DÜNYADA OLUP BİTENLER Ancak evvelki hafta içinde Ürdün Devlet Şurasının aldığı bir karar memleketi tekrar karışıklığa atmış- ır. Son hadiseler "Ürdün Devlet Şurasının aldığı ka- rara göre Meclisin feshi Anayasa- ya a ykırıdır ve eski Meclis, olağan süresini tamamlayıncaya kadar, tes- ri organı olmaya devam edecektir. Bu karar üzerinde amme efkârı tek- rar galeyana gelmiş, siyasi teşekkül- ler umumi grev ilân etmiş ve tabir caizse, kabak bu sefer de Amerikan konsolosluğunun başında patlamış- tır. Eski Meclisin tekrar Bağdat Pak- tı lehinde bir kar: varmasından korkan Urdunlulerden müteşekkil bir güruh geçen haftanın başında, Ku- düs'ün Ürdün bölgesindeki Amerıkan Kosolosluğuna hücum etmiş ve konso- losluğu tahribe çalışmıştır. Bu arada pencereler ve kapılar kırılmış ve A- merikan bayrağı yırtılmak istenmiş- tir. Kudüsün İsrailliler elinde bulu- nan bölgesinden bildirildiğine göre, karışıklıklar sırasında on bir kişi öl- müş, otuz sekiz kişi de ağır surette yaralanmıştır. Duruma hâkim olamayan İbrahim Haşim hukumeti istıfa etmek zorun- da kalm al Hüseyin, gelen ha- berlerden anlaşıldıgına göre, yeni ka- bineyi rmak görevini Samir Ri- fai'ye vermiş bulunuyor. Samir Rifai, kabınesını geçen, haftanın ortalarına doğ maya muvaffak olmuştur. Yeni başbakan, iş başına geçer geç- mez ilk olarak Ürdün'ün hiçbir pakt çerçevesi içinde yer almıyacağını be- yan etmiş ve böylece, bir hamlede, galeyan halinde bulunan halk efkarı- na büyük bir tâvizde bulunmuştur. Ürdün şimdi bir çıkmaza gırmış bulunuyor. Son hâdiseler, bu mı leketin Bağdat Paktına katılmak ıs- temediğini açıkça gostermektedır İngiliz baskısı, bu k son Üü- mitleri da, ortadan sılmıştır Oysa ki, İngiltere, Orta ğu'daki durum ve geleceğini Bağdat Paktına bağlamış- tır ve Arap memleketlerini,bunların başında da Ürdün'ü bu pakt çerçeve- si içinde gormeyı şıddetle arzulamak- tadır. Ürdün, mik ve sosyal ba- kımdan Ingıltereye sıkı bağlarla bag- hdır, Ingıltere bu bağları kestiği gün Ürdün'ün durumu son derece güçleşir. Ingıltere, Ürdün'ü Bağdat Paktına girmeğe zorlamak için bu bağları kesmeğe kadar gidecek midir? Yok- sa Ürdün idarecileri İngilterenin bu bağları kesmemesini temin için, halk efkârını kırmak bahasına da olsa Bağdat Paktı devletleri arasına ka- tılmaya razı olacaklar mı? Bunlar cevaplandırılması şimdilik güç sual- lerdir. . , Ancak, gerek Ürdün gerek İngil- tere, bu konuda bir karara varmadan önce iyice düşünmek Zzorunda bulu- nuyorlar. Orta Doğunun bulanık ha- vası, böyle sularda balık avlamak is- teyen Rusya için en elverişli durumu yaratmak üzeredir. 18 Olmak veya Olmamak Ocak Fransız seçimlerinin en ente- resan taraflarından bir tanesi, "İsa'nın Arkadaşları ismi altında önce bir topluluk, sonra da parti hüviyetini iktisap eden bir teşekkü- lün iştirakiydi. "İsa'nın Arkadaş- ları" na göre kurtuluş yolu münha- sıran din köprüsünden, geçiyor, İn- cilin harfiyyen tatbikiyle Fransa- nın pek müteaddit meselelerı hallo- luveriyordu. Bunlar, hastaları sade- ce üfürükçüler tarafından tedavi et- tirecek, ilhamı ilâhiyi mılletvekılı adayının ağzına parti başkanı tara- fından fiilen üflettirecek kadar işi ileri götürmüşlerdi. Diğer enteresan bir müşahede de bütün seçim kampanyasının “Ba- range kanunu" denilen bir kanun etrafında geçmiş olmasıydı: Hü- cumlar ve — müdafaalar hep buna miiteveccihti, zira bu kanun "ser- best mektepler" denilen ve aslında 'kuvvetli dını tedrısat yapılan bazı Öğretim müesseselerine devlet yar- dımını tazammum ettırıyordu. Böy- lece, "laik mektep" ve "serbest mek- tep" kavgaları; Cezayirde alevlenen isyanı, biriken dış borçları, Fran- sız Komünist Partisinin bilhassa iş- çi muhitlerinde hayatı felce uğra- tan sistematik sabotaj hareketlerini bile unutturuyordu. Zira, mevzuba- his olan mesele, sadece basit bir öğ- retim işi değil, gelecek nesillerin bir atom enerjisi devrine yetişme şe- killeriydi. Nihayet bu seçimleri, şahsiyetiy- le damgalayan adamlar arasında hiç olmazsa Mendes-France kadar, Pierre Poujade'ı da zikretmek gere- kir : Saint-Cere denilen ufak bir kasabada kagıtçılık yaparken, kü- çük esnafa "reva görülen" ezici ver- gilere isyan eden bu genç ve oppor- tünist politikacı, çok geçmeden Fransa gibi nice demagog yetiştir- miş bir memlekette bile demagoji- sinin kudreti karşısında herkesi şa- şırttı. Askerlik müddetinin azaltıl- masından tutunuz da her nevi ver- ginin kaldırılmasına kadar iptidat sınıfların hoşuna gidebilecek ne ka- dar vaad varsa hepsini eden Pouja- de, buna mukabil, kendi listesinde mebus seçildikten sonra programı- na sadakatsizlik gösterecek arka- daşlarına ise bir tek şey vadediyor- du : Asılmak suretiyle ölüm! Meş- hur "İskat Hakkı" nı bile doğrusu fersah fersah geride bırakan daha mütekâmil bir tasarı!.. 2 Ocak 1956 tarihinde yapılan Fransız seçimlerinde "İsa'nın kadaşları" hiç mebusluk kazanama- dılar, buna mukabil "Poujadiste"ler 51 yer sağlıyarak kendilerinin bile beklemediği bir muvaffakiyete e- Paris - Son Dr. Erdoğan METO rıştıler' Zira demagoji, ne kadar ip- 1 olursa olsun, Fransada bile ha- lâ geçer akçedir! * İrtica ve Demagoji: İşte kütleleri, bilhassa cahil, bilhassa iktisaden geri ve ezik iseler, kabartan ve kay- natan tehlikeli mayalar.. Hakiki di- nin feragat ve ahlak istiyen düstur- anında, kara taassubun hayyileye çarpan fetvaları elbette ki daha müessir, daha makbul olur. Kısır kadının çıplak karnına dua yazan din mütegallibesinin zihniye- tiyle, "İsa'nın Arkadaşları" nın zih- niyeti arasında ne fark vardır? "İnkilap softaları" sozunu ne ya- zık ki "İsa'nın Arkadı 1” duy- mamışlardır.. Ya "Irtıca yoktur mürteci vardır!" gibi cazip bir for- mülden haberdar olsalardı muhak- kak ki seçim kampanyasında mu- vaffakiyetleri çok daha bariz olur- du.. Hele medeni kanundaki namus üzerine yemin yerine, teklife yelte- nilen "Kitaba el basma" usulü bul edilseydi adaletin tecellisi de mutlaka daha emin hale girecekti!.. Reisicumhur Celal Bayar, "Ata- türk Çocukları" nı çağırıp da Türki- yede din meselesini büyük bir ciddi- yetle görüşürken, irtica'nın mevcut olup olmadığı üzerinde değil de, din- de memleketimizin bünyesine uy- gun bir reformun nasıl yapılabile- ceği üzerinde durmuştu. Siyasi çe- kişmeler içersinde memleketin bu ana dâvası dokunulmamış olarak bakir durmakta! Bizim gibi hılafetı lağvedeli ve “sancak-ı şerifi" kapatıp ta müze- ye koyalı ancak 30 sen eçmiş; Avrupa camiasına katılıp katılma- ma hakkı hâlâ şiddetle ' tartışılan bir millet için kaybedilecek hiç za- man yoktur. "Kızıl Elma" hayalle- ri Sovyet emperyalizminin aman vermiyen merdanesi altında ezilmiş, bu hayalin son aşığı Enver Paşa'nın mezarının külleri bile savrulup git- miştir. Misak-ı Milli ve din refor- mu : İşte kurtuluş kapılarımız, iş- te nankör veya cahil ellerin kapa- mağa çalıştığı kapılar... Unutmayalım ki bu kapılara gi- den yol demagoji bataklığından geç- mez. Memleketin safdil ve masum evlâtlarım en hassas yerlerinden bir ahtapot gibi yakalayan demago_ıı, er veya geç, sahıplerını de yiyecek- tir, hattâ yemeğe başlamıştır bile.. Heyhat ki hayat kısa, yol uzun, za- man azdır. Son senelerde olduğu gi- bi gene bu batağa saplanıp kalır- sak, biz, "Atatürk Çocukları", Türk Inkılabının kafatasını elimize alıp, Hamlet gıbı, yaşlı gözlerle birbiri- mize soracağız : Olmak mı, Olma- mak mı ?"... AKİS, 21 OCAK 1956