YURTTA OLUP BİTENLER metli adımlar atıncaya kadar Üni- versiteden uzak bırakılmayacağı hususunda — her hangi bir teminat mevcut mudur? Bülent Nuri Esen, n tır. Kanun kendisine böyle bir hak tanımaktadır. Ya Bülent Nuri Esen kabahat- O takdirde, bugün durup dururken, hakkında hiç bir tah- kikat yapılmamışken niçin vazife- sine iade olunuyor? Kabahatının ne si lâzımdır. Nihayet akla başka bir ihtimal geliyor: Bülent Nuri Eşsen, yeni kanunun bir tatbikatını Üni- versitemizin sayın mensupları gör- sünler diye vekâlet emrine alınmış- tır. Gaye tahakkuk etmiştir. Meka- nizmanın tıkırtısız. islediği müşa- hede olunmuştur. Üstadın kürsüsü başına dönmesinde mahsur kalma- mıştır. Dönebilir. Hep aynı mesele Bu suretle bütün işler gelip te- minata dayanıyor. İktidar, elin- deki salâhiyetleri bırakmak niyetin- de midir, yani hakiki demokrasi yo- lunda yürünmekte devam olunacak mıdır, yoksa bu salahiyetleri kul- lanmamakla miı iktifa edecektir? Vaziyet vazıh surette açıklanmaya lüzum göstermektedir. Bizim iste- diğimiz, Celal Yardımcı ile Prof. Bülent Nuri Esenin sarmaş dolaş ol- ması değildir. Nitekim Adnan Men- deres ile İsmet İnönünün bütün ak- samlarını bir arada, konuşup gülü- şerek geçirmeleri de bizleri hiç mi hiç alakadar etmez. Herkes ahbabı- nı, dostunu seçmekte serbesttir. Nihad Erim ile Fuad Köprülü ata- sında samimi — münasebetlerin ku- rulması, karşılıklı davetlerin yapıl- ması da ancak kendilerinin bileceği iştir. Biz şunu istiyoruz: Celal Yar- dımcı günün birinde Bülent Nuri Eseni vekâlet emrine alamasın; Adnan Menderes "kanuni mecburi- yetlerin dışında Halk partisini ta- nımıyorum" diyemesin; Fuad Köp- rülü, Hüseyin Cahit Hariciye vekili olarak kendisini begenmedı diye bir gazeteyi dava ödem Biz, bunu nasıl temın edebile- ceğimizi araştıralım. Zira üst tarafı lafı güzaftan ibarettir. Demokrasi Gaipten gelen ses A nkarada Cündoğlu hanının 16 numaralı odalarında, ha- zırlanmış bir tebliğ teksir edildi ve zarflara konulup gazetelere gönde- rildi. 16 numaralı odanın sahibi -daha doğrusu kiracısı- Ahmet Tah- 8 İki B undan üÜüç ay evvel memleket bunalmış bir vaziyetteydi ve bu durum seçimlerin neticelenmesinden beri devam edip gelıyordıı Eğer va- ziyeti bir tek cümle ile izah etmek gerekirse, seçim havası seçimlerden sonra -gerçek demokrasilerde oldu- ğu gibi- kalkmamıştı. Niçin kalkmamıştı, kabahat kim- deydi? Bunların münakaşası uzun sürer. Hem uzun sürer, hem de ta- mamiyle beyhudedir. Ancak en ba- sit insaf kaidesi, bir memlekette o0- lup bitenlerin mesuliyeti grafiğinde yüzde ellinin üstündeki yeri ikti- dara, altındakini muhalefete verme- yi icap ettirir. Bu kaide 1950'den evvel nasıl cari ise, bugün de cari- dir. Uç ay var ki hava yumuşamış- gerginlik, inkârına imkân ol- mayacak şekilde azalmıştır. Hattâ bazı çevrelerde tatlı rüzgârlar es- mektedir. Buna rağmen, memleket bunalmış vaziyetten tamamiyle kur- tulmuş değildir. Neden? Aynı sua- Hi Cumhuriyet gazetesinin sorduğun- dan bu yana hakiki bir selâh vuku bulmamıştır. Cumhuriyet, <bu mil- let ilkbahardan sonra yazın, yaz- dan sonra sonbaharın ve arkadaıı kışın geri geleceğini bilir de onı diyordu. Bu müşahededeki doğru— luk ortadadır. Hakikaten, demokra- siye girdiğimizden beri poyraz, dai- ma lodosu takip etmiştir. Bugün- kü yumuşak hava karşısında da iç ferahlıgmı henüz duymamıza imkân yoktur. Evvelâ iktidarda, bir hareket yoktur. Daha doğrusu hareket, ya- pılmış bazı fiillerin geri alınmasın- dan ibarettir. Ama, o fiilleri yap- mak için mevcut selâhiyetlerden vaz geçileceği, ancak demokratik hakla- rın muhafaza edileceği yolunda en ufak işaret mevcut değildir. Hattâ Zafer, muhalefetin iddia ettiği gibi bir yumuşamanın geliştiği yolunda havadis dahi vermemektedir. New- York Times bu mevzuda bir makale neşretmiştir, bunda Türkiyedeki iyi hava övülmektedir. Ecnebi matbu- atın lehteki tek satırını dahi kaçır- mamakta son derece mahir olan ik- tidar organı onu sütunlarına alma- mıştır. Halkçının affedilmesi iyi, Bülent Nuri Esen'in kürsüsüne ia- de edilmesi de mükemmel.. Belki yarın öbür gün öteki basın suçları da affa uğrar. Ama, memlekete de- mokratik havayı getirecek olan bu Sebep değildir ki... Hükümet, her kızdığı anda aynı fiilleri yeniden işlemek hakkına kanunen sahip kaldıktan sonra yüreklerden korku silinmez.. Bütiin bunlar, bir takım kimselerin yumuşama var» diye kendi kendi- lerıne gelin güvey oldukları şüphe- sini uyandırmaktadır idarın tutumu dolayısiy- le belıren sebep! Muhalefete gelince; iktidar ha- n yumuşasa, şikâyet mevzuu olan kanunları da geri alsa, hattâ bu gibi kanunları yapmak yetkisini bi- le terketse o kanunların iktidarca «sebebi hikmeti» olan aşırı sertlik, iftira ve tezvir muhalefetin siyaseti olmaktan bütün bütüne çıkacak mı- dır? Buna kati şekilde evet diye ce- vap vermek müşkildir. Yarın öbür gün bizzat Halk Partisinin, gelecek demokratik havayı yeniden suiisti- mal etmeyeceğini kim temin edebi- lir? Herkesin gözü önünde, dünya- nın bizden başka hiç bir memleke- tinde cereyan etmeyecek hadise ce- reyan etmiştir. Partilerarası müna- sebetlerin bozulmasında Halk Par- tisi tarafında 1 numaralı rolü oyna- yan zat -Nihad Erim- 100 bin lira- lık bir fara cezası yiyince iki ay ev- vel «Peron» dediği zata <«Millet li- deri» diye hitap etmeye başlamıştır. Havanın hakikaten yumuşadığına da milleti, gazetesinde o iknaya gayret etmektedir. Halbuki Halk Partisin- de, işin ta başından beri partilerara- sı münasebetlerin medeni ölçüler içinde kalmasını şiddetle arzulayan ve bunu temin için bizzat Nihad E- rimle mücadele eden bir gurup var- dı. Eğer Halk Partisindeki değişik- lik -bir değişiklik varsa- bu guru- bun Nihad Erim ve taraftarları ü- zerinde kati bir galibiyetlerinin ne- ticesi olsaydı, Halk Partisinin lideri o gurubun temayüllerini benimsedi- ğini partisine ve umumi efkâra fi- illerle -.Nihad Erimin, beraber çek- tirilmiş bir fotoğrafı — kullanmasına müsaade etmek suretiyle değil- İs- pat etmiş olsaydı ortada endişe kal- m; a hayır! Sertlik politi- kasının dunku şampiyonu, bugün yumuşama politikasının şampiyonu- dur. Eğer millet, bunu görüp de se- vinmiyorsa, kabahat her halde mil- letin sayılamaz. Eğer bir âlete lü- zum var idiyse, âlet fena seçilmiş- tir. Bu da, iktidarın tutumu dolayı- siyle beliren sebep! AKİS, 12 ŞUBAT 1955