TIB darlar. Çok zaman uzun, masraflı, ö-. zel aletlere ihtiyaç gösteren, seneler- ce süren bu hayvan deneylerinden sonra da tatmin edici bir sonuç al- mak mümkün olmıyabilir. Bir üni- versitenin veya büyük bir firmanın araştırma laboratuvarı ziyaret edi- lecek olursa bir yeni ilâcın insanlar- da tatbik edilmeden önce ne kadar hayvan üzerinde denendiği ve ne in- ce tetkiklerden geçtiği görülecek, o zaman hem Jlaboratuvar hayvanla- rına hem de bilginlere karşı büyük şükran hisleri duyulacaktır. Labora- tuvarların kuytu köşelerindeki tel örgülü evlerinde, insanlığın daha ra- hat bir hayata ulaşabilmesi için gün- lerce korkunç hastalıklarla boğuşan ve sonunda bu uğurda canlarım da feda eden kobaylara, tavşanlara ve farelere çok şeyler borçlu olduğumuz muhakkaktır. İnsanlarda bir maddenin tedavi edici te- ve toksisitesi hayvanlarda Yeni siri denendikten sonra bunun klinikte in- sanlar üzerinde de incelenmesi ge- rekmektedir. Bu zaman da insanın ir çok arızaları, hastalıkları, bün- yesi, ruhi mukavemeti ve hassasiyeti hesaba katılmak lazım- dır. Üzerinde ilâç denenen hayvan sağlam olduğu halde aynı tecrübede kullanılacak insan hasta bir varlık- tır. Bir aşıyı, bir seromu, bir ilacı ve- ya buna benzer muayyen toksisitesi olan bir maddeyi ilk defa bir insana şırınga etmek veya ağızdan vermek de o kadar basit bir şey değildir. Be- le bir yeni ameliyat seklini canlı bir varlıkta denemek ve onun başarısız- lıkla sonuçlandığı zaman şahsın bü- tün ıztıraplarını zehir gibi tatmak bir hekim için cehennem azabından daha müthiş bir şey olsa gerektir. Büyük Pasteur, köpek tarafından sırdan Alsaslı bir yavruya ilk "kuduz aşısını tatbik ederken herhalde az heyecan çekmemiştir. Fakat küçük J. Meister'in şıfa bulması, buna ben- zer milyonlarca insanın da kurtulu- şunu müjdeliyordu. İnsanlarda yapı- an bu cesur denemeler sırasında fe- lâketler de görülmüştür. Sülfamidle- rin ilk kullanıldıkları sırada Ameri- kada önemli kazalar olmuştur. C G. aşısının Lübeck'de tatbiki sırasın- a Deicke'nin başına gelenler hâlâ hiçbir hekimin hatırasından silinme- miştir. 50 yi mütecaviz çocuk bir la- borantın hatası yüzünden ölmüş ve büyük alim hapse mahkum olmuştu. Difteri anatoksiniyle Fribourg'da ay- nı çeşit kazalar olmuştu. Üç beş ay önce Salk aşısı da çocuklar arasında bir felâket doğurmuştu. Hattâ çocuk felcine karşı bu aşının genel olarak tatbikine karar verilmişken sonra- d emir bir müddet için durdu- rulmuştu. Yeni ilâçların ve metodların kli- nikte denenmesinden söz açmışken gönüllüleri de hesaba katmamız lâ- zımdır. Domagk ilk sülfamidi kendi çocuğunda denemiş ve onu septise- miden ve muhakkak bir ölümden kurtarmıştı. Damara kaçan hava ka- barcıklarının her zaman insanı öl- dürmediğini ispat için bir Japon âli- mi damarına hava şırınga etmişti. Fairley malarya —üzerindeki büyük araştırmalarım seri halinde gönüllü- ler üzerinde yaptığı uzun araştırma- larla başarmıştı. Kan aktarma usul- lerinin geliştirilmesi için bu gönüllü- lerin sarf ettikleri gayret ve fedakâr- lık sonsuzdur. Bugün de bir kan ban- kasını kurarken evvela onların te- miz kanlarına müracaat zarureti ha- sıl oluyor. İlmin ilerlemesini ve ge- lişmesini hep bu cesur insanların ha- yatlarım harcamalarına borçlu bulu- nuyoruz. Elimize güzel bir anbalajla sunulan dünyanın en kudretli ve kur- tarıcı ilâcım yutarken meselâ kir terramycine, bir chloromycetino, bir aureomycine, bir polyeycline tableti- ni elimize aldığımız zaman hep bu kobaylara, — farelere, tavşanlara ve tecrübe insanlarına, gönüllülere ne- ler borçlu olduğumuzu düşünmeli, on- ların hatıralarını hayırla, ve şükran- la yadetmeliyiz.. Dr. E AKİS, 14 NİSAN 1956