Birleşik Amerika Autherine Lucy Kabahat renginde Renkler savaşıyor Geçen hafta içinde Alabama eyale- tinin sokaklarında, bilhassa işe başlama saatlerinde alışılmamış bir zenci kalabalığı vardı. Adeta denile- bilirdi ki dünyada ne kadar zenci var sa hepsi sokaklara dökülmüştü. Buna mukabil otobüslerde renkli bir tek insana rastlanmıyordu. Zenciler oto- büslere grev yapıyorlardı. Bunun se- bebi otobüslerde renkli insanlara en son sıraların ayrılmış bulunmasıydı. İdarenin aldığı karara göre zenciler öndeki sıralarda boş yer bulunsa da- hi oralara oturamıyorlar ve ancak kendilerine mahsus tarafta, bazan a- yakta kalıyorlardı. Bu tedbirin haka- ret olsun diye alındığında zerrece şüphe yoktu. Beyazlar "ırk tefriki" savaşında yeni bir adım atmışlardı. Bunun üzerine zenciler de "işe yaya gitme" hareketine karar verdiler. So- kakların alışılmamış — kalabalığı bu endi. Hususi otomobili bulunan zencıler bile harekete iştirak ettiler ve işlerine yaya gıtmeye başladılar. Hareket derhal geniş akisler u- yandırdı ve dünyanın dört bir tara- fından teşvik haberleri gelmeye baş- ladı. Doğrusu istenilirse bilhassa Av- rupa, Amerikada yapılan bu gayrı in sani muameleyi ne anlıyor, ne de tas- vip ediyordu. Bu arada Birleşmiş Milletler Teşkilâtının Genel Sekreter Yardımcısı bir telgraf göndererek Alabama zencilerine kar- şı hayranlığını bildirdi ve ırkdaşları- nı sonuna kadar mücadeleye davet etti. Amerikanın güneyi son günlerde bu neviden ırkçılık hareketlerine bi- raz fazla sahne olmaya başlamıştı. Son hadiseler Şimdiye kadar buna benzer bin- lerce olay daha olmuştu ama en AKİS, 3 MART 1956 K Ü L T ÜR Avrupalı Türk Vak'a hakıkıdır ühim bir toplantının neş'eli bir istirahat anında, birkaç garp li- sanını ana dili gibi söyliyen, Av- rupa örf ve adetiyle yuğrulmuş otuz yaşlarında bir Türk dıplomatı İtalyan delegesine sordu: tarihinde, iktidarın zirvesine var- mış, bir devletin hayatında maddi, manevi her şeye tasarruf etmişken kendi rızasıyla çıftlıgıne çekilen kumandan kimdir?" Cevap alına- mayınca sual umumileştirildi, an- siklopedilere bakmağa kalkışıldı, nihayet irene genç Türk diplomatı- na rücu edildi: Bu eski Romalı ku- mandan, Cincinnatus idi. Memleketimiz hakkında son se- nelerde yazdığı bir eserde, umumi- yet itibariyle iyi niyetti ecnebi bir tarihçi, Türk milletinin menşeleri- ni şoylece canlandırmağa çalışıyor: K Asyanın yüksek yayla- larına yagmur yağıp ta nemli top- raklar herkesi doyuracak mahsul- leri verince, Batı'nın ve Güneyin medeni dünyası bir sukunet devre- sine gırerdı Fakat yağmur yağ- mayı verince, yeşillik kaybolur, ot artık bulunmazdı. Uçsuz bucaksız stepler kabilelerin ihtiyaçlarını karşılayamaz, kütle halinde culuklar başlardı, iste böylece me- deni dünva ufukta bir! denbıre -At- h Şeytanların - belirdiğini yor, Türk hicretlerinin garbe doğ- ru yuvarlanan fırtınası Avrupayı zaman zaman kasıp kavuruyordu"' * Avrupa Konseyinin çalışmaları- nı gençlık muhitlerinde yay- a Birliği fikrini genç- ler arasında geliştirmek için çalı- şan milletlerarası bir teşkilât mev- cuttur: Bu teşkilâtın da hemen bütün Avrupa milletleri nezdinde ve bu arada Türkiyede daimi bir sekreterliği bulunur İrlanda — ve İsviçre gibi bu işlere nispeten la- kavd memleketlerde — dahi sekre- terliklerler genişletilmeğe çalışılırken, Türk sekreterliği ani olarak Paris merkezinden gelen bir emirle lağ- vedildi ve onbinlerce Belçika fran- gini bulan bütçesi de kısmen Yu- nanistana devredildi. Acı ve o nis- pette düşündürücü bir hadise... * Milletlerarası Avrupalı olmak veya olmamak, manlı Imparatorlugunun son nefeslerine şahit olan nesılle- rin en esaslı meselelerinden birini teşkil etmiştir. Tanzimatın Avru- pa taklitçiliği. "frenk" özentisi zillet ve meskenet senelerinin tabii bir neticesiydi: Tıpkı Alman ef- sanelerindekl "sihirbaz çömezi" gibi, bir "redingot" giymek veya Dr. Erdoğan METO "boyunbağı" bağlamakla gayet gı- rift meselelerimizin hal yoluna gi- receği zannedilmişti ve maalesef azen, hâlâ da zannediliyor Kafa —İnkılabının lüzumuna, vicdan ve düşünüş hürriyeti yacına parmak basan aramızdan kaç kişi çıkmıştır ve bunlar nasıl karşılanmışlardır? — Tenkit hakkı, suistimal edilircesine, Avrupa sos- yal nizamının hür memleketlerde esasını teşkil etmişken Hintlilerin mukaddes inekleri gibi dokunul- maz, bir takım kıymet doğmaları, memleketimiz aydınlarının karşı- sına dikilmemiş midir? — Rakkam, Londra'da, Bonn'da ve Roma'da is- tatistiklerin sinesinde çelik sert- iğini ve mânâsını yalın kılıç taşır- ken, şarklı memurun elinde ha- murlaşıp emredilen kalıplara dö- külmemiş midir?. Avrupalılığımızın tartışıldığı toplantılarda, Türk temsilcilerine sorulan suallerin başında ekseri- ya şunlar gelir: "Avrupa Birliğine ne getıreceksınız, kültürünüzü mü, san'atinizi mi, ticare- tinizi mi, İstihsalinizi mi?". Zira pek âlâ bilinir ki, muasır Avrupa medenıyetının temellerini teşkil e- den Grek ve eski Roma kültürle- riyle ilgimiz çok yenidir, düşünü- lür ki pek büyük ekseriyetimiz is- lam dmme mensup, yani garbımız- daki camiaya bu yönden de yaban- cıdır. Siyasi ve askeri zaruretler do- layısıyla zoraki olarak — Avrupalı telâkki edilmek ise hiç de hoşa gidecek bir keyfiyet değildir. Çün kü her dakika değişen kuvvetler muvazenesi muvacehesinde dün- yanın artık teşkil ettiği büyük sat- ranç tahtası üzerinde ihtiyaca gö- re oynatılan basit bir dama taşı olmayı kimse arzu etmemektedir. Bahusus Türkiye gibi beş yüz senelik koskoca bir Imparatorluğu tasfiye etmiş, görmüş geçırmış bir millet mevzubahis olursa! ız, biraz da kendı kendi- mize soralım: Avrupaya alışık ol- duğu ve kıymetli addettiği metod- larla hangi eserlerı verdık" Genç Türki inin garbe bü- tün gücüyle yonelmesının mahsul- leri olan mesela bir Yunus Emre Oratoryosunun, bir Orhan Veli'nin mevcudiyetlerine mukabil şu son senelerimizin bilim ve san'at saha- larındaki kısır sessizliği acaba ne- den ileri gelmektedir?. Şurasını açıkça anlıyalım ki kafa inkilabımızı son süratte ta- mamlıyamazsak daha şimdiden "Avrupal Türk mü "haşa!" di- yenlere artık dudak bükemez ola- cağız 11