YURTTA OLUP BİTENLER kil etmişti. Konyadaki bir kongresinde D.P. milletvekilleri iki cepheye ayrılarak - konuşmuşlardı. Muammer Obus ve arkadaşı Rüştü Özal şahıslardan ziyade prensiplere bağlı kalmak lüzumunu hatırlatmış- lar, her şeyi toz pem mbe göstermekle ir şeyin düzelmiyeceğını bildir- İ yan tarzım tenkid ederek mılletvekıllerının halk- la temaslarının daha yapıcı bir hal almasını istemişlerdi. Bu sözlerin al- tına imzasını basmayacak vatandaş bulunmıyacağından iki genç millet- vekilinin konuşmaları müthiş teza- hıırata vesile vermişti. Buna muka- bil Hacı Fahı'ı Agaoğlu Başba dan ım ileri gıderek dın derslerinin lıselere dahi konulması lü- üdafaa etmiş, —bakanlık peşinde koşmaktan yorgun düşen Prof. Ragıp Atademir bugün hız ala- bilmek için dünü hatır. Şiddetle saldırmış, Mustafa Bağrıa— çık her ecnebiden "gavur"' diye bah- setmiş, meşhur Himmet Ölçmen ise Kasım Gülekle bazı gazetecıler hak- kında uluorta konuşmuştu Fakat hadise, Konya kongresıne ait havadısler gazetelerde çıkınca patlak vermişti. Bazı muhalif g teler hadıseyı buyultmekten kendıle- rini alamamışlardı. unun üzerine beğenilmeyen sozlerın sahıplerı par- tılerının Ge are Kurul nevi izahatta bulunmıışlardı Bıınlar İişin tulı_af tarafı, Muammer Obuz ile Rüştü Özaldi. Halbuki partiye zarar veren sözler ötekilerin sarfettikleri sözlerdi. Onlara karşı Genel İdare Kurulu hiç bir reaksıyon gösterme- mişti. Gerçi Genel Başkan memleket dışında oldugundan kurul her hangi bir harekette bulunmaktan dikkatle a partı içinde- göstermek mü kesıldıklerı halde bır türlü bitme- mesinin sebebi buydu. Her geçen gün yeni bir "kuyruk" yaratıyordu. Güldürücü tehditler Genel Başkanın, kalıp fikirlerin i- fadesinde — kullandığı — başyazarı yanına alıp memleketten uzaklaşma- sı Zaferi de sükünete kavuşturmuş- tu. Ama sükünet çok sürmedi ve bu haftanın ortasmda, heyetimiz Anka- Z Zafer s ıınların- n rşi" dediği m açı va mitingleriydi. İktid rın fıyask y- la neticelendiği için devam etmediği İzmir mitingi anarşi değildi de, Os- man Bölükbaşının veya Kası ü legın alkışlanması mı anarşıydı Başyaz. kalkınma hamlelerini al- kışlayacak yerde muhaliflerin açık hava toplantılarında iktidarı şiddetle tenkid etmelerine pek kızmıştı. "Ve 8 şu günlerde" diyordu "Birecik köp- rüsünün açılması, Seyhan barajı ile hidroelektrik santralinin safhasına girmeleri yahut Z. daktaki büyük lavuarların çalışma- ya başlaması gibi sevindirici hadise- lerin tesid edilecekleri de malüm bu- lnnmaktadır Evet "Azot fabı'ıkası kuruyoruz ya, ispat hakkı ne yapacaksınız dıyen ıktıdarın bu ic- raatını ve zihniyetini övmekte Bur- han Belgeye katılmak varken, tutup da tenkid etmek ne oluyordu T "Bi- naleyh ne yapılacaksa yapılmalı ve ınkışaf halinde olan mleket bünyesinin, muhalefetlerin hevesıne teslım edilmesine nihayet verilmeli- dir." Sevsınlerdı başyazarı! Hakikaten sevsinlerı Her halde D.P. içinde işler iyi gitmiyordu ve Muhalefetin ince bir taktikle Menderesi hiç olmazsa se- çimlere kadar başta tutmak gayreti kolay kolay netice vereceğe benzemi- yordu. Genel Başkanın bilhassa hak- larında Meclis tahkikatı açılmış ze- vata karşı tutumu büyük fırtınanın kopacağı tarihi tesbit edecekti. Ku- rucuların arasındaki ayrılıklar git- tikçe vahamet kesbediyor ve Prof. Fua!' öprülü yavaş yavaş uzaklaşı- yordu. a onun şahsiyeti parti i- çindeki zihniyet degışıklıgı ve nü ticaretine karşı mücadele f arla- etrafına toplayabilirdi. Bu ise o hizbin kazanma şansını art- tıracaktı. Genel Başkana gelince, ha- lefinin hazırlanmış olduğunu bilmek asabı üzerinde tesir ediyor ve onu ha- talar islemeye adeta mecbur bırakı- yordu. Kendisine halef hazırlanması işinde partinin en yüksek çevreleri- nin rol oynadığı hakikati ise, Mende- resi rüzgârdan nem kapar hale ge- Selim Sarper Unutulmaz hatıralar tirmişti ki dogrusu istenilirse bunda, kendi bakın oynanıyordu. Her halde D.P. içinde bir takım sürprizlerle karşılaşacagı- mız günler uzak değildir Dış Politika Samimiyet buhranı A şağı yukarı on günden beri An- karadaki — Rus Buyukelçılıgının gri renkteki, acaip bir mima! lııp, esrarengiz tavırlı bınasında Turk sım her zamankinden daha büyük bır itinayla taranıyor ve bazı maka- leler tercüme edilerek bizzat Buyuk— elçıye veriliyordu. Bunlar Türk münasebetlerine ait yazılardı Aynı mevzudakı havadisler de dik- katli bir tetkike tabi tutuluyordu. elçilik, Ma Voroşılofun zundan sonra Türkiyede- ki aksulamelın ne olduğunu tesbıte çalışıyordu. Demokrasimiz acaip de olsa, fi- kir hürriyetine sahip bulunduğumuz- dan gazetelerde çıkan yazılar deği- şik görüşler ortaya kokuyor, bunla- rın bir kısmı Rusları memnun ediyor, bir kısmı sinirlendiriyordu. Sinirlen- dirici yasaların başında Başbakan Adnan Menderesle Dışişleri Bakanı Prof. Köprülünün beyanatı geliyor- du. Adnan Menderes Rus güler yüzü- ne inanmanın caiz olmadığım söyle- miş, Prof. Köprülü ise dış politika- mızda bir değişikliğin bahis mevzuu bulunmadıgım bıldırmıştı Ruslar Za- fer'in bu mı a bir tefsir yapma- mış oldugıınıı da kaydetmekten ken- dilerini alamıyorlar ve orada çıka- cak bir görüşe ehemmiyet verilece- ğini hissettiriyorlardı. Kızdırıcı bir başka havadis Associated Press ta- rafından yayılan telgraftı. Mahreci olmakla beraber bu telg- rafın kaynağının Ankarada bulun- duğunu sanan Ruslar meşhur ajan- sın görüşlerini beğenmiyorlardı. A. P. ye göre Voroşilof taarruzunun ga- yesi Türkiyeyi başka bir politik is- tikamete sürüklemek, onu dahil bu- lunduğu paktlar ıçınden ayırmaca da bu paktları zayıf düşürm hükümetini daha tarafsız bır vazıyet almaya sevketmekti. Ajans bu uğur- da Rusların her türlü yardımı yap- maya hasar olduklarım ileri sürüyor e ıyı t'ıyat bıçılecegını tahmin edi- n görüşünün bu şe- kılde ıfadesı Rusları memnun etme- mişti. Buna mukabil Sovyet Büyükelçi- liğinde müsbet karşılanan yazılar Ce- mil Said Barlasın makaleleriydi. C. H P. li eski bakanın Rus tekliflerini dikkatle ıncelememı yolundaki tav- siyesi, bölgemizde yalnı kalmaya doğru gıttıgımızı ihsası ve Rusyanın artık bizden toprak istemediğine i- nanmamız gerektiğini yazması Bar- lasın politikasını Sovyetlere şirin gösteriyordu. Kanaatlerince hakikati sezen tak ba aşyazar Cemil Salt Bar- lastı. Ötekiler peşin hükümlere ka- AKİS 31 MART 1956