İSVEÇ'TEN ALACAĞIMIZ DERSLER Stockholm - Ocak Hikaye zannediyorum oldukça es- kidir: İsveç parlamentosunun a- çılışı şerefine kralın her sene sara- yında verdiği kabul resmine bir A- merikalı gazeteci de davet edilmiş- tir. Amerikalı, aynı davette komü- nist milletvekillerinin de bulundu- ğunu %örerek hayretler içerisinde kalır. İsveç kral sarayında bunla- rın, hem de fraklar, nişanlar içeri- sinde, mevcudiyetleri pek de aklının alacağı şeylerden değildir. O sırada, bu milletvekillerinden bir tanesi A- merikalı gazeteciye elindeki sigara- sını söndürmesini ihtar etmez mi? Çünkü kralın sarayında yasaktır. Şaşkınlığı büsbütün artan Ameri- kalı, özür dıleyerek sigarasını bas- tırır. Ama işin başından beri aklını kurcalayan suali de sormayı ihmal etmez. Aldığı cevap kısa ve sarih- ir: o t biz Moskovanın değil, kralın komunıstlerıyız * Bu cevabın İsveç demokrasisi i- in bir kuvvet olduğunda şüphe yoktur.. Ancak İsveç, bugün dünya üzerinde seçkin bir mevkie, yüksek bir hayat standardına sahipse, bu- nun ön sebeplerini, İsveçin, demok- ratik müesseseleri evvelâ kurmak, sonra da hür ve muhafaza et- mekte gosterdıgı titizlikte arama- lıyız. İsveçin, feodal bir rejimden bugünkü ileri cemiyet haline sürat- le geçişindeki küçük "sır”, insanın temel haklarına, beşer haysiyetini sağlı yan cemıyet türelerine saygı gosteren bir mekanizmanın daima iş başında olmasıdır. Bunun ele- manları, temsilcileri degışebılır, fa- kat yarım asırdır ruhu değişmemiş- tir. ü bu ruhun tabii bekçileri, kontrol cıhazları daima ayaktadır. Umumi efkâr uyanıktır; herkes ce- miyet menfaatinin nerede oldugun müdriktir. Uzun ve sabırlı bir eği- tim sistemi ile kontrol 'cihazlarını mumi efkâr temsilcilerini sus- turacak veya köle edecek macerape- rest politikacıların yaşamalarına imkan olmayan bir siyasi iklim ya- ratılmıştır. Bunun içindir ki, önce kalkınma sonra hürriyet teranesi, İsveçte revaç bulmamıştır. Hele bu teraneyi destekliyen başyazarlar, büyük gazeteler, hocalar İsveçin uf- kundan dahi geçmemiştir. Evet, her memleketın, her rejimin tanıdıgı de- oglar, şarlatanlar ve cemiyet hokkahazları elbet bu kuzey diyar- larında da türemiştir. Fakat hiçbi- risi kürsü, kuvvet ve söz sahibi ola- mamış, hele memleketin kaderinde faal rol alamamıştır. Cemiyet bun- ları çabuk temizleyip saf harici etmiştir. Bu asrın başında, İsveç geniş bir eğitim ve sanayileşme ha- reketine geçtiği zaman, bütün re- formların başarılması için idareci- AKİS, 21 OCAK 1956 ler 'tek şart" bılıyorlardı Kütleye h, bol sıfattı nutuklardan ziyade ba- na ihtiyaç vardı * Bundan otuz beş sene evvel İsveç- te bir ad — Isveçte herkes aynı derecede "fakir" olduğu , Zaman vazifemiz sona erecektir..." demişti. Bu adam halen İsveçin ıktıdar partisi. Sos- yal—demokratların ikinci lideri Gus- tav Möller'dir. Möller, uzun seneler İçişleri Bakanlığı, Çalışma Bakan- lığı yapmıştır. Herkesin ayni dere- cede fakir olmasından murad edilen şey büyük servet sahiplerinin, top- rak ve sanayi feodalitelerinin dağı- tılması, milli servetin herkese aynı derecede taksimi idi. İsveç bu programım kısa za- manda tahakkuk ettirdi. İsveçte sosyalizmin başarısını etüd edenler, komünizmle kesin mücadelenin a- nahtarını bulacaklardır. Komünizm hiç bir memlekette İskandinav ille- rinde, hele İsveçte olduğu kadar he- zimete uğramamıştır. İsveçte Sos- yalist Parti, tam yirmi dört sene- denberi - 1932 den itibaren - ikti- dardadır. Başarısına bakılacak 0- lursa daha uzun müddet de işbaşın- da kalacaktır. Isveç liderleri komü- nizmi altetmek için en müessir ça- renın, sosyal adaleti kurmak oldu- ğunu bilmektedirler. İsveçte sembo- lik de olsa Komünist Partisi ve ko- münistler mevcuttur. Fakat bunlar İsveçlilerin önüne sırası geldiğinde - veya icabında her türlü suçu ve ayıbı örtmek için bir paravana gıbı kullanılmamaktadır. Yangınlar, ci- nayetler, teşkilâtlı yağmacılık bu paravananın arkasına gizlenmemek- tedir. Mahkemeler, adalet ve haki- kat bu kâbusun gerisine çekilme- mektedir. İsveçte hayat standar- dından da yüksek olan cemiyet hay- siyeti, beşer şuurudur. * tarihinde 1898 senesi bir noktasıdır. O yıl, İşçi Bir- lıklerı Konfederasyonu kurulmuştu. Yirmi yıl sonra ücretler iki misli artmıştı. Otuz altı yıl sonra işçiler ve birlikler sermayeye katılmağa başladılar. Kırk yıl sonra İsveçte sosyalizm, kapıtalızm ile bagdaşma- ya muvaffak olm re- formları, sosyal hızmetler, sağlık ve çalışma sigortaları, oynak ölçülü ücretler politikası, kredilerin kont- rolü; İsveçte, hem yukarıdan aşağı, hem aşağıdan yukarı bir içtimai denge yaratmayı sağladı. Bugün artık İsveçte kimse, hele çalışıyor- sa, hastalıktan, sakatlıktan bir kâ- bus gibi yılmaz. İşsizlik, eğitimden veya ilerleme imkânlarından mah- rum kalma, maddi ve manevi sefa- Isveçın dön Aydemir BALKAN let bahis konusu olamaz. Hele gelir ve vergi adaleti örnek bir şekle varmıştır. Misaller verelim: Senede kazancı yüzbin Kronu geçenler 6 60-65 vergı verirler. İşçi ve ame- le ücretleri ayda 700 Krondan aşagı olamaz. Kazan hadleri ise iş hac- mine göre adilâne bir şekilde tesbit edilmiştir. Mutavassıtlar ve her türlü içtimai parazitler müstahsil ve müstehlik arasından kaldırılmış- tır. İdareciler, yüksek — memurlar bakanlar dahi gayet az bir ücretle iktifa etmek zorundadırlar. Bizdeki gibi bir hademeye nazaran elli misli maaş alan milletvekilleri İsveç mil- letinin içinden çıkmaz. İsveç parla- mento üyelerinin maaşlarının mik- tarı - ayda 900 Kron - belki hala bazılarımıza gülünç gelebilir. E- mektar bir İsçi veya bir ustabaşı kolaylıkla bu parayı kazanabilir. Kütleye inmek, cemiyeti gayri memnunlardan temızlemek sosyal adaleti sağlamak, tehlikeli yıkıntı- ları önlemek bu metodlarla olar. Yoksa bizdeki gibi "kopuk milyo- nerler" türetmeklŞ değil.. Bromma, Stockholm'un kuzey batı banliyösüdür. hattı göl- lerden, Saltığın ince gırıntılerınden atlıyarak Alvik'in kayalık çamlık- larına dalar. Geçen hafta Forlag Tiden'in neşriyat müdürü — Alfo Gidlund ile Bromma'ya metroyla dönüyorduk. Dostum ilerde oturan orta yaşlı gözlüklü bir zatı işaret <«M: — Tanıdınız mı?" — Hayır, dedim, kim?" "— Başbakan Erlander!.." #Lj n "— Evine ekseriya metroyla dö- ner.." Kış güneşi Stockholm'un ufkun- da tatlı bir kızıllıkla batıyordu. Bu mevsimde güneşin ömrü ancak bir kaç saattir. Bır cumartesi öğleden sonrasıydı. r yer buz içindeydi. Nehirler ve göller bembeyaz, alaca karanlıkta uzanıyorlardı. İsveçlile- rin muhtemelen bir çoğu, başbakan- ları ile aynı metroda seyahat ettik- lerinin farkında değillerdi. Başbakan Erlander'i ya kimse tanımıyordu veya tanıyıp ta aldır- mıyol ardı. radan banları başka bir İs- veçli ahbabıma Stockholm radyo- sundan Dr. arath a anlattım. Na- rath, çok neşelı, nüktedan fakat iyi müşahit "e lbet Isveçlıler başbakanla- rını tanımazlar, dedi, bu kadar se- edir kendisinden bir şikâyetleri yok ki. Hem, dalagından zoru olma- yan, safra kesesi ağrımayan bir a- dam da banların ne isimlerini, ne de yerini bilmez, öyle değil mi?" Hâlâ duşuııuyorum, hakikaten de öyle değil m l1