DE IV . boynunu | siçrayıp iy ie eşek van i geli, 'eyi vardı. ah, onu hçesi ile ; zda azar çömleğini yorsun | iha fazla uin. mar? Ne . Seguin. rt bulun- a çıkarsa rum, M. sız gelir. oynuzları | e burada :e kür rin kurt İl » Zararı gideyim. :çilerime riyecek.. uracağım ek seni lacaksın. çiyi kap İgümei ediğ yısını da encereyi inmeden ngoire ? n sen de ı keçiler zümresindensin... e sonra gülüp ini görürü Beyaz keçi Sale vardığı zaman hay- ranlıkla karışık büyük bir memnuniyet duydu. Yaşlı esi bu kadar güzelle- rini ömründe görmemişti. Onu, küçük bir kraliçe gibi eee Kestane ağaçları, uçlarıyla onu okşamak için, dallarının i yerlere kadar eğiliyorlardı. Yolu üzerinde altın renkli katırtırnakları açıliyor, ve li geldiği kadar güzel kokuyorlardı. ona bayram yapıyordu. © Bizim keçi ne e düşün Grin- göire | Artık ne ip, âzl sıçrayıp oOynamaktan, Dn gibi atla- maktan alıkoyacak hi birşey yok.. Burada boynuzlarını aşacak kadar ot vardır, azizim 1... Hem ne otlar |... Türlü türlü, nefis, leziz... Bu, tarlanın ani bambaşkaydı. Ya çiçekler |.. mavi çançiçekleri, uzun keisli lâl, mi otları, başa vurucu vsareleri etrafa fışkıran bir yabani ormanl.. yaz. keçi bütün bunların arasında yarı e bacakları havada.. düşmüş ve kestanelerle karmaka- rişık bir halde, meyillerde yuvarlanıyordu.. bir sıçrayışta ayaklarının üzerine dikiliyor. Hop fırlıyor. Çahların, şimşirle- Fin arasında başı ilerde, bazan bir tepenin an da bir hendeğin dibinde, ve arı, aşağı, her tarafa... za dağda M. Seguin'in on tane keçisi Blanguette hiçbir şeyden e Yolu üzerindeki, etrafa toz halinde su parçacıkları, köpük sıçratan büyük selleri bir hoplayışta aşıveriyordu. O vakit te sırsıklam, gidip yassı bir kayanın üzerine uzanıyor, güneşte kurulanıyordu.. Bir ke- resinde - dişlerinin arasında bir sarı sal- kım- bir yaylânın kenarında ilerlerken aşağıda, ta aşağılarda, ovada, arkasında tarlasile birlikte M. Seguin'in evini gördü. Bu, onu gözlerinden yaş getirinceye kadar güldürdü. — Ne ufak! dedi. bilmişim Zavallıcağız! kendini bu kadar yük- sekde görmekle, hiç olmazsa dünya kadar büyük sanıyordu... Sözün kısası bu, M. Seguin'in keçisi için güzel bir gün oldu. Günün ortalarına doğru sağa sola koşarken, yabani asmaları zevkle yemekde olan bir dağ keçisi sürü- Orada nasıl dura- lerine neler anlattıklarını öğrenmek ister- sen, onu git te, yosunların içinde görün- en akan geveze kaynaklara sor. Birdenbire rüzgâr serinledi. Dağ me- nekşe rengini aldı. Akşam olmuştu... Küçük keçi — Ne çabuk! dedi. Ve pek hayret içinde, durdu. Aşağıda, çayırlar sis içerisine boğul- muşlardı. M. Seguin'in tarlası sisin içinde kaybolmuştu. Artık evin çatısıyla bir, ii çacık dumandan başka bir şey gözükm yordu. Yerlerine dönen bir sürünün çın» gırak seslerini işitti ve pek keder duydu.. Yuvasına giden bir akdoğan geçerken; kanadıyla ona dokundu. Titredi... Sonra dağda bir uluma: — Hu! hu l Kurd hatırına geldi. Cılgın, bütün gün onu hiç düşünmemişti... Aynı zamanda vadide pek uzaktan bir av borusu çalındı. Bu, son bir teşebbüste bulunan iyi kalpli M. Se — uin'di. Kurd: — Hul hul yapıyor. Boru: — Gel! gel! diye çağırıyordu. Blanguette dönecek gibi oldu. Fakat kazık, ip ve tarlanın çiti hatırına gelince, artık bu hayata tahammül edemiyeceğini, kalmanın daha hayırlı olacağını düşündü. Boru artık çalınmıyordu... Keçi, arksında bir yaprak hışırtısı duydu. Döndü. Karanlıkda pırıldayan iki gözle dik ve kısa iki kulak farketti. Kurddu. EY Oradaydı. Ard ayakları üzerine otur- muş, dev gibi, hareketsiz, küçük beyaz keçiye bakıyor, önceden mütelezziz olu- yordu. Onu yiyeceğini pek iyi bildiğinden acele etmiyordu, sade keçi geriye döndüğü zaman: — Hal Hal Hal M. Seguin'in küçük keçisi, diye fena fena gülmeye başladı; ve kocaman 'kırmızı dilini kıllı dudaklarının üzerinde gezdirdi. Blanguette mahvolduğunu anladı. Bir ân, bütün gece dövüştükten sonra sabahı- leyin kurd tarafından yenen ihtiyar Rena- ude'un hikâyesini hatırlıyarak, kendi kendi- ne, belki hemen kendini bırakıp yedirmenin daha hayırlı olacağını düşündü. Sonra fikrini değiştirerek müdafaaya çekildi. Başı aşağı doğru eğik, boynuzları ilerde, M. Seguin'in ne merd bir keçisiydi... Hayır, kurdu öldürmek hatırından biç e my kurdu öldüremezler aude kadar da yanıp e bbir istiyordu.. O vakıt de canavar Mr Ve küçük boynuzlar dansetmeğe başlad Ahl merd keçicik. Ni EE nl başla my Yalan söylemiyorum Gringoi- n kereden fazla kurdu, nefes almak Li gerilemeğe mecbur etti. Bu birer dakikalık fasılalar esnasında ubur keçi, aceleyle ağzına sevgili otlarından bir parça daha atıyordu. Sonra gene, ağzı dolu olarak, dövüşe a Bu, bütün ye Si etti. M. Se zaman 2 berrak gökyüzünde yıldız» ların pa beke ve kendi ke ii — Ahl bir sabahı bulsam... diyor. Yıldızlar biribiri ardına söndüler. Bla ans uette boy kurd da diş darbelerini arttırdı... solgun bir ışık elirdi... Bir çiftlikten ali bir horoz sesi yükseldi Ölmek için, er gayri beklediği Gi ei e di cağaz her taralı ESİR Mimi kürkü içinde, boylu boyunca yere uzandı.. O vakıtte kurd küçük bede üzertine atıldı ve onu yedi. b gü zel epi Gringoirel Dinlediğin hikâye benim karinemden çıkma bir icad değildir. Şayet Provence'a gelirsen hizmetkârlarımız sana: Cobre de moussu Seguin'gue ne baltegue touto İs naui eme İou loup. e piei lou matin lou loup la mange diye M. Seguin'in keçisin- en, bütün gece dövüşüp onunda sabahleyin kurdun yediği keçiden sık sık bahsederler. Anladın mı Gringöir E pici lou malin lou Dü la mangö (4) (*) Ve en sonunda sabahleyin kuzd onu yedi. Necip Bey Diş Macunu Her zaman Necip Bey diş macunu kullanmak kafi | lüzumunu Öğrendiniz mi? müessir (o madde bulunmayan 1 — inle higbir o diş macununda Necip Bey Diş hire a en gizli ve etlerinin dişleri çürütmesi icap eden noktalara kadar nüluz in dişleri esaslı temizler. — Necip Bey ii ee dişle- rin en “a mahveder rin üzerindeki tie tabakala- | ii e izler — Diş erin çürümesine mâni olan | mineleri besler. ve diş etlerini kuvvet- | lendirir. Ağza güzel bir koku verir. Dişleri inci gibi beyazlatır.