RADYO İşler bu kadarla kalsa gene iyiy- di. Fakat hatalar, radyoevinde baş- gösteren karışıklık devam ediyordu, gittikçe de şiddetleniyordu. Spiker — buhranı Spikerler — odasında Deniz Serez se- sinin bütün gücü ile bağırıyordu: "Madem ki arkadaşlar arasında an- layış yoktur, madem ki işler sıkışın- ca ve eleman yokluğu kendisini his- settirince biri diğerinin yerini dol- durmaktan çekinmektedir. — Öyleyse istifa edehm çekılelım herkes bildi- ğini yapsı Kimse bu sözlere cevap vermiyor- du. Herkes sadece dinliyordu. Deniz Serez meselede haklı idi ve hadiseyi herkes biliyordu. Radyoevi son gün- lerde spiker buhranı çekiyordu. Mu- kaddes Gözaydın bir doktorla evlen- miş, iznini almıştı. Nadide Ülker is- mindeki spiker seyahate çıkmıştı. De- niz Serez bir müddet hasta yatmıştı. Bu durum karşısında spikerleri ayarlayan Naci Serez şaşırmıştı. El- de eleman yoktu. Başka bir yol tut- mak zorunda kaldı, diskotek şefi Ne- vin Uluçam'ı ve program müdürlü- ğündeki bir memuru spikerliğe çı- karmıştı Bu arada elde mevcut di- ğer spikerlerden de faydalanmak ci- hetine gitmişti. Başspiker Can Okan'ı ve Kemal Kaltıoğlu'nu servise çıkar- mıştı. Yani, programları anons et- mek vazifesini onlara da vermişti. Bu normal bir hareketti. Halbuki Can Okan'ın Naci Serez ile arası pek o kadar iyi değildi, geçimsizlik var- dı. Can Okan şiddetle itiraz etti ve kendisinin ajanslardan başka hiç bir servise gırmıyecegını kati olarak söyledi, Naci Serez ize aksi kanaatte bulundu ve işlerin doğru yolda yürü- yebilmesi için bu tarz çalışmanın za- ruri olduğunu bildirdi. Can Okan hiddetle, Müdür Veki- li iskender Ege'nin yanma gitti ve durumu anlattı. İskender Ege, Naci Serez'den spikerlerin çalışma prog- ramını düzeltmesini istedi, fakat red cevabı aldı. nun üzerine oturdu Can Okan ile birlikte spıkerlerın ça- lışma programını tesbit e Halbuki, bir radyo mudur vekili- nin buna hakkı yoktu. Bir program müdürü olarak vazife görmesi lâzım gelen Naci Serez'e sadece spikerlerin çalışma programı vazifesi verilmiş- ti. Bu çalışmayı da bugüne kadar Naci Serez başarı ile yapmıştı. İsrar etmesinde bir mâna aramak lâzım gelirdi, ona rağmen yeni bir çalış- ma programı hazırlamak müdür ve- kilinin vazifesi olmamalı idi. Bu karışıklık neticede bazı uzlaş- tırıcı ve susturucu unsurların faali- yeti ile yatıştırıldı ve radyo gene spi- ker buhranı içinde kıvrandı, durdu. Diğer — meseleler TI u işler olup biterken, Ankara rad- yosunun kuvvetli bazı ses sanat- karları idareye karşı kafa tutmak yolunu seçmişlerdi. Behiye Aksoy on beş gün izin almış, bir turneye çık- mış, iznini —geçirmiş ve telgraflara rağmen geri dönmemişti. —Halbuki Behiye Aksoy'un bu hareketi radyo- nun talimatnamesine aykırı idi. Bunu başka bir hadise takip etmiş, Sevim Tan İzmir'de Fuar zamanı bir gazi- no ile anlaşmış ve orada çalışmak ü- zere gideceğini bildirmişti. Bu hare- ket de mevcut talimatnameye aykırı idi. İdare bu hareketlere karşı pasif kalmak zorunda idi. Çünkü, Nevin Dcmirdöven ve — Muzaffer Akgün'ün istifalarından sonra elde sanatkâr kalmamıştı. İzni geçirdiği halde An- karaya dönmeyen Behiye Aksoy a- leyhinde idare hiç bir takibat yapa- mamıştı. Sevim Tan'ın bu hareketi- ni karşılıyacak hiç bir icraata giri- şememişti, — girişemezdi Vakıa mevcut talimatname haksız idi, sa- natkâr aleyhine hükümleri ihtiva e- diyordu. Fakat degıştırılmemesınde İsrar edilen bir talimatnamenin mer'i kaldığı müddet içinde tam mânasiyle Muzaffer İlkar Efendim!.. tatbik edilmesi lâzım gelmez mi idi? Tatbik edilmesi bugünkü şartlar ile imkânsız ise, degıştırılmesıne çalış- ması luzumlu değil midir? Radyo i- daresi bu fasit daırelerının bu şekil bir garip anlayışın ıçınde kaldığı müddetçe iyi yolda, normal anlayış içinde çalışması imkânı bulunamazdı. Yukarıdaki — misaller ve hadiseler göstermektedir ki, radyoevi son ay- lar içinde büyük bir keşmekeşin içi- ne atılmıştır. Mesuliyetleri tam ve hissesine düşen büyüklükte kabul et- mek lâzım gelirken, bunun tamamiy- le aksi yapılmaktadır. Müdür vekili vazifesine belki de dört elle sarılmış- tır, fakat durum odur ki, işlerin yü- rütülmesinde ilk plânda insan olarak görülmüyor. Bilâkis daha gerilere i- tiliyor, bazı üçüncü adamlar vardır ki, onlar programlarda da, şahıslar- da da müessir oluyorlar. Bugün rad- yo programlarının tanziminde mesul olanların daha ziyade hissi hareket ederek program tertip ettiklerinden kimsenin şüphesi yoktur. Suphi Ziya ve Ruşen Kam prog- ramlarda istedikleri şekli kabul etti- rirlerken, müdür vekili bir işte tam selâhiyetli kimsenin yaptıklarını boz- makla meşgul oluyor. Bu, hiç bir za- man radyoda bir düzen yaratmaz, bi- lâkis idareci Şşahıslar arasında bir keşmekeşin başlamasına, alevlenme- sine ve bugünkü halin ortaya çıkma- sına sebebiyet verir. Nitekim bugün- kü radyo idaresi ne tarz bir idaredir hiç bilinemez. Eski günlerde, eski radyo müdürünün zamanında hiç de- ğilse zaman zaman bir dısıplm hissi hareketlerden tecerrüt vaki i hakkak ki bu, bir takım garıp icraa- tın ortaya çıkmasına sebep oluyordu, işler bir zaptı rapta bağlanmağa yol açabiliyordu. Şimdi bu imkândan da mahrum bulunuyor. Ayrıca sanatkârlar arasında da idareye karşı durmak gibi bir hal vardır. Bu da müessesenin normal ça- lışmasına mani olacaktır. Çünkü, sa- natkârın idareye bağlı olması lâzım gelirken, tamamiyle aksi yol tutul- muş, idare sanatkâra bağlı olmak ve öylece kalmak zorunda bırakılmıştır. Bu hale getirilişte de idarenin hesap- sız hareketının mesuliyeti vardır. Radyo, bir devlet müessesesidir, o türlü ıdare edilmek lâzım gelir kı, hem sanatkâr kaprisini, arzusunu te- min etmek lâzımdır, hem de işlerin normal bir safhada yürümesini ayar- lamak şarttır. Bu tarz çalışmanın faydalı olmadı- ğı aşikârdır, nitekim bu yollara dö- külmeden önce, radyodan istifa ede- ne, çekilene ve kafa tutarcasına bil- dıgını okuyana pek rastlanmıyordu. Bugun ise, artık önüne geçilmez bir çığ gibi, sanatkârının da, idarede me- sul mevkii almış bir kimsenin hare- ket tarzı mevcut nizamlara, imkân- lara aykırı hareket etmekle başlıyor. Şimdiden hesap açtırınız Her (150) Liraya bir kur'a AKİS, 30 TEMMUZ 1955