Senfoni ve Philadelphia orkestralarına da şeflik yapmış, ay- rıca Berkshire Müusiki Merkezi'nin ve Juilliard konservatuarının koro çalışmalarım idare etmiştir. Saygun festivali Ses ve Tel Birliği daha çok bir a- laturka musiki cemıyetıne yakı- şan garip ismine rağmen, Batı musi- kisi sahasında gerçekten varlık gös- teren bir teşekkülün adıdır. hafta Birliğin, Kavaklıdere yolunda 369 numaradaki hususi konser salo- nunda, bir Adnan Saygun —konseri verildi ve Yunus Emre Oratoryosu bestekârının birçok, eseri çalındı. onser, Martin Bochmanmn'ın çal- dığı "Sechiller'in Hatırasına" solo vi- yolonsel partita'sıyla açıldı. Bunu, Mezzo-soprano Necdet Demir'in söy- lediği iki şarkı - Mul Dranas ve Necip Fazıl Kısakürekin sözleriyle - takip etti. Sonra Saygun'un son iki eseri Amerikan Balladları ve folklo- ra müstenit Keman Süiti icra edildi. Birincisinde solist tenor Cemil Sök- men, diğerinde vıyolonıst Liko A- mar'dı. Piyanistlerin üçü de - Metin Öğüt şarkılarda, Karl Oehring süitte ve Mithat Fenmen konseri kapayan viyolonsel sonatında - birbirinden iyi Böylece Adnan Saygun'un Ora- toryo ve Kerem vasıtasiyle sadece bir cephesi bilinen müzikal şahsıyetının diğer bir kaç cephesi de açıklanı Yalnız bu açıklamanın, daha genış dınleyıcı topluluklarına yapılması ve öyle mühim bir konserin yan kapalı kapılar arkasında cereyan etmemesi istenirdi. Ancak Ses ve Tel Birliği, bu gibi programı olan konserlerin bü- yük halka hitap etmiyeceğini düşü- nüyor. Bu görüş münakaşa edilebilir. Fakat, zaten cesaret isteyen bir sa- hada işe girişen bir cemiyetin daha da "maceraperest" davranması, faa- liyetini tel çitlerin arkasından kur- tarması ve halka ulaştırması sanırız ki, böyle bir teşebbüsün asil sayesiy- le de ilgilidir. AKİS,I4ANİSAN1956 s P OR Portekiz Büyük fiyasko Macar galibiyetinden sonra teski- latta vazife alan şahıslar, tek se- çici, futbolcular bir müddet bu gali- biyetin sarhoşluğundan — kendilerini kurtaramadılar. Sanki afyon yutmuş gibi tatlı tatlı bir hayal âlemine dal- dılar. Kimi bu arada futbolümüzün Avrupa çapındakı değerini metih et- mekle, i de kazanılan başarıyı kendıne mal eden beyanatlar ver- mekle, vakit geçirdiler. Eğer Porte- kiz mağlübiyeti daha sonra junior takımın Budapeş ede çok zayıf bir grup *içerisinde üçüncülük alması ve keza Dünya Ordulararası şampiyo- nasında takımımızın evvelâ 7-1, son- ra da 6-2 lik ağır hezimetleri olma- saydı bu tatlı hayal âleminden daha bir müddet kendimizi kurtaramıya- caktık. Ama şu anda, Macar maçın- dan sonra şişen ve havalanan balon peş peşe yediği üç ağır darbe ile sönmüş bulunuyor. Bütün kabahati bir kalemde teşkilâtta vazife alan şahısların sırtına yüklemek elbette ir yoldur. Spor teşkilâtı- mızın "A" dan "Z" ye kadar bozuk olmasında aramak eh doğru hare- kettir. Ama bilinen bir şey varsa biz gene uğradığımız ağır mağlübiyetle- rin sebebini endi goızmımızde kurtulamayarak hariçte arayacak v Portekizde asker idarecilerin dedı gibi "çocuklar maç sabahı trenle gittiler. İki saat sandalye üzerinde o- turdular. Balık yediler. Sahaya çık- tıkları zaman çok kötü bir hakemle karşılaştılar” şeklinde sudan maze- retler bulmak yoluna sapacağız. Hal böyle olunca hadiselerden ders al- mak fırsatı da kaçırılacak ve başa- rısızlık, aksaklık böylece daha uzun yıllar devam edip gidecektir. Ordu Maçları Evora — Lizbona yüz yirmi kilometre mesafede Atlas Okyanusu kıyı- sında şirin bir Portekiz şehridir. Yirmi bin kişi alabilecek ufak bir stada sahiptir. Bu şehrin insanları hakikaten hakka inanan ve doğru- nun taraftarı olan kimselerdir. bu sebeple Türkiye - İta da yapılan Ordu milli maçında Hol- landalı hakemin Coşkunun attığı be- raberlik golünü muteber addetme- mesi üzerine gayet sert reaksiyon göstermişler ve takımımız lehine u- zun uzun tezahüratta bulunmuşlar- dır. Ama ondan sonra futbolcuları- mızın birden sahada ne yaptığım bil- mez vaziyette koçlar gibi rakipleri- nin üzerlerine yürümeleri bize bes- lenen sempatiyi ortadan kaldırmaya kâfi gelmişti. Hollandalı hakem işle- diği hatayı telâfi edebilmek için bir penaltı vermiş ve ilk devre böylece 2-1 mağlübiyetimizle bitmişti. Ama ikinci devre aynı sertlik ve ayni şu- ursuzca oyun devam etmiş hattâ Şehmuz hakeme tekme atmış ve o- rada bulunan - idarecilerin değil - gazetecilerin müdahalesi ile sahadan zorla çıkartılmıştı. Tabii netice ma- um... Şampiyonluk ümidimiz farklı maglubıyetten sonra ortadan kalk- mıştı. Türkiye - Portekiz Maçı 8 nisan pazar akşamı radyodan ha- berleri dinleyenler kulaklarına i- nanamadılar. Gerçekten böyle astro- nomik rakkamlar dinleyicilerin alı- şık olmadığı şeylerden değildi ama her şeye rağmen sporseverler spike- rin bir hata işlediğine kani idiler. Coşkun İtalyan Ordu Takımına gol atıyor Teselli mükafatı! 33