ğr Sürüden Kovulmuş Köpek... Yine 'Hekirahandaydık. Bağlardan kasabaya göçmüş, Hallo- nun yeni iki katlı, kiremitli, dışı ak sıvalı damına yerleş» i yaptırdığı, çatısı miştik. Hallo (Halil), Ermeni hemşerilerile Amerikaya Ni? giderek, Nevyork- ta senelerce kalm amelelik etmiş; kesesi, kemeri para ei memleketine dönen bir köylüydü. Parasını boşa harcamıyarak, tarlalar almış, ve bize üstünü kiraladığı tırmıştı. Bu, alt katından ikinci katına mer. divenle çıkılan, odaları bir kaç pence- iki katlı damı yap: reli ev, kasabada bir hadise olmuştu. Evi biz tutup, yerleşince, misafir gelmeğe başlad Odaları geziyorlar, İstanbuldan getirdiğimiz eşyalara, bü» yük aynalara zevkle bakıyorlardı. Hallonun evinden biz de nunduk. Sarı çok mem» kavak tahtasından döşe meleri, tavanları, beyaz badanalı duvar- ları gözlerimizi okşuyor, bu evde, rahat bir kış geçireceğimizi yörduk. umarak, sevinis E pencereleri banlara bakıyor, arka pencereleri yeşil bayırlara, ve |Cüzüngütl dağlarına açılıyordu. Hergün camları açarız; geniş kerpiç duvarlı pencere içlerine önümde yokuş aşağı uzayıp giden bayır ları, bayırların tükendiği yerde akan Cüzüngüt dağlarını seyreder, nanuh, kekik kokulu rüzgâr» ları, koklardım. Çocuktum. Köylüleri, ekinleri, hayvanları, hergün biraz daha seviyor, onlara yakınlaştıkca, bu sevgim artıyordu mizin ön oturarak, karşı yeşil Potuk arka tarafını, küçük bir sebze bahçesi yapmıştık. Köy çarşısında sebzeler, bizim bahçede turfanda olarak yetişiyordu. Her sabah bulunmayan ve akşam üstleri bahçeye iniyor, fasulye, domates, biber, salatalık, kabak, patlı- önlügümün eteğini toplarken ne büyük bir sevinç duyuyordum. Çünkü, toprağı biz kazmış, bellemiş, ekmiştik, çıkan tohum: ların kökünü biz çapalamış, otunu yolmuştuk. Sebzesini toplar ken de sevincini duyuyorduk. r akşam üstü, bahçeye “çiçek köşesi” ismini verdiğimiz, sarmaşıklı kameri” yede geç vakte kadar kalmış tım çıkmış: çekilip, hüzü karanlık ortalığı sarınca, kita bımı koltuğuma sıkıştırarak bahçeden çıktım. tahta çevrili duvarını döne rek, evin arka nlâ ahçenin kapısı tarafına yürüdüm. Zaten, üst katta apartman gibi, otur duğumuz için arka kapıdan işliyorduk. Arka kapıya çıkmak için, eve biti- şik ahıra merdiven yapmışlardı. Fakat merdiven deyince tahta, yahut demir merdiven değil. Bu, adeta yerden ahı- rin damına kadar yükselen, hafif mes yilli bir kaldırımdı. Bu, tek bir merdi- ven olmayıp ta, kaldırım şeklinde yapıl. masına sebep, göçlerde, katırların, odun yüklü eşeklerin dama çıkabilmesi, yüklerini rahatca bırakma» ları ve hizmetkârlar zorluk çekmemeleri için... Ortalığa çöken, büzünlü karanlık içinde dalgın dalgın bahçe duvarını dönerek, bizim şose merdivene yaklaş» tım, Küçücük yokuşu ağır ağır çıktım. damı on metre daydı. Burası benim taraçamdı. Damın ta ucuna giderek, bayırın akan dereyi.. eşya yüklü uzunluğun aşağısında akşam çökmesine rağmen, göke yakın tepeleri aydınlık olan dağ ları e r akşamki gibi, damin ta ucuna kadazi il bir kaç geniş soluk aldım. skik, nanuh kokulu, temiz havayı alarak döndüm. Damdan bizim evin pısına, üç dört basamak, tahta merdivenle | çıkılıyordu. Tam oraya gelince örpererek durdum. Tahta mer- divenin ilk basamağı yanında, kocaman, bir çift ateş göz, bana bakıyordu. Vücudumu sinsi bir titreme sarmıştı. Gözlerim ateş gibi yanan gözlere takılmıştı, bakıyordum. ocaman bütün dikkatimle Merdivenin önüne uzanan hayvan, heman aslan büyüklüğünde bir çoban» köpeğiydi. Yanına yaklaştığım balde havlamıyor, yalnız, küçük bir sesle hırıldıyordu. Çocukluğümdanberi, atları, köpekleri, kedileri, daha doğrusu bütün hayvan ları severdim; fakat, köyde oturmak, girmek, ata binmek, birçoğunu yetiştir. beslemişti. man gözlerin sahibini anlayınca, korkum geçti. Köpeğin yanı- na çömeldim. Elimi başında severek dolaştırdım. Yüzünü derhal karşılığını görmüştüm. Sıcak, sürülerin arasina ve bu hayvanların mek, sevgimi arttırmış, Parlayan koca minnetle, onu seven elimi yalamağa başlamıştı. Onu bırakarak içeri girdim. Büyük bir parça ekmek alarak döndüm, köpeğe ekmeği verdim, Büyük ekmek parçasını Anladım ki, nemli ve torpülü bir lokmada yiyivermişti, bu Bayvan açtı, Birkaç ekmek taşıdım. kere, içeri girip çıkarak, Çobanköpeği bunların hepsini yedi ve ellerimi yaladı. öm Ertesi sabah gözlerimi açınca, her günkü gibi, tavanın sarı tahtalarındaki güneş ışıklarına bakmad Yatağımdan yda giyindim, dişarı çıkarken: “keşke, köpeği bağlar şimdi mubakkak kaçmıştır!» diye düşünüyordum Fakat, kapıyı açınca sevinçle bağır” dım: — Sen gitmedin mi ? Çoban köpeğinin, boynu yeleli, kocaman bir başı, parlak kurşuni göz leri, uzun #üylü bir kuyruğu vardı. eni görünce, gözlerinin içi güler gibi bakışlarla doldu. Ağzını açarak,