Magnani telgrafı alınca Oscar sevinci Magnani 'nin sevinci Rose Tatoo filmindeki rolü ile "en iyi aktris" Oscar'ını kazanan İ- talyan yıldızı Anna Magnani netice- lerin ilânı sırasında Roma'da bulu- nuyordu. Akademi mükafatını ka- 1nd1g1n1 bildiren telgrafı aldığı za- man hayret etmedi, fakat sevinmek- ten de kendini alakoyamadı. Esasen sinema âleminin en ünlü kritikleri Magnani'yi başarılı rolün- den dolayı Oscar'ın rakipsiz namzedi gösteriyorlardı. Hollywood'un şöhret- li bebekleri dururken, bu yaşlı İtal- kolaylıkla kazanıvermesi bu ımdan sürpriz sayılamazdı. agnani ağır başlı bir ar- r reklâm vesilesi yaparak ismi etrafında gürültü u- yandırmayı da düşünmemişti. Magnani'ye Hollywood'dan — 1955 yılının en başarılı aktrisi seçildiğini bildiren telgraf geldiği zaman o Ko- madaki evinde uykudaydı. Telgrafçıyı akın akın foto muha- birleri takip etmişti. Alçak gönüllü Magnani onları da boş çevirmedi. Kıyafetine ve makyajına ehemmiyet vermeden onların istedikleri pozda resimler çektirdi. İlerlemiş yaşında şohret bir defa daha kapısını çalmış- Eh, insan bir defa meşhur olunca butlun bunlara da katlanmasını bil- meli Filmler "Fakir Kızın Kısmeti" ç Karamanbey'in Ameri (filmlerine hayranlığı eskidir. AKİS, 31 MART 1956 1953 te hazırladığı "İstanbul Canavarın- a, Mark Hellinger'in, Jules Dassin'- in rejisörlüğünde çevrilmiş "Nake ity ıpl Şehir" isimli filmini sahne sahne kopya etmişti. "Fakir Kızın Kısmeti" herhangi bır filmin tam kopyası olamaz. Çünkü ilk (Um- den bugüne kadar acıklı Amerikan filmlerinin bütün facia sahneleri, göz yaşı sahneleri birbirine eklense böy- le felâketler serisi, göz yaşı seli elde edilemezdi. Kopyacılık huyu bu sefer olur ol- maz yerlerde tezahür ediyor. Meselâ kâtibesini baştan çıkarmağa çalışan müessese müdürünün pul merakı filmle ne derece ilgilidir? Buna rağ- men füme bir sahne eklenmiş: Mü- dür bey pullarım incelerken, buyu— teçle kocaman bir göz görünmüş. dahiyane buluşu acaba Orson Welles Çetin Karamanbey'den mi öğrendi de son filmi "Confidential Report - Giz- li Rapor" da pire terbiyecisini büyü- teçten baktırdı, kocaman bir göz gösterdi. Yılmaz Duru Seyirciler — yıldı!. Karamanbey filmini "Bu bir A- merikan filmi değildir" diye reklâm ediyor. Amerikan filmi olmadığı şüp- hesiz. Ama acaba film midir? Pu- dovkin'in "Film Technigue" isi klâsiğine lüzum yok, sinemaya dair en basit kitapta bahsi geçen, filmi meydana getiren kamera hareketleri, ses, dekupaj gibi unsurlardan ne de- recede istifade edilmiş. Yoksa Kara- manbey bütün bu unsurları inkâr e- den yepyeni bir görüşe mi sahip? Eğer yeni bir görüşe sahip olsaydı şimdiye kadar her filmde bıkılma- dan kullanılan, İstanbul manzaralı, kontrlümiyer fotograflı aşk sahnele— ri, namusunu koruyan genç kız, ök- süz evlât, anayla patetik kucaklaş— malar - burada fon müziği olara Tchaıkowsky nın patetik senfonisinin çalınması şarttır -, ve müselsel ölüm- lerden medet ummayacaktı. SİNEMA Hadi Nihat Aybars "Kasabaları- mıza kadar giden — filmlerimizde. Goelhe gibi bir dâhinin üç beş sö- zünü duyurmak" istemişti.. Ya Ka- ramanbey ne arzu ediyor? Bebekte- ki danslı toplantı sahnesınde Tür- kana söylettiği şekilde "sosyete ha- yatı" nın bozukluğu, mudur bütün derdi? Yahut da fakir bir kızın her şeye rağmen namusunu koruyabile- ceği mi? Bunları nutuklarla anlat- maya ne lüzum vardı. Madem ki se- narist ve rejisördür. Sinemanın im- kânlarını bir yoklayıverseydı Ama nerde o kabili "Fakir Kızın Kısmeti", — "Holly- Rüyası" ndan çok daha kötü bir filmdir. Bunun ne demek olduğu- nu anlıyabılmek için Çetın Karaman- "Hollywood Rüyası" nı seyret- melı ir. İnsan "Fakir Bir Kızın Kısmeti"ni seyrederken ister istemez Türk se- yircisinin kısmetini düşünüyor, Türk f'ılmcılıgı adı altında seviyesi düşük, ufak bir değere — sahip olmayan kurdelaları seyretmek zorunda ka- lan seyırcılerın kısmetini... Para ve teknik imkânların bir filmin muvaffakıyetınde oynadığı Trol elbette yabana atılır cinsten değil- dir ama, bugün dünya filmciliğinde az parayla ve mahdut vasıta ile çev- rilmiş yüzlerce kıymetli örneğe Tas- lamakta mümkündür. Genç rejısorlerden amerikanvari mizansenleri taklit hevesi yanı ba- şında, bu neviden filmlerin nasıl mey dana getirildiğini öğrenmek merakı da uyandığı zaman belki doğru dü- rüst bir film seyretmek imkânına ka- vuşulmuş olacaktır. ksa, "halk bundan hoşlanıyor" bahanesiyle daha nice seneler göbek havalarının, gözü yaşlı melodramla- rın gölgesine sığınan büyük rejisör- lerin sanatlarını icra etmelerine kat- lanmak gerekecektir. Türkan Sülün Yeni bir keşif 217