DÜNYADA OLUP BİTENLER meye başlamıştı Kalabalığın ehnde, üzerinde yazı bulunan levhalar vardı. Bağırıyorlar, çağırıyorlar, şarkılar söylüyorlardı. İzciler kırmızı fularlar takmışlardı. Jimnastikçiler beyazlar giyinmişlerdi. Futbolcular, basketbol- cular, bisikletçiler hep spor kıyafe- tindeydiler. Tunusun muhtelif köşe- lerinden heyetler gelmış ve onlar da yerlerini almışları Halk iki sıra halinde duruyor, on- ların önünde kollarında bandlar bu- lunan Vazifeliler bekleşiyordu. Hopar- lörlü otomobiller dolaşıyor, halkı sü- una ve nizam: t ediyordu. İşin asıl şaşılacak tarafı halk da bu ih- tarlara riayet ediyordu. Fransızlar pek ortada gözükmüyorlardı. Gerçi köşeleri makineli tüfekli askerler tutmuşlar, sıkı emniyet tertibatı a- lınmıştı ama, belli olmuyorlardı. İn- tizamı temin eden, Tunusun istiklali için çalışan en dın ik parti, Yeni Düstur partisinin mensuplarıydı. Sür- günde buluna- liderleri Habib Bur giba o gün vatana dönüyordu. Fran- sızlarla, istiklal yolunda bir adım sa- yılacak andlaşma ertesi gün Pariste imzalanacaktı. Surgundekı lideri taşıyan d'Alger" gemisi göründüğü sanki kıyamet koptu. Geminin etra- fını yüzlerce balıkçı kayığı sarmıştı ve kayıklar Tunus bayraklariyle do- nanmıştı. Habib Burgiba, elinde dür- "Ville bün, 'güvertede duru, e bey: mendılım sallıyarak halkı'selamlıyor- du. ında üç Tunus bakanı vardı. Saat onda "Ville d'Alger" rıhtıma yanaşınca, bando Tunus milli marşını şaldı. Halk. birbirini yiyor, gemiye çıkmaya çalışıyordu. Tunus, beyinin büyük oğlu Prens Şadli, Başbakan Tahar ben ar, bakanlar güverte- e çıkmışlar, Burgibaya hoş geldiniz demışlerdı Sürgün lider vatanının toprağına ayagını basmıştı ki der- hal omuzlar üzerine alındı. Halk ku- Ş Yeni Desturun rengi olan kırmızı bir fular takılmış olan Burgıba kürsüye geldi. Hep beraber partinin marşı söylenildi. Ondan sonra, sesler kesil- di, Burgiba kısa bir konuşma yaptı. Bugün, diyordu, kalbimiz se- vinçle doludur İstiklâlimize — doğru büyük bir adım atmış bulunuyoruz. Tunus devletini tahakkuk ettirdik. E ğer bazı tavizler verdik: un! bebı Fransızların yardımıyle modem bir devlet kurma azmimizdir. Alkışlar iskeleyi mletıyordu Ha- bib Burgiba ve refakatindekiler Be- yın sarayına doğru ilerlediler. Hü- ümdar, milli kahramanı kabul ede- cektı Yollarda halk görülmemiş te- zahurat yapıyor, Burgıbayı sevgıyle ordu. Milk Beyin sarayından, ancak kadın kılıgına gi- rerek çıkmak ve evine dönmek imkâ- nını bulacaktı. Sanki Tunus yerinden oynamıştı. Bir millet, istiklâline ka- vuşuyordu. Paristeki kucaklaşma İki gün sonra, Pariste Başbakanlık binasının bir salonunda Fransa - Tunus andlaşması Fransız Başbakanı Edgar Faure ile Tunus Başbakanı Tahir ben Amar tarafından imzala- nıyor ve merasimi muteakıp iki dev- let adamı kucaklaşıyordu. Bu andlaş- maya göre Fransızlar Tunusun dış politikası ve savunması üzerindeki haklarını muhafaza ediyorlardı ama, iç işlerinde vazifeler sadece'Tunuslu- lara devrediliyordu. Tunus devletinin selâhiyetleri arttırılıyordu. Hükümet daha serbestçe hareket edebilecekti. Fransızlar çekilmiyorlardı; ancak unus bir müstemleke olmaktan çı- kıyordu. Bunun tam istiklâle doğru bir adım olduğunda zerrece şüphe Habib Burgiba Yurda dönen kahraman yoktu. Tunuslular bu neticeyi Yeni Desturun idaresinde kanları ve can- ları pahasına giriştikleri bir müca- dele sonunda kazanmışlardı. Sene- lerden beri Fransızlara bu topraklar üzerinde rahat ve huzur vermemişler, bombalar atmışlar, suikastlar tertıp— lemişler, sabotajlar yapmışlar, el aman dedirtmişlerdi. Fransızlar evve- lâ zecri tedbirlere başvurmuşlar, Ye- ni Desturun liderlerini sürüp hapset- mişler, askert birlikler göndermişler, fakat bunların hiç biri para etmemiş- ti. Bilâkis vaziyet gun geçtikçe daha fena oluyordu. İşte bunun üzerinedir i Edgar Faure, Tunus devlet adam- lariyle yapılmakta olan müzakerelere başka bir şekil vermişti. Biliyordu ki devlet adamları kendi yanından çı- kar çıkmaz gidip Burgibayı buluyor ve ondan talimat alıyorlardı. O hal- de, yapılacak olan, Burgiba ile doğ- rudan doğruya temasa geçmekti. An- laşılıyordu ki Tunusun hakiki hâki- mi Habib Burgibadır. Edgar Faure da öyle yaptı. iki politikacı konuştu- lar ve uyuştular. Işte, andlaşma ve Tunusun istiklâli ıçın ilk adım o an- laşmanın eseridir. Şimdi Tunus, sü- künete kavuşmuştur Ya komşular? rTunus sükunete kavuşmuştur ama e Cezayir kaynamağa devam etmekte, suikastlar, sabotajlar bırbı- rini takip etmektedir. Fas, aşağı yu- karı Tunusa yakın bir statüye sahip- ti. Fakat Fransızlar Cezayiri Fransa- nın bir parçası telâkki ediyor ve o- nun üzerinde konuşmak istemiyorlar- dı. Ancak unutuyorlardı ki bir top- rak parçasına “"burası Fransa'da" demekle orası Fransız olmaz ve Ce- zayirliler Fransızlığı kabul etmez. itekim, senelerden beri sakin kalan Cezayirde de son zamanlarda ayak- lanmalar o hali almıştı ki Fransa Nato'ya bağlı birliklerinden bilini çe- kip Cezayire getirmek ve mevcudi- yetini öylece muhafaza etmek mec- buriyetinde kalmıştı. Tabii bunun si- yasi bir de gayesi vardı. Cezayir top- rakları NATO andlaşması hududu i- çindeydi. Fransızlar Cezayirin Ceza- yirlilere karşı müdafaasını bile NATO çerçevesinde gördüklerini ve o bölge hakkında bir taviz vermiyeceklerini belli etmek istiyorlardı. Ancak, Fran- sanın en ciddi gazetesi Le Monde' da ifade ettiği gibi meselâ Balkan milletleri Osmanlı hakimiyetinden sıyrılmaya çalışırken milletlerin hak- larından bahseden Fran: kimiyetinden kurtulmak için mücade- le ederken o hakkı ağzına bile alması sadece gariptir. Fransızların, bütün inatlarına rağ- men Tunus için kabul ettikleri taviz- leri yakında Fas ve onu taki Cezayir İçin vereceklerine zerrece şüphe yoktur. Müstemlekecilik artık ciddi bir politika olmaktan çıkmıştır. Buna mukabil, Amerikalıların kendi- lerine yeni nufuz sahası aradıkları da bir hakikattir. Amerikalıların teklıf- leri hem çok daha hafif, hem de çok daha cazip olduğundan bu durumun milletler üzerindeki tesirini inkâr et- meğe imkân yoktur. Fransanın bu hakikati bir an evvel görüp kendi menfaatlerini de mümkün olduğu ka- dar kollayacak bir formül bulması son derece şayanı temennidir. Zira Fransa artık ne Faslıları, ne de Ceza- yirlileri Fransa birliği içinde ciddi şe- kilde tutabilir. Aynı hal. Hindicini İçin de varid- dir. Orada da Fransızların devamlı olarak kalmasına imkân yoktur ve eski Fransa imparatorluğunu ciddi şekilde - ve Fransa için en istifadeli olacak tarzda - tasfiyenin yollarını aramak zamanı gelmiştir. Mendes- France bu hakikati anlayan realist bir başbakandı Şımdı Edgar Faure da, biraz daha az cesur olmakla be- raber aynı yolu tutmuşa benziyor. AKİS, 11 HAZİRAN 1955