yat pahası bir zamandan beri alıp yürümüş ve fakat ücretleri bu gidişe ayak uyduramamıştı. Kendilerine iş veren müteahhitten memnun değil- lerdi, ilk iş olarak bunun oradan çe- kilmesini istiyorlardı. İzmir liman iş- çileri bugün ikinci defadır 1steklerın1 kabul ettirmiş ve bu çok mühim prob- lem üzerinde yeniden düşünmek vesi- lesini yaratmış bulunuyorlar. Bu ve- sile ile Türkiye sosyal siyaset tari- hinde müstesna bir yer alacaklarını söylemek mübalâğa etmek olmıya- caktır. Bugün işçiler kendileri ile Denizcilik Bankası arasındaki muta- vassıtı bertaraf etmişler ve doğrudan doğruya banka hesabına çalışmaya başlamışlardır. Grev neticesinde üc- retlerinde bir artma meydana gelip gelmediğini bilmiyoruz. Çünkü gaze- telerden öğrendiğimize göre, grevin başlıca saiki her şeyden evvel işçile- rin emrinde çalışmak istemedikleri müteahhidin aradan çıkarılması idi. Bunun altında asıl saikin ücretlerin yükseltilmesi isteği olduğu muhak- kaktır. Hareket ilk noktada tam mâ- nası ile muvaffak olmuştur denile- bilir. İşçiler bu defa her hangi bir takibata da maruz , kalmamışlardır. İşte işin tam bu noktasında üzerinde durulması gereken iki mesele karşı- sında kalıyoruz: Bir defa işçilerin iş şartları ve ücret seviyeleri o kadar düşük olmalı ve istismar edıldıkle— rine dair kanaatleri o derece kuvvet- li bulunmalı ki, henüz geçen seneki rev macerasının müsebbibleri diye bazı kimselerin muhakemeleri devam ettiği bir sırada bu türlü rizikolu bir fiile atılmaktan — çekinmemişlerdir. Burada önemle İşaret edilmesi lâzım gelen bir husus da sendikacılığın biz- de grevleri takviye edebilecek bir du- rumdan henüz çok uzak olduğudur. Buna ragmen kanunun yasaklama- sına rağmen grev yapılmaktadır. Bu kadar rizikolu bir teşebbüse girişm nin sebebini izah, bazı bilgilerin ışıgı altında zor olmamaktadır. h yet muhabirinin bildirdiğine gore greve katılan işçilerden bazıları bu- günkü şartlar içinde karılarından bo- -andıklarını ve çocuk yapmamak için karılarından uzak bulunduklarını bil- dirmişlerdir.. Bundan başka şu da söylenebilir ki bu insanların çalış- makla —elde edecekleri hayat şartları ile çalışmadan hapishanede içinde bu- lunacakları şartlar mukayese edildi- ğinde arada belki de büyük bir fark görülmiyecektir Hükümetin — tutumu dolayısiyle karşılaştığımız i- kinci mesele de hükümetin davra- . Hükümet Çalışma Bakanının ağzından bu bir günlük iş terkini grev telâkki etmediğini ilân etmiştir. Halbuki, hadise bütün unsurları ile tam bir grev mahiyetindedir. Bir ta- kım istekleri temin etmek için iş toplu olarak bırakılmış, bu istekler- den bir kısmının kabulünü tazammun eden bir anlaşma ile nihayet bulmuş- tur. Grevin grev sayılabılmesı için de- vam müddetinin şu veya bu 'kadar o- AKİS, 30 TEMMUZ 1955 lacağı hakkında bir kaide veya Ölçü mevcut bulunmadığı gibi ilimde ve tatbikatta adı belli olan bir hadisenin resmi dahi olsa bir beyanla başka bir kılıkta gösterilmesi kabil — değildir. Hükümetin bu davranışını memleket- te grev istemediği ve grev hak ve hürriyetinin bizde de vücuda getiril- mesi kabil değildir. Hükümetin bu davranışını memlekette grev görmek istemediği ve grev hak ve hürriyeti- nin bizde de vücuda getirilmesi yo- lunda bir temayüle sahip olmadığı seklinde tefsir edebiliriz. Grevin yu- karıda kısaca temas ettiğimiz fayda- ları haiz olması bir tarafa, Demokrat Parti muhalefet yıllarında grev hak- kının başlıca müdafiliğini yapmıştı. Parti iktidara geldikten sonra kuru- lan ilk hükümetin beyannamesinde de grev hakkının tanınacağı beyan e- dilmekte idi. Bugün memleket ayni memleket, insanlar ayni insanlar, şartlar ayni şartlar olduğu ve hattâ iş hayatının o gün bu tarafa bir miktar daha gelışmış olacağı kabul edilebileceği halde iş başındaki parti ahiste müsbet bir vaziyet almaya arzulu görünmemek- tedir. Halbuki geçici ve günlük ted- birlerin meselenin hallinde — müessir olamadıkları temadi eden hadiseler- le ortaya çıkmaktadır. Memleketimi- zi ulaşmıya çalıştığımız medeni â- lemden uzaklaştıran grev hakkını ta- nımama meselesi üzerinde ciddi su- rette kafa yormanın ve bunu müsbet bir neticeye bağlamanın günü artık gelmiş olmalıdır. Kalkınma Fedakârlığın derecesi Fedakârlık — kelimesi, bu fiilde bu- kimse veya kimselerini ya- pabilecekleri ve yapmak istedikleri İKTİSADİ VE MALİ SAHADA her hangi bir şeyden, kendi istekle- riyle vaz geçmelerini ifade eder. Ta- bii yapmak istemedikleri ve yapmak mecburiyetinde bulunmadıkları bir 1- şi yapmalarındaki vaziyet de aynidir. Demek ki fedakârlıkta esas olan fert- lerin bir şeyi kendi istekleriyle yap- maları veya yapmamalarıdır. Yani fe- dakârlık ahlâki bır esasa dayanmalı e otonom - kendi kendine vazedilen - malıdır. Zorakilik vasfı ile fedakâr- lık fiili birleşemez. Bu sözleri söyle- mekten maksadımız fedakârlık keli- meşinin mâna ve mahiyeti hakkında bir spekülasyon yapmak değildir. Sa- dece bugün Türk müstehlikinin içinde bulunduğu vaziyeti nasıl isimlendir- memiz lazım geldiğini araştırmak is- tiyoruz. Bildiğimiz gibi bütün vatan- daşlar fedakârlığa davet edilmekte, ve fakat davete ister icabet etsin, is- terse etmesin kemerini sıkmaya mec- bur vaziyette bulunmaktadır. kemerleri biraz daha sıkma hareke- tine milletçe hep bir arada seve seve katlanırsak fedakârlıktan bahsedile- bilir. Aksi halde muhakkak ki ha- yır... Vaziyete başka bir isim bul- mak icap eder. Fedakârlığa davetteki esbabı mu- cibe kalkınmadır. Kalkınma, feda- kârlık v.s. netice itibariyle bir tek noktaya müteveccihtir; iktisadi is- tikrara ulaşmak ve memleketteki re- fah seviyesini yükseltmek. Ye tabii refahtaki artışın demokratik pren- siplerin icaplarına uygun olarak, en âdil şekilde 1nkısam1n1 temin etmek. Bundan başka bir sebep aramanın yersiz ve boş olduğunu söylemek da- hi fazla Kalkınmanın fedakarlık icap et- nakaşaları eski sayılarımızdan birin- de hülâsa etmeye çalışmıştık. Burada Kalkınmak içirr lzullanılmıyâcz;k malzeme. Asıl mesele: döviz yokluğu.