ULAŞTIRMA İdare Karşılıksız zam Ogün — şehirler arasının şikâyet bü- rosuna yapılan müracaatların sa- yısını bilmiyordu. Fakat şuna emindi sabahın erken saatinden itibaren şehırler arasını arayan bir kimsenin mevcut durumu gördükten sonra, şi- kâyet bürosuna telefonu açmaması imkânsızdı. Sinirleri ne kadar çelik yapılı olursa olsun, şehirler arasında- ki durumu gordukten sonra, sınırlen— memesine, kızmamasına imkân ih- timal yoktu Şikâyet burosuna tele— fonu açtı: "— Uzun zamandan beri 92 nu- marayı arıyorum. Uzun uzun sinyal çaldıktan sonra bir hanımefendi ce- vap veriyor. Bir buçuk saatten beri İstanbul ile goruşemedıgımı söylüyo- rum, bir dakika bekleyiniz cevabını alıyorum bekliyorum. Bır dakika, iki dakika, üç dakika... Ne bir ses, ne de bir nefes. Kapatıp tekrar açıyorum, bu defa meşgul işaretini alıyorum. 92 müracaat merkezini kapayıp, 03 ü çe- viriyorum. Durumu anlatıyorum. 92 ye müracaat edin diyorlar. 92 nin du- rumunu etrafı ile izah ediyorum, öy- leyse bir dakika diyorlar. Bir dakıka İki dakika, üç dakika... Oradan da ne bir ses, ne de bir nefes.. Ve nihayet SİZE ... Şikâyetleri tespit ve tahkik eden dinliyor ve gene o hanımefendi bir dakika" inliyor, dedıkten sonra, bir intizar devresi başlıyordu. Yalnız bu beklemenin diğerlerinden bir far- ki vardı. Arada bir şıkayet şubesi şefi telefonu acıyor, "araştırıyoruz efendim" deyip, tekrar kapıyordu. Bütün araştırma, soruşturma, şikâ- yet memurunun veya şefinin şu iti- rafı ile kapanıyordu: Yazdırma biletinizi bir türlü bulamıyoruz arkadaş nereye koymuş, bilemiyor. Araştırıyoruz." Yeniden numarayı yazdırmak zo- runda kalmıyordu. Ve nihayet bu gü- rültü içinde İstanbul ile konuşmak imkânı hasıl olabiliyordu. Durumun — içyüzü Hakikaten durum feci idi. Şehırler arasının çalışma tarzı bugün durumu ile hiç kimse tarafından tak— dir ile. karşılanamazdı. Bilâkis her gün yapılan şikâyetler dikkate alına- cak olursa, P.T.T. idaresinin bu on saftaki şubesı için "müsbet re recek pek az vatandaş çıkabilirdi. Bu müsbet reyin pek çoğu da milletve- killeri, bakanlar tarafından verilece- ğinde kimsenin şüphesi olamazdı Şehirler arasının yükünü hafiflet- mek için, bir müddet evvel çalışma merkezini 1kıye ayırmak yoluna gi- dilmişti. 03 e numarayı yazdırmak gerekiyordu. İstediğiniz yerle konuş- ma imkânınızın, daha doğrusu aki- betinin ne oldugunu öğrenmek isti- yorsanız, 92 ye müracaat etmek zo- runda idiniz. Fakat işler bu durumu ile bir iyiliğe, bir İslaha gitmiş de- P.T.T. binasının görünüşü idare değil, sinir törpüsü ğildi. 92 yi, burada çalışan insanları daha fazla bir disipline tâbi tutmak ıcap ediyordu. Dakikalarca, 92 nin evap — vermesini beklıyebılırdınız Bekliyoruz da.. Niçin bu kadar geç cevap verildiğini sorduğumuz zaman a bazen sert, bazen de çok aksi bir cevabın kulaklarımızın içini doldur- duğunu biliyorduk. Meselâ böyle hal- lerde o "hanımefendı gayet kesin bir ifade ile "ne yapalım, bin kışı 1le uğ- raşıp, bin kişiye cevap veriyoruz" di- ye kestirip atmak istiyordu. Yorgun- luk, şikâyet şefliğince de bir gerekçe olarak öne sürülebiliyordu. Halbuki, şehirler arasında bir kaç ekip vardı, bir kaç gurup halinde çalışma yapı- lıyordu. Yorgunluk sadece muayyen saat çalışmaya tâbi idi. Aksi olsa bile, bö yle bir işin yorgunluk tevlit edece- ğini evvelden hesaplayıp o "hanıme- fendi" lerin ışı kabul etmemeleri ge- rekirdi. mühimi amme 1lâfı ile çalışmaya gırışmış bir müessesede vatandaşa bu şekil muamele yapıl- masının doğru olmayacağını hepsinin, herkesin bilmesi, öğrenmesi lâzım ge- lirdi. Bu sırada zam Daha telefon idaresi ile bu müca- delesini tamamlamamış, bu sinir bozukluğundan kurtulamamış o va- tandaş, ertesi günü sabah gazeteleri- ne bir göz attığı zaman, kızmasın da ne yapsındı. Kocaman harflerle ga- zeteler, P.T.T. nin bütün şubelerine, hattâ ulaştırmanın bütün-vasıtaları- na zam yapıldığını yazıyordu. O va- tandaş hiç şüphe yok ki, hizmetinde gördüğü müessesenin hizmetinin a- ğırlığınca para ödemekten - istenilin- ce fazlasiyle - çekinmezdi. Fakat, du- rum bu değildi. Olanlar ise, - hızm t- kelimesinin en son basamagında bu- lunuyordu, şehirler arası ile her an teması olan kimseler için hattâ du- rum bir ızdırap kaynağı idi. Zam, zam... İyi kullanılabilen, rahatça fay- dalanılan vasıtalara zam.. Maddi ba- kımdan belki o vatandaşı fazla ka- yıba uğramadığı noktasında tatmin edebilirdiniz, belki de o zammı mec- bur kılan sebepleri inanılmıyacak da olsa - kabul ettirebilirdiniz. Posta işleri Sanılmasın — ki, sadece şehirler ara- sında bu hâl mevcuttur. Hayır! Her memlekette olduğu gibi, Türkiyede de bazı servisler ihdas e- dilmiş, mektupların daha çabuk git- melerini temin edecek usuller konul- muştur. Ve bilinen bir hakikattir ki, çabukluğu temin etmek için, vatan- daştan fazla ücret talep edilmektedir. Öyle hâdiselere şahid olunulmakta- dır ki, İstanbul'dan atılan bir taah- hütlü mektup, uçağa rağmen yirmi bir. günde bir yere gidebilmiştir. Özel ulak ile atılan bir mektubun bir gün sonra değil, iki gün sonra ele geçtiği herkes tarafından kolayca bilinen bir hâldir. Halbuki, ücretini fazla aldığı- mız o mektupları zamanında ve mev- cut imkânların en serisi ile gönder- mek şarttır. Haftalar sonrası ele ge- çen mektuplardan bahseden gazete AKİS, 30 TEMMUZ 1955