Gazeteler Yeni Zafer Bir kaç aya kadar D.P. Genel Baş- kanı Adnan Menderes basın mev- zuunda büyük bir yükten kurtula- caktır. Biç bir gazetenin memleket- te vuku bulan ve bulmakta elan göz kamaştırıcı - belki de gözleri pek ka- maştırdıgındaudır - am- lelerini, bır mokrat milletvekilinin tabırıyle gırtlagımıza kadar gömül- düğü " — hürriyeti ve köylümüzün sürdüğü "İngiliz milyonerleri refahı" nı kâfi derecede belirtmediğinden şi- kâyet eden D.P. İstanbulda bir gaze- te çıkarmak için giriştiği hazırlıkları tamamlamak üzeredir. Gazeteyi fii- len Erzurum Miiilletvekili Bahadır Dülger idare edecektir. Hazırlıklarda her şeyin mükemmel olması için hiç bir fedakârlıktan cekinilmemektedir. yeni gazete belli değildir ama "İstanbul-Zafer" den bahsedilmektedir - kağıt ve ilân ımndan da müşkülâtla karşılaş- mayacaktır. Ancak bütün dert okuyu- cu bulmaktan ibaret kalmaktadır ki onun da hakkından — gelineceğinde zerrece şüphe yoktur. Okuyucu bulmak güçlüğü bu par- ti organında Zafer'de rastlanılan im- zalara rastlanması mecburiyetinden ileri gelmektedir. eselâ Burhan Belge'nin yardımları şimdiden temin edilmiştir u muharrire karşı bil- hassa İstanbullun münevver çevrele- rinde öyle büyük bir hayranlık bes- lenmediği bilinmektedir. Fakat ga- zetenin idarecileri istikbalden ümid- lidirler ve büyük bir tirajı gerçekleş- tırebıleceklerıne hem kendilerini ve e partilerinin lıderlerıııı İnan- dırmışlardır Bu suretle "muhalif ba- sın" ın ta erine, iftiralarına, tez- virlerine karşı son derece kuvvetli bir oldan yeniden D.P. ye aşık bir hale getırılecektır rcik" bütün hamle ve gay- retlere ragmen D. P. nin muhtaç ol- duğu bu hizmeti lâyıkıyla ifa edeme- diğinden bütün ümitler bu yeni te- şebbüse baglanmıştır "Seçme" bir kadro ile ve bütün teknik imkânlar- dan faydalanarak hazırlanacak olan bu yeni neşir organı, müstakil Istau— bul gazetelerının , yarattığı "menfi hava"yı giderece Gazetenin şımdıden basın âlemi- mizde müsbet tesirleri olmaktadır. Bunların başında piyasa rayicinin artması gelmektedir. D.P. nin yeni organı yüksek ücretle eleman temi- nine çalıştığından Babıalide herkes son derece memnundur. Ancak gaze- in ömrünün ne olacağı bilineme- diğinden bu yüksek ücrete rağmen sağlam iş sahibi gazeteciler oraya âegimekte mütereddit davranmakta-- ırlar. AKİS 31 MART 1956 BASIN Bir Kitabı Okurken Akbaba yayınları ne iyi yapmış da ğan Nadinin on seneden beri Tasvır de — başlayıp Cumhu- riyet'te devam ettirdiği fıkrala- rını bir kitap halinde — toplamış. Dünyada belki de hiç bir şey de- mokrasi hayatımızda — nereden başlayıp nereye geldiğimizi, daha doğrusu başladığımız yere döndü- ğümüzü bu kıtaptan teremezdi. Hattâ açıkçası isteni- lirse altında 1946, 1948 gibi tarıh— ler taşıyan fıkralar insana "geç- an olur ki hayali cihan deger" bile dedirtiyor. Onlardan bazılarını bugün aleme almak, başa oyle dertler getirir ki... Ba- kınız, Rıza Sporel dostu- muzun mülletvekilliği mazbatası konuşulurken Mecliste bir mebus oturduğu yerden bağırmış: Burası futbol sahası değil!". Doğan Nadi te Başbakan Recçep Peker Beşik- taş klübü reisi. İşte Şükrü Sa- raçoğlu Fenerbahçe klübü reisi. İşte Demokrat miüilletvekili Suphi Galatasarayınki. İşte meşhur Mu- iddin Baha Pars Bursanınki." Sonra da ekliyor: "Daha ne lâ- zım? Oyuncular mı? Eğer oyuna bakılırsa o Meclisten, en aşağı, on tane takım çıkart". Allahtan ki bu fıkranın yazıldığı tarih 8 A- ralık 1946G'dr. Hani hep beraber ve pek haklı olarak hürriyet iste- diğimiz, hep beraber ve gene pek haklı olarak basını baskıdan kur- tarmaya çalıştığımız sene!. Doğan Nadinin hakikaten şe- ker gibi fıkraları bir devrin pana- romasını gözlerimizin önüne ne güzel seriyor. Doğan Nadi gaze- teye gelmiş. Anlatıyor: "Bizim odanın halini — görmeyin. Büyük masanın üstü kitaplar. Resmi Ce- ride, temyiz içtihatları. Meclis za- bıtları, son müzakereleri yazan gazeteler, Ur kalabalık kıyamet. Cihadla Ziyad karşı karsıya. Yan- larında iki avukat. Harıl harıl bir şeyler okuyup terleye terleye dü- şünüyorlar. Ayol bu ne hal? Me- ğer gazeteye makale yazmaya ça- İışırlarmış! İlahi Recep Peker, ne günlere erdirdiniz bizi böyle?". tarih, Adnan denmesınden belli, 23 eylül 1948. On sene sonra gazeteleı'ın odaları hiç değişmemiştir. Pardon ? Artık iki avukata lüzum kalma- dı, simdi kendi işlerimizi kendi- miz görüyoruz. ıra on senelik "demokratik re_ıım ve "basın hür riyeti" bizleri an mahir — cezacı avukatlardan — fazla bilgili, fazla tecrübeli yaptı. Metin TOKER Bu "Bir Dakika"ları insan, du- daklarında tebessümü eksik et- meden okuyor. Fakat bunun bir acı tebessüm olmadığını kim id- dia edebilir? Altında 1956 den ev- velki tarıhlerı taşıyan butun fik- ralar eri, temennılen, şıkayetlerıdır. 1950'nin 14 mayısında bir ümidleri, o temennileri, o şikâyet- leri terennüme Jlüzum kalmaya- cak diye sevinmiş, bayram etmiş- tik. O yandan bu yana yazılmış olan fıkralar ise acı bir hayal kı- rıklığının nükte içinde ıfadesıdır Gerçi Doğan Nadinin pırıl pırıl buluşları yüreğimize tekrar ümid serpmiyor değil: "Bir küçük gaze- te: Vakit. Bir küçük sütun: Ba- yami Sefa. Ha.. Su Pe Hanı Serbest Fırkanın en hararet- li taraftarı olmuştu. Ve fırka if- lâs et a eyami Sefa. harpte alınanların en hara- lar harbi kaybetti. Ha... Hani Alaturka musikiyi radyodan — attırmaya çalışmıştı Ve musikimizle radyoda Şu Peyami Sefa. Hani Hakkı Ta- rık Us'u mebus seçtirmeye çalış- mıştı. Ve hakkı Tank Us boyuna intihabatta kaybetti. Ha... Şu Peyami Sefa. Hani şimdi Halk Partisinin ücretli propagandasını yapmakla meşgul. Ve hüda bu partinin yardımcısı olsun!" i ; en beğendiği fıkrayı şöyle anlatı- yor: — Bektaşinin birisine iki şişe şarap göndermişler. Bunun hangi- si iyidir diye sormuşlar. Herif bir tanesini açmış, bir yudum tatmış, ötekini gostererek 'bu iyidir" de- da "bun, bakmadan nereden bılıyorsun, bunu daha iyi olduğunu" demişler. Hazret e- İindeki şişeyi gostermış, "bundan daha kötüsü olmaz ki" demiş... Bu, malum bir hikâye zaten. Ben bu- nun, başlığını "Siyasi Partileri- miz" koymuştum. Demokrat Par- tinin yeni kurulduğu günlerde idi. Pak hoşa gitmişti Simdi anlaşılıyor ki Doğan Na- di'ye aynı başlıkla bir ikinci fık- ra yazmak kalıyor. Hem onun al- tına hikâye — koymaya da lüzum yok. Bir küçük atasözü kafi "Be- terin beteri vardır". a kitabın kendisi, bu fıikra- nın buyutulmuş sekli değil mi?. 11