DÜNYADA OLUP BİTENLER Fransa Bir skandalın hikâyesi Paris, Haziran... (Aydemir BALKAN yazıyor) — 24 Mayıs Salı günü Paris Büyükel- çiliğimizin kapısı çalındı. Akşa- mın sekiz buçuğu idi. Kapıcı karşı- sında frak ve silindir şapkalı Uç kişi gördü. Bir tanesi, ortalarındaki u- zun boylu, esmer ve nişanlar içinde- ki zatın kim olduğunu haber verdi: "— Ekselans Gaston Monerville, Fransa senatosu başkanı... O anda elçilik birbirine girdi. Gaston Monerville sefaretteki bir zi- yafete icabet ederek gelmişti. Ziya- fet, Fransayi resmen ziyaret eden Türk parlamento heyeti şerefîne idi. Adamcağız hayret ve dehşetle öğren- i ki o gece elçilikte ziyafet falan yoktu. Daha doğrusu, olmasına var- dı ama bu, NATO'da i kadın memur- larımızın birinin daire arkadaşları şe- refine verdiği bir yemekti. Türk par- . Mebuslar- kıp çıkmadıklarını bilmek şöyle dur- sun, gelip gelmiyecekleri bile meç- huldü. Elçilik son dakikada alelacele bütün resmi temasları, Ziyaretleri, ziyafetleri iptal etmek mecburiyetin- . Ekselans Monerville'e de herhalde haber verilmiş olmalıydı. Yoksa Fransanın üçüncü adamı, Se- nato başkanı unutulmuş muydu9 Ka- çışan memurların paniği içinde Fran- sada protokolda yeri Başbakandan evvel — gelen Monervılleı Elçilikten yüz geri çevirmek “şeref” i kime nasip olacaktı? Bu da diğer ziyafe- tin önderi NATO'daki kadın memuru- muza düştü. Gaston Monerville, hay- reti ve maiyetiyle beraber ugurlandı Kaybolan heyet sene bir Fransız parlamento eyeti memleketimizi ziyaret et- i. Türk milletvekilleri de bu zi- sene Fransaya gelmeye hazırlandı- lar. İki hükümet, Dışişleri Bakan- lıkları- ve Elçılıgımız vasıtasiyle te- Mayıs ayı tesbit edildi. (Fransa Dışişleri Ba- kanlığı) ziyaretin resmi programını kotarıp hükümetimize sundu. Kabul cevabını verdik. Temas ve ziyaretle- n günü, saati, dakikası, her şey ha- zırlanıp tesbit edilmişti.. Türk par- lamento heyeti 22 Mayısta İstanbulu uçakla terkedecekti. Aynı akşam Pa- risteydiler. Ondan sonra Ziyaret res- mi program mucibince cereyan ede- cekti.. Sonra.. Sonrası gelmedi. Türk heyeti sır olmuştu. Mayıs ortalarından beri ha- ber alan yoktu. Fakat son güne ka- dar beklenildi. Hıç bir şeyden şüphe etmiyen Fransızlar hazırlıklarını ta- mamlamışlardı. İki taraftan da da- vetiyeler gönderilmişti. Hattâ 21, 22 AKİS, 11 HAZİRAN 1955 Mayın günleri Paris gazeteleri ha- beri yayınlamışlardı bile.. Fakat 22 Mayıs günü gelen giden olmadı. Elçilik şaşkına dönmüştü. Heyet bir su- perdesi içindeydi. Ne yapmak lazımdı? Fransızlara ne de- meliydi. Yoksa biraz daha beklemeli miydi? Nihayet ertesi 'gün bir telg- raf geldi. Bunda "heyetin seyahatinin geri bırakıldığı" bildiriliyordu. Hep- si o kadar! Ne sebep, ne mazeret, ne de ilerisi için bir tarih gösteriliyor- du. Bütün bıldırılen seyahatin geri bırakıldığı idi. O tır!.." kabi- linden telgrafı Fransızlara izah et- mek zahmeti de Elçiliğe düştü. Alel- acele her yere haber gönderildi. Ya- zı için artık çok geçti. Her davetliye ayrı ayrı telefon edildi. Fakat Pi- randello'nun piyeslerine dönen bu Numan Menemencioğlu Ne yapsın Mahmut? macerada iş işten geçmişti. Zevahiri dahi kurtarmak kabil olmadı. Hatta Salı gecesı Elçilikte yukarıda anlat- tığımız, izler için da skandal sayılacak sahneler cereyan etti.. (1) "Artık herhalde işin içyüzü an- diyeceksiniz değil mi? . Aradan on gün geçmesine rağmen yenı bir şey bilen Fransız devlet adamları, resmi şah- siyetler, yabancı gazetecıler ne dü- şünürler bilinmez.. mez.. Yalnız buradan bizim yönden hiç de muhtelif değildir. Heyetin teşkili yüzünden bir ihtilâfın çıktığı saklanmamaktadır. Sebepler şimdilik söylenmemekte ise de ne ol- (1) Ziyafet için alman içkiler, hazırlanan meze ve yemekler boşa gitmedi. Nato memurlarına yaradı. duklarınıtahmin etmek güç değildir. Bütün hikâyede de sır olmayan gali- ba bir bu vardır.. İşte bütün batı itti- faklarının merkezi Pariste son başa- rımız bu Fransızlara — gelince Türk heyetini artık Eylülden evvel kabul. edemiyeceklerini söylemekle yetindiler Milli itibar Harice giden vatandaşlarımıza, tek tek olsunlar, kafile halinde olsun- lar milli itibar ve milli — prestijden bahsetmek bizde bir anane haline gelmiştir. Elbette ki isabetlidir. Mem- leket dışına çıkan sporcu, talebe, hat- tâ resmi kafilelere dahi bunları tek- rarlamak borçtur. Bakanlıklarda, vi- lâyetlerde, elçıhklerde ışıtılen ve işit- tiğimiz hep bunlardır. Hattâ yıldö- nümü nutuklarında dahi bunlar naka— rat haline gelmiştir. Yalnız dahildeki bütün propagandaya rağmen hariçte itibarımızın yüksek olduğunu iddia etmek hayli güçtür. Yukarıdaki ko- medyaların da bunu arttıracağına i- nanan safdilleri bulmak kolay değil- dir. Yalnız şu var ki hariçteki itibar ve prestij notumuz üzerine tesir eden amiller, hususi şahıs ve teşekküller değil resmi heyetlerimizin çalışma tarzları ve bizzat kendi elemanları- dırlar. Bu bakımdan bahtımızın cö- mert olduğunu sanmağa imkân yok- tur. Senelerdir dışarda bir gaflar ve yanlışlıklar dizisi uzayıp — gitmekte- dir. Bir de buna ister istemez millet- vekillerinin katıldığını görmek ben- liğinden gurur duymak isteyen her Türk için acıdır. Onlar ki "milli ira- de sembolüdürler ve Meclisten bir de "milli selâmet" kanunu çıkarmışlar- dır.. Rusya Seyyahlar "Bulgarıstan Başbakanı Çervenkof B ref!" diye düşündü. Aynı esnada aynı şeyi bir komşu memleketin, Kumanyanın başbakanı da düşünüyordu. "Büyük dost" Rus- yanın iki mutlak hâkimi, Bulganin Bulgaristanla ziyaret ediyorlardı. İlk hedef Sof- yaydı, oradan Bükreşe geçilecekti. Evet, bu ne şerefti! Zira peyk dev- letlerin başbakanları veya cumhur- başkanları kendilerine söylenecek bir şey olduğu zaman Moskovaya çağrıl- maya alışmışlardı. Olmazsa, memle- ketlerindeki Rus Büyükelçileri tali- mat veriyorlardı. Fakat Krutçefle Bulganinin bizzat ziyaretleri... Evvelâ Çervenkof telâşlandı. Bü- yük emniyet tertibatı almak gere- kiyordu. Gerçi Rus emniyet teşkılatı— nın adamları günlerce evvel Bulga başkentine gelmişler ve hazırlıklara başlamışlardı. Ama, ne de olsa Bul- gar hükümetine buy k bir iş düşü- yordu. Diktatörleri korumak kolay degl Kumanyayı