Cemiyet Yeşil ihtiyarlık O akşam, Dil -Tarih Fakültesinin bü- yük konferans salonu birden do- luvermıştı. Dinleyiciler arasında, bil- hassa kadınlar, nazarı dikkati celbe- bediyordu ve merakla konferansçıyı bekliyorlardı. Konferansçı, ruh doktoru Profesör verece- 'genç Rasim Adasal'dı ve o akşam ği konferansta, Ankaralılara, kalmanın sırrım" ifşa edecekti Genç kalmak!. Bu herkesın arzu- su idi. Acaba mevzuubahis olan yani bir Varonof aşısı mı idi, yoksa bir- denbire kalbi gençleştıren, saçlara eski rengini iade eden bir harika i- laç mı? Vakıa ilim, kan, guddeler, deri üzerindeki araştırmalarına de- vam ediyordu ve gençlik aşılarının faydası inkâr edilemezdi. Ama mev- zuubahis edilen şey, daha ziyade bir ruh haleti idi. İkinci mesele, sık sık hekim muayenesınden geçerek tahlil- ler yaptırarak, vucudun zayıf taraf- larım tanımak, ona göre zamanında tedbir almaktı. Belki ihtiyarlığı, kö- künden silip atacak bir harika ilaç henüz mevcut değildi ama, bugüne kadar medeniyetin insanlara hediye ettiği birçok ilâçlar vardı. Bunları zamanında, bilerek, koruyucu tedbir şeklinde almak ömrü uzatabilir, daha güzeli, insanı "yeşil bir ihtiyarlığa" götürebilirdi. Hayat ebedidir Evvela, ihtiyarlık ve ölüm korku- sunu silkip atmak icab ederdi. İn- san doğduğu andan itibaren, ihtiyar- lamağa başlardı. Evet, o küçük in- san vücudu bir yandan tekâmülünü yaparken, diğer taraftan her an ö- lüme doğru gidiyordu. Bu, kaçınıl- maz bir tabiat kaidesi idi. Rasim Adasal Yeşil ihtiyarlık 22 KADIN Zengin Çocuklar Vakıa — zengin çocuk diye birşey, pek nadiren,mirasa konmak suretiyle, olabilir. ama, burada bah- setmek istediğimiz şey için zengin çocukları demek daha doğru olur- du. Fakat son senelerde, ceplerine para doldurarak, har vurup har- man savursa çocuklar, o derece çoğalmıştır ki, arkadaşları onlar- dan bahsederken zengin çocuğudur demiyorlar da "Ahmet zengındır, Alının müthiş parası var" diye içle- rini çekiyorlar. Yaşayışlarına bakı- lacak olursa, bu çocuklar cidden zengin çocukları değil, doğrudan doğruya zengin çocuklardır. İkmal ikmal üstüne binerken, hususi ara- ba kullananları, gazetelerde okudu- ğumuz gibi "bar kapatanları" bir- yana bırakalım ve bunları birer is- tisna olarak, kabul edelim. Fakat normal olarak bu zengin çocukla- rın sarf ettikleri cep harçlığı ekseri, bugün sıkıntıda mıdır, değil midir münakaşasına hedef olan orta hal- li ailenin geçim parasından fazla- ır. Bu şekilde para harcayan ço- cuklar arkadaşları için bir fena mi- sal olmakla kalmazlar, bu lar, paraları ile, kendi kendılerıne zarar verirler. Mesela, bu şekilde leyli mektebe giden bir çocuk ta- nıyorum. Cebinde o kadar bol harç- lığı vardır ki, okul yemeklerine hiç el sürmeden karnını hep kantinde, sucukla, salamla doyurmaktadır. Bilhassa İstanbulda, en zengin, en lüks eğlence yerlerine gidiniz, göreceksiniz eğlenenler hep genç- lerdir. Vakıa eğlenmek gençlerin hakkıdır ama onlar gençlik kulüp- lerinde, paralı parasız, kendi ak- ranları arasında kendilerini daha serbest daha rahat hissetmelidir- ler. Paralı gençler bu ihtiyacı duy- dukları takdirde daha kaliteli, da- a modern gençlik — kulüplerinin açılacağı da düşünülebilinir ki, bu da memlekette büyük bir ıhtıyaç lâ_alinde kendisini hissettirmekte- ir. * Milyarder — John Rockfeller Ame- rikanın en zengin adamların- Buna mukabil, her insan dünyaya getirdiği çocuk ile devam ederdi. Şu halde bir bakıma, ölüm tu. mutlak bir "yok olma" mevzuubahıs değildi. Şu halde bizim yapacağımız şey ihtiyarlığı bir tekâmül kaidesi fikri olarak kabul etmek ve kendimizi hoy— lece, genç ruhlu "yeşil bir ıhtıyarlıga hazırlamaktı Çünkü, insanların öm- zadıkça, dünya ihtiyarlarla do- luyordu Fakat birçok ihtiyarlar, bu- gün yaşadıkları cemiyete, gençlerden daha faydalı olabiliyorlardı. Jale CANDAN dan biri idi. Fakat çocuklarından bahsederken: "onlar için beni kor- kutan birşey varsa, o da kazanma- dan sahip olacakları şu paradır" derdi. Diğer zengin çocukları 0- kula paytonlarla ve uşak refakatin- de giderken John R. nin büyük oğlu, paars bir yaya alarak gider gelirdi. ların cep harçlığı gayet ölçülü idi ve dalıa fazla para istedikleri za- , bunu gayretleri ile kazanmak mechurıyetınde idiler. Yazın bah- çedeki sararmış otları onlar temiz- lerler ve buna mukabil bir ücret alırlardı. Yılbaşı için babalarından bisiklet istemişlerdi. Dört çocuk- tular. Babaları onları sevindirmiş ve bisikleti vaadetmişti Fakat eve, yılbaşı günü tek bir bisiklet geldi. Babaları, mazeret olarak : "birbir- lerine vermeyi öğrensinler" demiş- ti. Bütün bu hareket tarzında bel- ki biraz cimrilik rol oynuyordu. Fakat muhakkak olan birşey var- sa, o da, çocukların para ila şımar- tılmamaları kaygusu daima da planda tutuluyordu. Devir değişti. Bugün çocukla- rımızı mümkün mertebe tatmin et- mek için çalışıyoruz. Yılbaşında ço- cuğa alınacak bebek, ona sı icab eden ayakkahıdan daha mü- him addediliyor. Zengin çocuğu, tabii daha iyi gıyınecek daha iyi yaşıyacak, da- ha iyi şeyler gorecek ve bunları is- tiyecektir. Ancak ona kazanmadı- ğı parayı verırken bıraz ölçülü, bi- raz kaygulu hareket etmek, onu her istediği şeyi, mucadelesız, elde etmeye alıştırmamak lazımdır. Ço- cuk evinde ne kadar iyi yaşarsa yaşasın, onun cebine koyulan harç- hk, dışarda ve bilhassa mektepte ona verilen imkanları, diğer çocuk- lannkinden farklı olmamalıdır. Dört çocuğa, tek yılbaşı hedi- yesi biraz mübalâğalı bir kısıntı ise de, senenin her gününü, bayram ve yılbaşı ilân etmek, o derece hu- dutsuz bir israftır. İhtiyarlıktan — korkmayınız Altmış, altmış beş yaşında tam ol- gunluğa ermiş bir insan için ha- yattaki vazifeler bitmiş mıdır ?. Bu adam, belki tekaüt olmuştu Am onun için yapılacak nice ışler vardır, belki bazı vazifeler yeni başlamıştır: Bir emekli general, geçirdiği tecrü- belerin kitabını yazarsa, cemiyet on- dan, az mı, istifade edecektir? Kür- süsünü bırakmış bir ilim adamı, şah- si çalışmaları da mı bırakmak zorun- dadır? Asla.. Birçok sahalar, hayır AKİS, 21 OCAK 1956