3 Mart 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

3 Mart 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hariciye köşkünde balo Bu —mevsim, şimdiye kadar verilen balolar arasında, kıyafet ve de kor bakımından en güzeli, 25 Şub. gecesi Hariciye Köşkünde verilen ba- lo oldu Balo Çocuk Esirgeme Kurumu- nundu. Köşkün iç içe geçen uzun sa- lonları saat ondan itibaren dolmaya başlamıştı, 11 e doğru, iğne atsanız, cidden, yere düşmezdi. Bu boğucu kalabalığa rağmen, güzel elbiseler ve şık hanımlar gene de göze çarpıyor- du. Belki ağır ve çok güzel tuvalet- ler fazla miktarda değildi ve balo- da her kadın için güzel giyinmiş de- nemezdi ama hiç olmazsa balo kai delerine riayet edilecek şekilde giyin- meye gayret edilmişti, İşli elbiselerin yanında ucuza mal edilmiş hafif, za- rif bir çok elbiseler vardı. Yerine ta- kılmış bir iğne, şahsiyeti ifade eden bir aksesuar, iddiasız sade bir süs, zevk seviyesini, balonun umumi man- zarasını derhal değiştiriyordu. Köşke girer girmez, insanın na- zarı dıkkatını celbeden manzaralar- dan biri de, koltuklarının altında, devşirilmiş kumaşlar taşıyan erkek- erdi. Hele ortadaki salonda 'köşede- ki koltuklarda karargâh kurmuş bir grup, bu kumaşlardan bir yığın yap- mışlardı ve bohçacılar gibi açıp açıp bakıyorlardı. Bunlar piyango talihli- leri idi. Vakıa yukarı katta çekilen piyangolar için, bir de emanet odası düşünülmüştü ama "malımız — yanı- mızda dursun ğildi. Çocuk Esirgeme Kurumunun piyangosu, her seneki gibi, gene yet zengindi ve balo başlar başla- maz biletler kapışılmış, bir saat i- çinde tükenmişti. Elbiseler Tanınmış iş adamlarımızdan Vehbi Koç'un kızı balonun en şahane el- biselerinden birini giyinmişti. Baştan aşağı pulla işli bu zengin elbise be- yaz renkte idi ve aynı şekilde pulla işli çok zarif ayakkabıları vardı. Ha- rika Yardımcının inci ile işli pembe saten tuvaleti, Zerrin Demirağın tek- mil siyah boncukla işli boyundan as- kılı dar siyah tuvaleti de nazarı dik- kati celbediyordu. Bayan Lüsyen Avunduk gayet ca- zip beyaz şiffon bir elbise giyinmiş- ti. Beden kısmı, sarı pulla işli motif-; lerle iyice vücuda yapışmış ve kalça dan aşağıda şifon alabıldıgıne bol bı- rakılmıştı, pırıl pırıl yanan sarı bü- yük küpeler takmıştı. Balonun en zarif iki hanımından biri, dar siyah bir kadife elbise, di- ğeri gayet zengin etekli, etollü mor ifon bir elbise giyinmişti. Siyahlı anımın dar elbisesi tamamiyle "st- rass" lı bir brotelle boyundan askılı idi. Kolunda gene "strass" zik, kulaklarında aynı cins kü ve topuzunda da gene taşlı filketeler AKİS, 3 MART 1956 K A D |I N Can Damarımız Bütçe müzakereleri sırasında söz alan Abdullah — Aytemiz hoca, bu vesile ile dini fikirlerini ve gö- rüşlerini uzun uzun izah etmiş ve bu arada kadınları çok yakından alâkadar eden bir hususa "taad- düdü zevcat'a temas etmiştir. Hoca taaddüdü zevcatı - hadi methetmiş demiyelim - zamanında makbul gösterecek sebepleri bahis mevzuu etmiştir. "Vaktiyle, de- vamlı muharebelerde erkeklerin a- zalmasına mukabil kadınların ço- ğalmaları yüzünden taaddüdü zev- catın o devirlerde bir zaruret ol- duğu" fikrine iştirak e kündür. Hatta daha ılerıye giderek denilebilir ki, o devirlerde erkek dört kadınla da iktifa etmeyip ai- le hayatı kurmadan yaşamayı ter- cih ettiğinden Peygamber Efendi- mizin, medeniyetin büyük bir şartı olan aile hayatını kurmak ve ka nın hukukunu korumak bakımın- dan dört kadın almaya cevaz ver- mesi o günkü şartlar içinde çok yerinde bir tedbirdir Abdullah Aytemızın de dediği gibi "Bu zaruret bugünkü hayat şartlarında tamamiyle zail olmuş- ur." Ama sayın din adamının "E- vet taaddudu zevcat bir erkeğe dört kadın almak hakkını verir. Fakat, bu hak o kadar sıkı şartla- ra baglanmıştır ki bunlara Tiayet etmeyecekler için zaten — taaddü- dü zevcat caiz değildir. Bu şartlar tam adalet, tam müsavat, eşit a- laka ve ayrı mesken icab ettirmek— tedir. Bu şartlara riayet etmekte tabiatın sevk ve temayüllerine ay- kırı olduğu için bir taaddüdü zev- cat tehlikesi mevcut değildir. Dert kadın almak serbest de olsa, erkek vicdanen bunu yapamayacaktır" şeklindeki sözlerine iştirak etmek kadınlar için mümkün olmayacak- tır. "Vicdani imkansızlık"... Sen çok yaşa hoca... Daha çok yakın tarihimizde iki, üç, hatta dort ka- dın alan erkeklerımızı hangi "vic- danın sesi" bu hareketlerinden alı- koyabilmiştir. Ama hoca, medeni kanunun ikinci nikahlı kadını kal- dırarak metresi koymuş olduğuna, erkeğin meşru karısını bırakarak dilediği ile istediği gibi yaşama- sına üzülüyorsa, üzüntüsü beyhu- dedir. Cünkül Medeni Kanun meşru karının bütün haklarnı ve miras vardı. İşli beyaz saten bir gece man- tosu bu kıyafeti tamamlıyordu. Mor şiffon elbisenin belinde siklamenin bütün tonlarını haiz şahane bir çi- çek demeti va Bülent Sokullu duman ve eflatun rengine bakan zengin bir saten elbi- Jale CANDAN durumunu teminat altına almıştır. Zina mevzuunda da kadın ve er- kek ne mesuliyet, ne de ceza bakı- mından ayırdedilmemiştir. * Din adamlarımızdan beklediğimiz ok şey var. Din insanları yük- selten, rahata ve huzura kavuş- turan, altlara ahlâk ve prensip a- şılayan, onlara saadetin — yolunu gösteren, her insanın kalbinde mu hakkak mevcut olan bir kuvvettir. Dini inanışları kuvvetli ve şuurlu olan cemiyetler diğerlerine naza- ran daha medenidirler. eski bir devir için son derece elverışlı olan kendi ıfadele— ri ile, bu devir için artık "zaruri" olmayan bazı din — şartlarım bu- günkü insana zorla kabul ettirme- ye çalışmak, bu boş gayretle te- zatlara düşmek bir dini kuvvetlen- dirmez zayıflatır, Öyle zannediyo- ruz ki, en medeni anlayışa, en de- rin felsefeye dayanan İslam dini sırf bu yanlış tefsirlerin tesırı al- tında ve zamana uygun bir "re- form" görmemesi yuzunden zayıf— lamaktadır. "Refor kelimesi belki pek kuvvetli bır kelimedir. Zamana uygun tefsirler ve bun- ların başka tefsirlere meydan ver- meden kabul edilmesi, meseleyi halledecektir. Din adamlarımızın, geniş bir kafa ile oturup, bu mev- zuda çalışmaları iâzımdır. Fakat her ne olursa olsun, artık biz Türk kadınlarının tüyleri- miz ürpermeden duyamıyacağımız birkaç kelime vardır: Taaddüdü zevcat, tesettür, kara çarşaf gibi. er ne sebeple olursa olsun, bil- hassa Meclis kürsüsünden soyle- nen ve tekrar edilen bu eski keli- meler karanlıkta hortlamış birer iskelet gibi bizi dehşete düşürmek- tedir. İskelet insana ne yapar? Hiç, değil mi?. Biliyoruz medeni- yette muayyen bir seviyeye ulaş- tıktan sonra gerilemek imkânsız- dır ve geri adım atmak ileri adım atmaktan da zordur. Bugün Tür- kiye taaddüdü zevcatı geri geti- rebilecek kuvvet mevcut değildir. iz, bu kelimeleri duyunca, aynen bir iskelet görmüş gibi o- luyoruz. Ve artık İşitmek - istemi- yoruz. Can damarımızdan Oruz. se giyinmiş, sırtına küçük beyaz bir kap almıştı.. Kemal Zeytinoğlunun e- şi sade siyah elbisesi, iki renkli uzun incileri ve Polatkanın eşi de gene Basın balosundaki güzel, pembe çi- çekli, incili gri elbisesi ile nazarı dikkati celbediyordu. 21

Bu sayıdan diğer sayfalar: