Hariciye köşkünde balo Bu —mevsim, şimdiye kadar verilen balolar arasında, kıyafet ve de kor bakımından en güzeli, 25 Şub. gecesi Hariciye Köşkünde verilen ba- lo oldu Balo Çocuk Esirgeme Kurumu- nundu. Köşkün iç içe geçen uzun sa- lonları saat ondan itibaren dolmaya başlamıştı, 11 e doğru, iğne atsanız, cidden, yere düşmezdi. Bu boğucu kalabalığa rağmen, güzel elbiseler ve şık hanımlar gene de göze çarpıyor- du. Belki ağır ve çok güzel tuvalet- ler fazla miktarda değildi ve balo- da her kadın için güzel giyinmiş de- nemezdi ama hiç olmazsa balo kai delerine riayet edilecek şekilde giyin- meye gayret edilmişti, İşli elbiselerin yanında ucuza mal edilmiş hafif, za- rif bir çok elbiseler vardı. Yerine ta- kılmış bir iğne, şahsiyeti ifade eden bir aksesuar, iddiasız sade bir süs, zevk seviyesini, balonun umumi man- zarasını derhal değiştiriyordu. Köşke girer girmez, insanın na- zarı dıkkatını celbeden manzaralar- dan biri de, koltuklarının altında, devşirilmiş kumaşlar taşıyan erkek- erdi. Hele ortadaki salonda 'köşede- ki koltuklarda karargâh kurmuş bir grup, bu kumaşlardan bir yığın yap- mışlardı ve bohçacılar gibi açıp açıp bakıyorlardı. Bunlar piyango talihli- leri idi. Vakıa yukarı katta çekilen piyangolar için, bir de emanet odası düşünülmüştü ama "malımız — yanı- mızda dursun ğildi. Çocuk Esirgeme Kurumunun piyangosu, her seneki gibi, gene yet zengindi ve balo başlar başla- maz biletler kapışılmış, bir saat i- çinde tükenmişti. Elbiseler Tanınmış iş adamlarımızdan Vehbi Koç'un kızı balonun en şahane el- biselerinden birini giyinmişti. Baştan aşağı pulla işli bu zengin elbise be- yaz renkte idi ve aynı şekilde pulla işli çok zarif ayakkabıları vardı. Ha- rika Yardımcının inci ile işli pembe saten tuvaleti, Zerrin Demirağın tek- mil siyah boncukla işli boyundan as- kılı dar siyah tuvaleti de nazarı dik- kati celbediyordu. Bayan Lüsyen Avunduk gayet ca- zip beyaz şiffon bir elbise giyinmiş- ti. Beden kısmı, sarı pulla işli motif-; lerle iyice vücuda yapışmış ve kalça dan aşağıda şifon alabıldıgıne bol bı- rakılmıştı, pırıl pırıl yanan sarı bü- yük küpeler takmıştı. Balonun en zarif iki hanımından biri, dar siyah bir kadife elbise, di- ğeri gayet zengin etekli, etollü mor ifon bir elbise giyinmişti. Siyahlı anımın dar elbisesi tamamiyle "st- rass" lı bir brotelle boyundan askılı idi. Kolunda gene "strass" zik, kulaklarında aynı cins kü ve topuzunda da gene taşlı filketeler AKİS, 3 MART 1956 K A D |I N Can Damarımız Bütçe müzakereleri sırasında söz alan Abdullah — Aytemiz hoca, bu vesile ile dini fikirlerini ve gö- rüşlerini uzun uzun izah etmiş ve bu arada kadınları çok yakından alâkadar eden bir hususa "taad- düdü zevcat'a temas etmiştir. Hoca taaddüdü zevcatı - hadi methetmiş demiyelim - zamanında makbul gösterecek sebepleri bahis mevzuu etmiştir. "Vaktiyle, de- vamlı muharebelerde erkeklerin a- zalmasına mukabil kadınların ço- ğalmaları yüzünden taaddüdü zev- catın o devirlerde bir zaruret ol- duğu" fikrine iştirak e kündür. Hatta daha ılerıye giderek denilebilir ki, o devirlerde erkek dört kadınla da iktifa etmeyip ai- le hayatı kurmadan yaşamayı ter- cih ettiğinden Peygamber Efendi- mizin, medeniyetin büyük bir şartı olan aile hayatını kurmak ve ka nın hukukunu korumak bakımın- dan dört kadın almaya cevaz ver- mesi o günkü şartlar içinde çok yerinde bir tedbirdir Abdullah Aytemızın de dediği gibi "Bu zaruret bugünkü hayat şartlarında tamamiyle zail olmuş- ur." Ama sayın din adamının "E- vet taaddudu zevcat bir erkeğe dört kadın almak hakkını verir. Fakat, bu hak o kadar sıkı şartla- ra baglanmıştır ki bunlara Tiayet etmeyecekler için zaten — taaddü- dü zevcat caiz değildir. Bu şartlar tam adalet, tam müsavat, eşit a- laka ve ayrı mesken icab ettirmek— tedir. Bu şartlara riayet etmekte tabiatın sevk ve temayüllerine ay- kırı olduğu için bir taaddüdü zev- cat tehlikesi mevcut değildir. Dert kadın almak serbest de olsa, erkek vicdanen bunu yapamayacaktır" şeklindeki sözlerine iştirak etmek kadınlar için mümkün olmayacak- tır. "Vicdani imkansızlık"... Sen çok yaşa hoca... Daha çok yakın tarihimizde iki, üç, hatta dort ka- dın alan erkeklerımızı hangi "vic- danın sesi" bu hareketlerinden alı- koyabilmiştir. Ama hoca, medeni kanunun ikinci nikahlı kadını kal- dırarak metresi koymuş olduğuna, erkeğin meşru karısını bırakarak dilediği ile istediği gibi yaşama- sına üzülüyorsa, üzüntüsü beyhu- dedir. Cünkül Medeni Kanun meşru karının bütün haklarnı ve miras vardı. İşli beyaz saten bir gece man- tosu bu kıyafeti tamamlıyordu. Mor şiffon elbisenin belinde siklamenin bütün tonlarını haiz şahane bir çi- çek demeti va Bülent Sokullu duman ve eflatun rengine bakan zengin bir saten elbi- Jale CANDAN durumunu teminat altına almıştır. Zina mevzuunda da kadın ve er- kek ne mesuliyet, ne de ceza bakı- mından ayırdedilmemiştir. * Din adamlarımızdan beklediğimiz ok şey var. Din insanları yük- selten, rahata ve huzura kavuş- turan, altlara ahlâk ve prensip a- şılayan, onlara saadetin — yolunu gösteren, her insanın kalbinde mu hakkak mevcut olan bir kuvvettir. Dini inanışları kuvvetli ve şuurlu olan cemiyetler diğerlerine naza- ran daha medenidirler. eski bir devir için son derece elverışlı olan kendi ıfadele— ri ile, bu devir için artık "zaruri" olmayan bazı din — şartlarım bu- günkü insana zorla kabul ettirme- ye çalışmak, bu boş gayretle te- zatlara düşmek bir dini kuvvetlen- dirmez zayıflatır, Öyle zannediyo- ruz ki, en medeni anlayışa, en de- rin felsefeye dayanan İslam dini sırf bu yanlış tefsirlerin tesırı al- tında ve zamana uygun bir "re- form" görmemesi yuzunden zayıf— lamaktadır. "Refor kelimesi belki pek kuvvetli bır kelimedir. Zamana uygun tefsirler ve bun- ların başka tefsirlere meydan ver- meden kabul edilmesi, meseleyi halledecektir. Din adamlarımızın, geniş bir kafa ile oturup, bu mev- zuda çalışmaları iâzımdır. Fakat her ne olursa olsun, artık biz Türk kadınlarının tüyleri- miz ürpermeden duyamıyacağımız birkaç kelime vardır: Taaddüdü zevcat, tesettür, kara çarşaf gibi. er ne sebeple olursa olsun, bil- hassa Meclis kürsüsünden soyle- nen ve tekrar edilen bu eski keli- meler karanlıkta hortlamış birer iskelet gibi bizi dehşete düşürmek- tedir. İskelet insana ne yapar? Hiç, değil mi?. Biliyoruz medeni- yette muayyen bir seviyeye ulaş- tıktan sonra gerilemek imkânsız- dır ve geri adım atmak ileri adım atmaktan da zordur. Bugün Tür- kiye taaddüdü zevcatı geri geti- rebilecek kuvvet mevcut değildir. iz, bu kelimeleri duyunca, aynen bir iskelet görmüş gibi o- luyoruz. Ve artık İşitmek - istemi- yoruz. Can damarımızdan Oruz. se giyinmiş, sırtına küçük beyaz bir kap almıştı.. Kemal Zeytinoğlunun e- şi sade siyah elbisesi, iki renkli uzun incileri ve Polatkanın eşi de gene Basın balosundaki güzel, pembe çi- çekli, incili gri elbisesi ile nazarı dikkati celbediyordu. 21