SİNEMA Filmcilik İstanbul filmi çevrilirken İsmini hâlâ hiçbir Türk seyircisinin hatırlayamadıgı prodüktör — Adil Özkaptan Amerika dönüşü kovboy- du senarıst Borden Chaseın Atatürk filmi senaryosun! -60 sayfasını tal mamladığını açıklarken başka bir müjde daha vermişti. Atatürk filmi hazırlanadursun arada bir de İstan- bul filmi çevrilecekti. İstanbul filmini de ayni Univer- sal - International şirketi yapacağı- a güre, buradaki çalışmaları takip ederek Atatürk filminin ele alınış tarzı hakkında bir fikre sahip o bilirdi. i b rine dublör kullanılacaktı. Bu İs- tanbul un filmde sadece bir dış sah- e dekoru olarak kullanılacağına işa- rettı Halbuki filmin son zamanlar- a pek revaçta olan turistik film- lerden biri zannediliyordu. Bu gibi Hlmler, konusu ister Avı'upa ister Afrika ister Asya'da geçsin, hep mahallerinde ve hakiki yıldızları ile çevrilmişlerdi. Bu bakımdan "İs- tanbul'un bir başka "Roma Tatili - Roman Holliday" veya "Venedik Ta- tili - Summertime" olması beklene- mezdi. Filmin dış sahnelerinin çekilmesi esnasında geçen bazı olaylar, Ata- ürk n Universal - Internati- onal gıbı Fakır bir şırketle anlaşma- üyük ihtiyatsızlık eseri ol- dugunu birkaç defa daha teyid et- miştir. Dublörlüklerden bu'ınm önce Neriman Köksal'a verilmesi düşünü- lürke an adınının bu yer için ilân edilmesi Neriman- Köksal'ın saçlarının istenildiği gibi kesmemesi, sarıya boyamaması şeklinde izah e- dildi. Neriman Kök: al da hadisenin hakiki sebebini açıklayı larına Amerikalı fılmcıleıın beğene- ceği biçimi vermiş fakat çalışmak i- çin Türk filmlerinde aldığı ücreti ta- lep etmişti. Hakkı da yok değildi. Yuzunu gostermese bile gene de rol yapac sarfedip zamanından kaybedecektı Ustelık Türk filmleri nin yıldızı olduğu halde Amerıkalı tanınmamış — bir yıldız namzedinin dublörlüğünü — kabullenmekle presti- a Amerikan filminde dublörlük yap tırmayı kabul ettikleri halde istediği ücreti ödemekten âcizdiler. Adil Öz- kaptan para yerine hediye teklif edi- yordu. cukların bile vaadlere inan- madıgı bır devirde Neriman Köksal'ı lâfla kandırmağa çalışmak eşine az rastlanıı' bir ıyımserlık örneğiydi. Adil Özkaptan ve Unıversal Intemational'cılar Ata k filminin arifesinde pek parlak neticeler ala- mazken, "Bir yardım lazımsa bunu Türk filmlerine yaparım" diyen Ne- riman Köksal'ın lehine halkın naza- AKİS, 10 MART 1956 rında iyi bir not kaydediliyordu. Şimdilik Trejisör diye ilân edilen John Sherwood aslında rejisör yar- bul — filmi dımcısı degılse, İstan h u şahsın sorumlulugunu üzerine aldığı ilk film olacak. Kim- miş bu John Sherwood ? Hangi filmi şimdiye kadar başarı kazanabilmiş? Onu bırakın, hangi filmi Türkiyede oynadı" Bu zat acaba hiç uzun metrajlı; konulu film çevirdi mi? A- dil Özkaptan'ın bu sorulara müspet cevap verebilmesi çok zordur. Ama tecrübesiz rejisör John Sherwood bi- e karşısına figüran diye getirilen kimselere hayretle bakakalmaktadır. Errol Flynn ın dublörlüğünü ya- pan Torna "Ankara Casusu - fılmının dış sahnele- Bal Five Finger's Neriman Köksal Saçı değil, bası uymadı evrilmesi esnasında Michael Rennie'nin dublorlugunu yapmıştı. O zaman Josı L. Mainkiewicz gıbı bir rejısorle çalışan Torna Balcı'nın İstanbul filminin çevrilmesi hakkın- da meraklılara — söyliyebileceği bir çok şey bulunacaktıı' herhalde. Filmler Ebediyete Kadar Türk filmciliği her sinema mevsimi bir periyodik hastalık geçirir. Bir zamanlar bu hastalık tarihi filmler şeklinde kendini gösteriyordu. Tari- himizin bütün kahramanları birer birer eskitildikten sonra seyirci bir müddet polisiye — filmlerle oyalandı. Arkadan müzikal melodramlar aldı yürüdü. Tabif bu arada köy filmleri de ihmâl edilmiyordu. Bu seneki film lerin çocuklu aile melodramı hasta- hğına yakalandıkları anlaşılıyor "Ebedi ar". a Sakir'in bir eserınden Turgut Etıngu tarafın- dan senaryosu çıkarılıp filme çekil- . Tahmin edileceği gibi lâzım ge- le agl atıcı tesiri elde etmek için biçbir vasıtadan kaçınılmamışt Film temizliği dikkati çeken fo- toğraflarla başlar. Bir aile tanıtılır. Erkek sağlık durumunun bozukluğu den genç ve güzel karısı ile gereğince meşgul olamamaktadır. Kadının herşeyden habersiz bir yav- rusu, bir de fettan arkadaşı vardır. İki arkadaş bir gazinoda ahbablık e- derl esnada kadının hayata baglılıgı, ıstedıgı şekılde yaşıyama- masının hüznü, İtalyan filmlerinde görülen ve nıspeten başarılı bir sah- ne ile ifade edilirken araya sokuştu- rulan iki kontrlümiyer manzara zi- hinlerdeki soruyu ortadan kaldırır. Bu diğerlerinden — farklı bir melod- ram olmıyacaktır. Nitekim ağır başlı bir hava ile başlıyan — filmde vak'alar, hepsi de alışılmış defalarca kullanılmış vak'alar, birbirini kova- lar. Genç erkek, seven anne, aldatı- lan koca, kıskanç kadın, ihmale ug- rayan yavrucak, hep- iş olacağına aşıkı tarafın- dan terk edilir. Kendine göz koyan erkeklerin elinden zor kurtulur, yu- vasına döner. Kızı hastadır, fakat al- datılan koca karısını affetmez. An- nesinin arkasından "gitme" diye ağ- lıyan yavrucak — merdivenlerden dü- şer ölür. Artık göz yaşı sahnelerine sıra gelmiştir. Her adımda ağlayan yapr bu' cami silueti görülür ve film sona erer. Aile hayatındaki düzensizlikler sık sık ele alman bir konu olma berabe! Sica'nın memleketimizde ni ci guardano - Çocuklar Bize Bakı- nici gverdans - Çocuklar Bize Bakı- yor" isimli filmini gorduyse hatırla- yacaktır ki ana - baba - dramı filmin bütün eşhasım hüngür hüngür ağlatmadan da canlandırıla- İyi bir rejisör eserini meydana getirirken ucuz tesir vasıtaları kol- lanmaktan kaçınmağa, hikâyeyi lâ- kırdılara boğacağı yerde imâlarla anlatmağa birinci derecede dikkat e- der. Bunları yapmadığına göre Tur- gut Etingü vazıfesını başarmış sayıl- maz. imlerinin devamlı seyir- cileri umumiyetle perdede gördükle- rini yerlerinden sesli bir şekilde tas- vip veya takbih ederler. Kadının a- cıklı macerasına karşılık "oh olsun!” "lâyığını buldu!" gibi fikirler izhar edildi. Halbuki senaryonun anlat- mak istediğine göre kadın kocasını şirretlik değil tatminsizlik yüzün- den aldatıyordu. Bu halde seyircinin acıması, onunla beraber olması ge- rekir ki bunun tam aksi olan durum rejisörün sinema lisanıyla hikâye an- 27