"OECE,, Paris.. Nisan Avrupa İktisadi Işbırlıgı Teşkila- tının (OECE) yedinci raporun- daki Türkiye faslını okuyanlar son yıllardaki ekonom karanlığına ragmen rapordaki mü- samahakâr ve insaflı havayı yadır- gamış olacaklardır. Unutulmamalı- dır ki beynelmilel teşkilâtlarda du- rum ne kadar nazik hatta vahim o- lursa olsun müştereken hazırlanan bir raporda üye devletlerin hükü- metlerinin ve temsilcilerinin hıslerı- ni rencide etmemeğe, mümkün ol- duğu kadar yumuşak ve mutedıl bir dil kullanmaya bılhassa dikkat edilmektedir. Buradaki "müştere- ken" tâbiri üstünde ayrıca durmak lâzımdır. OECE teşkilâtı senelik raporunu hazırlarken tiye devletle- rin delegasyonlarıyla beraberce ça- hşarak her memlekete ayrılan fa- sıllar üzerinde uzun ve ekseriya çe- kişmeleri incelemeler yapar. Bu çe- kişmelerin bizim gibi OECE içinde ve EPU bölgesinde durumu hiç te parlak olmayan devletler için daha da çetin olacağı muhakkaktır. Ay- rıca rakkam ve istatistiğe dayanan bütün bilgilerin menşelerının bizim kaynaklar olduğunu — düşünürseniz rapordaki bazı boşlukların ve şüp- heli kesimlerin izahını bulursunuz. Hemen ilave edelim ki, yumuşak Tis, a — rağmen 7. raporun hakkımızdaki bılanços - ka lar ve vaidler ne olursa olsun - ol- dukça endişe vericidir. — Paristeki OECE delegasyon — başkanımızın gayretleriyle bir çok "sert" tabir- ler rapordan çıkarılmıştır. Enflas- yon kelimesine dahi rastlanmamak- tadır. Ancak bu çetin ve nankör - mucadelede M. Ali Tiney'in didin melerine rağmen 7. raporun bize ait kısmı dıkkatlı bir süzgeçten ge- çirildiğinde, uşak kelimelerin, mutedil havanın altında tatsız Bir zemin bulunmaktadır. Milli gelirimiz, OECE raporuna göre, 954 te 953 e nisbetle azalmış fakat 955 te yeniden 25 5 artmıştır. Fakat yatırımların artması, istihsa- lin artmasından daha hızlı olmuş- tur. Bunların dörtte biri temel ke- simlere sarf edilmiştir. Rapor husu- si yatırımlarla devlet yatırımları- nın 950 den beri nispetlerinin de- ğişmediğini zikretmekte, fakat bu nispetin ne olduğu hakkında bilgi vermemektedir. Fiyatların yüksel- mesi, hayat pahalılığı, yatırımların neticesinde global talebin artma- sıyla izah — edilmektedir ki ancak kısmen doğrudur. Fakat hükümetin zirai primler ve bunların ödenme- sindeki "hazin, kefaletini haiz" bo- nolar sisteminin yarattığı enflasyo- na Ve bunun neticelerinden biri olan hayat pahalılığı — ve zirai ürünlere prim siyaseti bahis konusu edilme- 'NİSAN 1956 AKİS 14 mektedir. Rapor 954 basından 955 Eylülüne kadar hayatın ortalama olarak 9© 20 pahalılaştığını zikret- mektedir. Türk hükümetinin para ve ver- gi siyaseti kâfi derecede enerjik bu lunmamaktadır. 954 sonundan iti- baren, kredi hacmini daraltmak maksadıyla alınan — tedbirler kısır olmuştur. (Ticaret bankalarının 954 teki kredi muamelelerinin artısı 920 22, 955 te 90 10 dur). Rapor, Merkez Bankasını, umumi, kredi hacminin lüzumundan fazla şişiril- mesinde sorumlu- bulmaktadır. Türk idarecilerinin faiz hadlerini 9o 4,5 a çıkarma kararları da, hali hazır vasiyete göre, tesirli bir hal çaresi olarak goı'ulmemekte Butçe hakkı da . Taporun hü- ri daha da ağırdır. Aynen söyle denmektedır "Devlet bütçe- si, Türk iktisadiyatının maruz kal- dığı tazyiklerı' arttırmağa yardım etmiştir...", Bunun manası hiç bir tefsire ıhtıy görmeyecek kadar Ç açıktır. Son yıllardaki, bılhassa 954, 955 bütçeleri "enflasyonu" önleme şöyle dursun, busbııtun arttırmış- tır. OECE nin bu hü , Türk eko- nomisini idare edenlerin zihniyet ve bilgileri hakkında, şüphe ve tered- düte yer bırakmıyacak şekilde ke- sindir, Ödeme muvazenesine - gelince 953 te 132 milyon dolarlık bir aç kaydedilmiş, bu açık 954 te 149 mıl yon doları bulmuştur, İhracaat ©© 15 azalmıştır. Fakat bütün tahdit- lere ve lisans mecburiyetlerine rağ- men ithalâtımızı 20 10 dan fazla a- zaltmak kabil olmamıştır ki, bu da iktisadiyatımızın — son yıllarda mesul idarecilerimiz tarafından içi- ne sokulduğu fasid daireyi vuzuhla belirtmektedir, Son yıllarda, bılhassa 954 ten iti barı icaretimizin EPU bolgesınden dışarı kaydığı, bir ha- attır. por, dış ticaretimizin "iki taraflı" — anlaşmalarla, OECE dışındaki memleketlerle gittikçe daha fazla yapıldığına işaret et- mektedir. Bu emleketlerın büyük bir kısmının — Demir perde gerisi memleketleri olduğu bilinmekte ise de tabiatiyle söylenmemektedir. Bu urum OEC yeleri içindeki rolümüzü oldukça kritik bir vazi- yete sokmuştur. Bu vaziyet bilhas- sa, yıllardan beri liberasyon veya güdümlü ekonomi tezlerim savunan eksperlerin tartışmalarını hızlandı- racaktır. Yapılan hatalar, bilgisiz- likler, acemilikler ne olursa olsun OECE nin 18 ü uyesı içinde "gelişmesi en fazla gecikmiş" devletlerden bi- ri olduğumuz şüphesizdir. kımdan bir OECE sistemi içinde oy nayacağımız rolün, uzun ve kısa KERVANI Aydemir BALKAN vadeli menfaatlerimiz yönünden in- celenmesi faydalıdır * OECE'nin 7. raporu Türkiyenin durumunu neticeye bağlar ve u- mumi perspektivler çizerken, 3 yıl- dan beri tekrarladığı maddeleri yi- ne sıralamaktadır. tedbirler nin, direktörleri veya genel sekreterleri tarafından, müteaddit defalar şifahi görüşmeler içinde de- legasyonumuza tekrarlanmıştır. Bunlar hemen her eksperin tavsiye ettiği klasik bir temel çarelerdir: " Türkiye eğer yatırım politikası- nı sonuçlandırmağa hakıkaten ni- yetiyse, ödeme açığım kapamaya gayret etmelidir. Aksi halde itha- ların ve istihsalin üzerinde büyük tesirler meydana getirecektir. Ta- leb mutlaka daraltılmak, banka kredileri kontrol altına alınmalı- dır. Enflasrona çare bulunmazsa, normal şartlar altında ihraç olu- nacak maddeler iç istihlâke yönele- ek, yatırımlardan ve ihracaat mal ları istihsalinden evvel, ister iste- mez dahili istihlâk mallan yetişti- rilmesi endişesine düşülecektir. Ver gi ve para politikası mutlaka ye- niden gözden geçirilmeli ve enerjik tedbirler alınmalıdır. Eğer Türkiye yabancı sermayenin faydalanmak istiyorsa herşeyden önce iktisadi muvazenesini tesislet- melidir. por; bu ikazla son bul- maktadır. Yıllardan beri, bılhassa 952 den beri usanmadan tekrarlanan tav Biyeler bunlardır. Fakat borçlanabıldıgın kadar" sayın ECE idarecilerine iktisadi realitelerini kavra- mamak" ithamiyle cevap vermişler ir. Netice itibariyle, zaman zaman istihfaf ettiğimiz, hatta çiğneyip geçtiğimiz, OECE teşkılatının yar- dımlarına her zamandan tacız. İtibarımız bu gibi beynelmi- lel ve tesirli teşkilatlar nezdinde yükselmedikçe, ne tek taraflı an- laşmalarla, ne tamamen şarklı bir gorıışun mahsulü "Ne zaman olur- a buluruz.." zihniyetiyle, bıç bir vakıt önümüze dikilen dev güçlük- leri yellemeyiz. Ancak şu var ki geç, hem de pek geç, kalınmıştır. OECE eksperlerinin üc yıldır endi- şe ettikleri ve önlemeğe çalıştıkla- TI, mukadder akıbet gelip çatma yolun realitelerimizi kavra - yan" idarecilerimiz, bir Alman ga- zetesinin geçenlerde işaret ettiği gibi, Türkiyeyi tekrar "Bogazıçın- deki hasta adam"ın yatağına düşür müşlerdir.. 11