MUSİKİ rasının geçen cumartesi günü Ope- ra salonunda verdiği konserde tek rar açıklandı. İlk kısmı Bach ile iki çağdaşının musikisine tahsis edilmiş, 1kmcı kısmında da bir romantik ve iki dern partisyona yer veril- miş pro gra hiç şüphesiz ki bizde alışılan olçulerın dışında ve üstündey di. Orkestranın kalitesi de, daha yer- leşmiş ve daha nizamlı birer toplu- luk olmaları gereken -Cumhurbaşkan lığı Filarmonisi ile İstanbul Şehir Senfonisine nisbetle, bariz üstünlük- ler arzediyordu. Bunu, bir saat kadar önce Üniversite' de verilen konserden gelen bir filarmoni üyesi de açık kalplilikle kabul etti. Helikon orkestrası yapabildiğini, bir taraftan düzgün ve ciddi çalış- maya, diğer taraftan ise şef kürsü- sünü işgal eden bir musikişinasın - Bülent Arel - yetkisine borçluydu. Helikon, eninde sonunda hususi bir teşebbustu Gerçi orkestra üyeleri a- rasında Filarmoni — mensupları yok değildi. Ama, ana davranışı itibariy- le amatör bir kuruluştu. Herhalde Helikon Derneği, musiki sahasında da, mahdut maddi imkânlarına nis- betle çok iyi iş yapıyordu. Orkestranın, geçen yıllara nisbet- le, sezilebilir ilerlemeler — gösterdiği 1nk âr edilemezdi. Genç Helikon'cular Cumartesi gunu eskı konserlerine kıyasla, çok daha düzgün entonas- yonla çaldılar; eserlere şekil, mana ve ifade verdiler. Bununla beraber, iyi bir profesyonel icrayı Vasıflandı- ran müzikal insicam ve hareket her sunan yoktu. Konseri açan iki Vi- valdi eseri - "Al santo sepolcro" i- i Sinfonia ile "Concerto Madri- -, fazla statik, fazla yüklü . Orkestrada bir ses birliği ol- maması, saz gruplarının birbirleriyle uyuşamayan farklı renkler vermele- ri, bütünlüğü baltalıyordu Progra— mın ilk kısmında bir "continuo" çal- gı, aranan barok sesinin hiç olmazsa hayalini vermesi için lâzımdı. Ama ne yapalım ki Ankara'da henüz klav- sen yoktur ve sahneye piyano koydurtmak da Helikon'culara çok İlhan Usmanbaş Nefesli bestekâr tuzluya oturu Maamafih Corellı Konserto Gros- so'su, ileriye doğru bir harekete, da- ha hafif ve yürüyen tempolara ka- vuştu. Bach'ın La Minör Keman kon sertosu ise, gerek solist ve gerek or- kestra cephesinden, haklı görülebile- cek bir anlayışla çalındı. Solist Ulvi Yücelen, lüzumsuz tefsir gösterileri- ne ve du ygu teşhirine itibar etmedi. Asgari nüansla iktifa etti. Solo hat- tı bütün kesinliğiyle behrtmege ça- Uy lıştı. anık, agl mpolu, me- kanık kaba bir icra çıkardı ki Bach- bunu gerektirdiğine — inanabiliriz. Ikıncı muvmanda Arel'in imkân nis- betinde hızlı bir tempo tutturuşu, çok yerindeydi. Helikon Kuarteti Konserin en parlak tarafı, Helikon Yaylı Sazlar Kuarteti'nin, Mali- piero'nun "Stornelli e Ballate" sini çalışıydı. Bu yarı amatör kuarteti teşkil eden musikişinaslar (Ulvi Yü- çelen, Sabih Bursalı, Faruk Güvenç, İlhan Usmanbaş) bugüne kadar hiç- bir yerli kuartetın ulaşamadıgı başa- rıyı sağladı alipiero'nun güç musikisi, butun tesir imkânlarıyla meydana çıktı. Bu kuartet, tam bir konser verseydi aynı seviyeyi bütün program süresince tutabilir miydi? Bu belki şimdilik iddia edilemez. Fa- kat, dört icracının gerek ferden, ge- rek toplu olarak vaadettiklerine gö- re hüküm verilirse, Helikon Kuarteti- nin milletlerarası profesyonel dere- ceye varmasına birşey kalmamıştır. Konser, Elgar'ın - programın u- mumi havası içinde acayip bir yama gibi kalan - Mi Minör Serenadı ile devam etti. Meşhur İngiliz romanti- ğinin bu eseri, galon musikisinin öte- sinde derinlik taşımıyor. Salon mu- sikisi de, herhalde, Bülent Arel'in mi zacıyla bagdaşamaz Neticede eser, üstelik karakterine — de sadık kala- rak çalınamadı. Şüphesiz ki İlhan Usmanbaş'ın- konseri kapayan - "Küçük Gece Mü- ziği", Elgar'ın duygulanmalarına nis betle, çok daha ilgi çekiciydi. Eser bu defa daha da iyi çalındı: ana hat- ları daha iyi kendini gösterdi. Us- manbaş, dinleyici zıhnını çelen, uya- nık tutan bir bes Kullandığı klâsik kalıplara, bır yirminci asır sanatkârının düşünüşünü doldurmuş; için gerekli, ve bu ara bariz bir Prokofiyef ko- kusu - var. Melodik hatları bol kıv- rımlı ve Çin Seddi kadar uzun; bol nefesli bir bestekâra ihtiyaç göste- ren çizgiler». Bununla beraber Kon- servatuarı bitirmesine daha iki se- nesi olan bir bestekârdan (eser 1946 da yazılmıştır) beklenmeyecek bir dirayetle bu yılankavi çizgiler, kü- çük parçalı tali motifler — arasında, sağlamlığını kudretle vaz'eden yer- ler alıyorlar. 32 AKİS. 31 MART 1956