İKTİSADİ VE MALİ SAHADA Dış Ticaret Acı söyleyen dost Mart - Feyyaz Tokar bildiriyor Zarıf sefiremiz yeşil gözlü, zeki bakışlı misafirine "Hoş geldiniz" derken ne kadar şaşırmışsa o kadar da memnun olmuştu. Nasıl memnun olmazdı ki, Bonn , Büyükelçimizin ti- caret heyetimiz şereline verdıgı kok- teyle kırmızı yüzlü — Alman İktisat azırı Erhard da gelmişti. Bir kaç seneden beri sefarethane- mizde yapılan topl kadar tenha ve sönük geçiyordu ki, nazır yüzlerine adeta hasret kalımy ordu. Bu alâkasızlık Türk devlet adamla- rının ziyaretleri münasebetiyle ter- tip edilen resmi kabullerde kendini daha kuvvetle hissettiriyordu. Bir Mısır İstihsal Bakanının Bo nıı' a yaptığı ziyaret Alman bası günlerce meşgul ederken, Die Welt gı'bı en ciddi gazetelerin baş koşele— rini ihtilâlci albayın bakanının - Prof. Erhard Politikaya ilim soktu deral Cumhuriyetin başkanı ve Şan solyesı ile çekilmiş poz poz resimle- ri dol ldumrken kendi izhar ettiği ar- zu üzerin Almanyaya davet edilen D. P. ikti darının bir Milli Eğitim akanının üçüncü sınıf bir otele yer- leştirilmesi ve sefar thane müsteşa- rının ikazı lizini ahp ala- kasızlığı pretesto etmek zaruretinde kalman sefarethane mensuplarını haklı olarak üzüntü İçinde bırakıyor du. Atılan temel, kesilen gazeteci sa- çı ve hücuma uğrayan Üniversite ile dış itibar anlaşılan bu kadar yükse- lebiliyordu. "Vatan sathında"ki par- lak nutuklar buralardan duyulamı- yordu. 14 Erhard'ın kapıdan içeri girmesi hakikaten sürpriz oldu. Şaşıran sade sefire değildi, herkes bırıbıı'ı- nin yüzüne bakıyorı. Çün aş- bakan Adnan Menderesm ellı kişilik muazzam bir heyı refakatiyle yaptığı Almanya seyahatı sırasında, Erhard'ın"Ekselans iki kere iki dört eder" şeklindeki sözüne "Bazan altı da eder" diye cevap vermesi henüz zihinlerden — silinmemişti. Erhard'ın o günden bu yana Türk Sefaretinin hiç bir davetine icabet etmediği de biliniyordu Türkiyenin Bonn'daki Büyükelçi- liğinin kapısı o tarihtenberi Erhard tarafından ilk defa çalınıyordu. u çeşit toplantılarda umumiyet- le kısa bir mü alan Alman İk- tisat nazırı Büyükelçimizin kokteyl partisinde bir saat kadar kaldı ve bir iktisat profesörü üslubuyla ekono- mimizin endişeli istikbalini sert ve acı kelimelerle uzun boylu izah etti. İktisadi ışlerımızı bir nizama koy- mak artık hayati meselemiz ol- muştur. Iktısadı bir ıslahat prog- ramının kabulü — ve bunun sabırla tatbiki neticesinde nebılır, hepımızın yüreğinde yatan da h eri, daha refahlı bir Türki- ye' hedefine doğru arızasız. yuru- mek teminatını elde edebili Ak- si takdirde, sıkıntılarımızın, butun iktisadi ve içtimai netıcelerıyle ta- hammül hudutlarını aşacağı ve bu arada iktisadi kalkınma hare- ketimizi kendi elimizle kırmış ola- cağımızı bilmeliyiz. — İktisadi buh- ranların bir memleketi dış polıtıka- sında rahat bırakmadığını da unut mıyal Bu durumda ne yapmalı, işe 1 neresınden başlama isadi düzenimizin bozulması hadısesı kusurlu bir siyasi rejim çinde vukua gelmıştır Duştugumuz yerden işe başlıyacağız r demokrasi cıhazımız nor- mal surette islemiş olsaydı bugün- kü duruma düşmezdik; — hatalara haşlangıçta el konulmuş, erkenden doğru yola dönülmüş olurdu. u- suru siyasi rejim dediğimiz şeyi kısaca belirtelim: demokrasılerın ana kanunlardan murekkep bir ruluşu, bir de manevi ve ahlâki bır vasatı var. Bizim demokrasimizin 1 numaralı kanunu. Anayasası yok tur. yürürlükteki eski Anayasa'ya göre, her hürriyeti alelade kanun larla budaya budaya sıfıra indir- mek mümkündür? bu imkan çeşıtlı ölçülerde kullanılmıştır Demek ki hürriyetlerimiz, siyasi vazıfelerımız ve haklarımız demokratik bir ana- yasa teminatından mahrumdur. rasimizin manevi ve ah- laki vasatına gelince; henüz pek ta Erhard'ın içini boşaltmaya ve "sev- diği Türk dostlarına bazı tavsiyeler- de bulunmaya" geldiği — anlaşılıyor- du. ard konuşması sırasında sık sık sözlerini Türk dostu bir profesör olarak söylediğine işaret etmek lü- zumunu duyuyordu. Konuşma cidden çok acı, çok sertti, fakat dostane ol- madığı da iddia edilemezdi. Erhard “derhal şiddetli tedbirler alıp mev- cut iktisadi sistemi değiştirmek ve hükümet yardımlarını kesmek lâzım dır, diyordu. Aksi halde Türk ekono- misinin istikbali karanlıktır. Bıçağı yaraya vurmaktan — kaçınmamalıdır. Yara teşrih edilmeli ve tedavi çare- leri aranmalıdır. Bu dava artık Tür- kiyenin yalnız başına halledebileceği bir mesele olmaktan çıkmış. Türki- yenin dostlarının da yakın alakasını icab ettiren bir prı oblem olmuştu Konuşmasına ara verip vıskı sini yudumlayan Alman İktisat Nazırı, NE ze olan şu vakıa üzerinde bir parça düşünürsek bu konuda gereği ka- dar aydınlanabılı_rız Başbakan bir- kaç hafta evvel İzmir'de D. P. mi- tinginde bir nutuk vermişti. Bu nu- tuk saat 18.06 da başlamış, elekt- rik ışıkları altında devam ederek 18.57' de sona ermıştır Gün battık- tan sonra umumi yerlerde nutuk söylemek ise kanunen yasaktır. De ki, Başbakan kendisini kanun dışında görüyor; orada hazır bulu- nan sorumlu devlet memurları ka- nunu Başbakan'a tatbik edemiyor ve bu hâdise binlerce — ve binlerce vatandaşın, bir de Cumhurbaşka- nı'nın önünde — ceryan ediyor. İşte demokrasimizin ahlâki vasatı da bu. Böyle bozuk ve murakabeden mahrum bir siyasi rejim içinde ha- talardan ve musibetlerden korun- mak mümkün değildir. Nitekim e- konomimiz — böyle bir siyasi plat- form üzerinde kaymıştır. İktisadi ıslahat yapabilmek için salim — bir siyasi vasat meydana getirmek şarttır. Demokratik ihtiyaçlarımızı tat- min edecek yeni bir siyasi zihniyet içinde iktisadi ıslahat programlan yapmak ve muvaffakiyetle — tatbik etmek mümkün olduğuna ve hükü- metin bu yolda milletten ve parti- lerinden yardım göreceğine uıanıyo— ruz. Bu yardımı — elde etmek için. bir programla çizilmiş yol düğümüz ve nereye gıttıgımızı bil- diğimiz emniyetinin gelmesi, onun- la konuşma dilinin değişmesi şart- tır. Artık halka, çayın, şekerin ve başka maddelerin bir daha sıkıntı- sını duymayacağı söylenmiyecek, aksine, zorluklarımız ve çizdiğimiz kurtuluş yollan anlatılacak, daha yıllarca şu veya bu maddenin mem AKİS 31 MART 1956