TİYATRO diler. Herkes gişeye giderek pa- rasını geriye aldı ve şaşkın bir hal- de evine döndü. Muhsın Ertuğrul'un hneye koyduğu "Godot'yu beklerken" İsimli eserin onuncu temsili seyredilecekti. Eser münekkitlerimizden — iyi kritik al- mıştı. Tutunmaması için bir sebep yoktu. Esasen o günün yerleri de daha önceden satılmıştı. Meraklı vatandaşlar bu acele kararın» sebe- bini öğrenmek için sağa, sola baş- vurdular fakat bir cevap alamadı- lar. Kulaktan kulağa hemen yayıl- dı; Eser sol temayüllü imiş te onun için yasak edilmiş... Bazıları da mukabele ediyordu: sol temayüllü imiş te bu gune kadar farkına va- rılmamış m Elhasıl ortada dönen bir şey vardı ama, aslını ogrenmek müm- kün olamıyordu. Dediler ki: Emir Ankaradan gelmiş, tiyatro idaresi de sebebini dogru dürüst hılmedıği için sadece "bu eser bundan sonr: oynanmıyacak" demekle Iktıfa edı- yormuş. dım ve bu müsriflikten saadet du- yuyorum. Hıçbır şey yapamadımsa bile, ona ömrümü vermekle cömert- liğimi ve sevgimi gösterdim ya, bu bana yeter.» Muhsin Ertuğrul, tiyatromuza olduğu kadir edebiyatımıza da bir çok eser kazandırmıştır. Dünya sah- nelerinin büyük piyeslerden bir ço- ğu türkçemize onun kalemiyle çev- rilmiştir. Shakespeare bile, en çok onun vasıtasiyle memleketimizde ta- nınmıştır. E gğer bir methiye yazılmak isten- seydi, Muhsin Ertuğrul hakkın- daki yazıya burada son vermek ge- rekirdi. Ama Türk Tiyatrosu deni- İince hatıra nasıl evvelâ o geliyor- sa, Muhsin Ertuğrul denilince de hatıra bütün o meziyetlerin yanın- da bir takım kusurlar da gelmekte- dir. Kusurlar elbette ki şahsına ait- tir. Fakat 1920'den bu yana Türk ti- atrosunun kaderi Midisinin kaderi birbirleriyle girift olduklarından o kusurlar tiyatromuza da tesir etmiş- uhsin Ertuğrul bir diktatördür. Eger tiyatrodaki mevkiini siyasette elde etseydi kuracağı idarenin adı Mutlakiyet olurdu. Şüphesiz Mü- nevver Mutlakiyet! Ama, gene de mutlakiyet... Her diktatör gibi o da şahsi hislerine, — kaprislerine lüzu- mundan fazla kapılmış, bu yüzden yapılmaması gereken şeyler yapmış, yapılması gereken şeylerden bazı- larını yapmıştır. Tiyatromuzun ifti- har edilecek kısanları üzerinde, hak- kı nasıl inkâr olunamazsa, üzüntü veren kısımlarından dolayı da me- 32 Merakı derin olan bazı vatan- daşlar savcılıktan da soruşturdular ama oradan resmi bir teşebbüs ol- mamıştı. Yani eser İstanbul savcı- İiğının müdahalesi ile - temsilden men edilmiş değildi. İrlandalı mu- harrir Samuel Beckett'in bu eseri 4 Ocak'tan beri her salı ve cumartesi günü saat 17'de başlamak üzere temsil edilmiş, Çığır Sahnesi'nin açtığı."sanat altı tiyatrosu" yoluna, her gün olmamakla beraber Küçük Sahne'de katılmıştı. Böyle, birdenbire afişten kaldı- rılmasının sebebi izah edilmediği için akla bunun bir reklâm kurnaz- lığı olabileceği ihtimali de gelmiyor değildi a Godot'nun reklâma ihti- yacı yoktu ki. Fransa Marigny'de Hadiseli Bir Gece A ndre Malraux'dan ve gürültülü pi- yesinden geçen hafta bahsetmiştik. Pariste herkes zannediyordu ki sahne- suliyeti vardır. Şehir Tiyatrosunda bir çok kıymeti ezmiştir. Orada ve daha sonra başına geçtiği teşekkül- lerde, müesseselerde — kendisinden ni senelerden beri anlamamış, mü- nekkitlerin kendinden bilgisiz de ol- salar, haklı oldukları noktalarda da- aklı bulmaya — yanaşmamıştır. Sanatın her şeyden evvel şahsiyet demek olduğunu inkâra imkân var mıdır? Fakat bu şahsiyet, tıpkı si- yasi diktatörlüklerde — olduğu gibi bir çok iyi filizi, tabumu ezmiş, yok etmiştir. İdari sahada, sanat saha- sında gösterdiği muvaffakiyeti gös- teremediği de bilinen bir hakikat- tir. Nihayet son — denemelerinden bazıları -Halıcı Kız filmi veya Nur Sabuncuoğluna oynattığı Hamlet- fi- yasko ile neticelenmiştir. Buna mu- kabil, bir garip kararla sahneden kaldırılan «Gogot'yu beklerken» tam bir başarı olmuştur. Hakiki şahsiyetlerin çok hara- retli dostları, çok hararetli düşman- ları olur. Muhsin için de vaziyet ay- man. Bakarsınız, herkes gibi mezi- yetleri ve kusurları olan bu ada- mı bazdan göklere çıkarır, üzeri- ne toz kondurmaz. Bakarsınız Türk Tiyatrosunun — bir numaralı (katta tek numaralı) adamına tür- lü çamurlar atılır, türlü bahaneler- le kötülenir. Ama, ne denirse densin bir tek şeyi ıtırai' etmeyenler asil bir ha- rekette bulunmuş — sayılmazlar : Türk Tiyatrosu Muhsine çok, ama pek çok şey borçludur! ye yerleştirilen bu makineli tüfekler sayesinde mev imin en patırtılı tiyat- rosu seyredilmiştir. Y d Y ateşinden kulakların çın l durmadan bir kaç gece sonra M arigny tiyatrosunda öyle gürültülü ve şamata- h bir gece yaşandı ki «Beşerin bu ye- ni haline> şaşmamak elden gelmedi. P ariste piyeslerin birinci gecelerine, tl ün zarlar, polıtıkacılar, zengin sanayiciler, mebuslar mankenler, yıldızlar vs.. da- vetlıdırler Bu kal, b lığın ismi, bu muhitlerin özel lisanında Tout-Paris'- dir. İşte Marıgny tıyatrosundakı mahut gecede, bu tuvaletlı, mucev- her pırıltıları ıçındekı Tout-Paris'den oyle bir patırdı, öyle bir şamata kop- tu ki Fransızları ne kadar tanırsanız tanıyınız buna bır türlü makul bir izah şekl bulam Malraux nun piyesinin aksi- ne bu defa iyatroyu gurultuye bogan ra sagdan soldan işitilen ıslık sesleri- ni teakip bütün çekingenlik kay- bol ldu Salon lehte ve aleyhte olmak üzere iki fanatik guruba ayrılmıştı. Mü- nakaşalar. tarızler tehditler derken ış büsbütün alevlen: tarafın b birine ıslıkları, küi lîırlen veyahut pek de terbiyeli olmayan bir şekilde küna ve <<terbıyeye» davet edışlerı a— rasında çok geçmi salo- nu bir meydan mıtıngı halini aldı Bu arada piyes de ediyor, taraftar- ları pek mubalagalı şekılde alkışlıyor— lardı. Elhasıl Marigny'de o akşam tam bir rezalet havası esti. İşin afı «güzide seyirciler»in hepsi de davetli idiler. En basit nezaket icapları insa- na, davetli oldugu bır yerde pıyesten hoşlanmasa dahi olmazsa mayı ve başkalarının rahatça temsılı dınle- deyi emretmez nu Fransızlaruı sadece bir masa arkasın veya alarının — volanları başında terbiyelerini çabucak kaybettikleri bi- linirdi. Fakat Marigny'deki bu sahne doğrusu hiç de akıla gelmezdi. ayet bu umumi kargaşalık ara- maya kes birbirine bağırıyor, baldı haksız hücum ediyordu. Hiç etlıye sütlüye ka- rışmıyan bir kaç zavallı ise her iki gu- rup tarafından yukardan aşağıya ben- zetılıyordu Asıl pıyese aleyhtar grup balkonda ütü msil boyunca balkon ile parter arasmda devam eden çekişme perde indikten sonra — daha heyecan[ı bır hal aldı. İki taraf da bir» ini, dışarı, «hesaplaşmaya»' davet ediyor, parterde biri kollarım sıvıyor- du. Muharrirlerden Armand Salacrou eseri beğenmiyenleri yüksek sesle pay- hyor, diğer uçta <«muhalifler» arası- lıklı haykırmaların, hakaretlerin tırtısı ıçınde ön sahnede bir Üstünde hâlâ, piyeste giydiği Ingılız askerı elbisesi vardı. Bu adam AKİS, 12 ŞUBAT 1955