İSTANBUL İZMİT » KANDIRA kok k SABİH ALAÇAM * TBircok romancıların âdetidir. Eser. lerinin kahramanını, sevgilisin- den aşkına karşılık görmeyince, seya” hata çıkarırlar. Böylece okuyucularının alâkasını, yabancı memleketlerin orijina* litesile, KE isterler. Be cı değilim. Fakat arasıra li bayt mele kendi için e Bunun başka bir faydası da rdır derler. Çok gezen keyfim çok birisi Bölştoliğime İnanmıyorum Kandıradan İrmite bir bakış Kandıradan bir görünüş ma, bu ümide kapılmadan bir hayli gezip dolaştığımı hatırlayorum. Bunları fırsat buldukça yazmak istedim. İşe, nce yakın yerlerden başlayacağım. Süsle Büyük okyanusların maverasina kadar Salam açık, Bir gün Kandırada, bulunan bir arka» daşımdan mektup almıştım. Beni özle- diğini, ılık bahar mevsime geçmeden oraya Okadar gelmemi arzulayordu. Elimde mektup, ne yapacağımı düşü- nüp dururken Karamürselde çiftliği olan bir ahbap da yanıma çıkagelme- sin mi? Telâşından adeta şaşırmıştım. İlk sözü: — Seni iyi ki gördüm, bir angaryam m trenile İzmite, oradan da bizim çiftliğe ii halbuki vakit vok, sen şu bizi Cümlesinin ii. tarafını tamamlaya» madı. Lâfı yarıda kestim: — Azizim, ne fayda ki benim de sana yardım etmeme imkân yok. Yalnız, arkadaşlık hatırı için tren seyahatine iştirâk edebilirim, dedim. Şimdi, şaşır- mak sırası b sir gemini Hay» retle yü kmasından My v7 alan icabetti?.. demek istediğini anlayorduml!.. — Trene yetişmek için İ8,J0 purunu kaçırmamalıyız, haydi, lâfı zl yürü! evap vermeğe vakıt bulamadı. Yoldan geçen bir taksiyi çevirdim. arım saat sonra İlaydarpaşa rıhtımında idik. * ** Akşamın alaca karanlığında ban liyö hattından geçiyoruz. Manzara, hergün gidip geldiğim yerler olduğu için, biraz bana yek- Eler Gö. ümün, itiyadının dışında bir dekor ile karşılaşması içime ferahlık veriyordu. Yazık ki bu temaşa koç devam edemedi. <âh sağından, kâh solundan geçtiğimiz telgraf direkleri.. batının renkleri kayboluyorlardı artık.. Gece bastırmış, kompartımanda lâmba lar yanmıştı. Yolculuk, insanları biribirile çabuk Bizde tren arkadaşları» Fakat lâf, dost yapar. mızla başladık yarenliğe. vagonrestorana kadar mizi renkli abajurlarla süslü masalardan ikisine yerleştik. Şöyle gözümle bir saydım; tam altı kişiyiz, bütün bizim kompartıman beraber. İçimden ep ehli keyf bir araya toplan. mışız da haberimiz yokmuş!., dedim. Biz, muhtelif işde ve muhtelif tipte insanlar, tesadüfün hepimizi bir araya getirdiğinden memnun, alkol ve cıgara dumanları arasında çene yarıştı» TIYOrUZ. Vagonumuzda ecnebiler de var. Adetâ, neş'e yarışında imişiz gibi, yer yer, vakit vakit kahkahalar. amanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmadık. Katar, İzmit istasyonuna ağır ağır giriyordu. Saate baklım, anı 03. z sonra, gecenin içinde kaybolan tren, bana, gidenleri bekleyen şansı ve sıcak bir yatağı düşündürüyordu. Fakat bu düşünce, yabancılığın ve kimsesizliğin garipliğini vermeyor. Bilâkis, elektrik ışıkları ve şehrin ana caddesindeki otellerin açık kapıları, daba eğlenecek bir havli vaktimiz olduğunu batırlatıs yor... İzmit, tam orta yerinden -tıpkı tramvay hattı gibi - şimendifer yolunun ikiye böldüğü bir şehir: Sağ taraf dağın sırtına yaslanmış. Resmi daireler ve biraz dar sokaklı mahalleler bep orada, Hattâ meşhur saat kulesi - eğer vakıt gece değilse - tren istasyonundan hemen göze çarpar. Sol taraf ise sahil boyu. Körfez hattı vapurlarının iskelesi, Be» İediye gazinosu, Deniz Komutanlığı bir bir sıralanmışlar. Ayni zamanla Kandı- raya giden otomobillerin durak yeri de - denizci ağzile- sancaktan yana imiş. Ben gezmek yi iken, Kara mürsel; sidecek arkax çele, yarın kendin yola yatalım!.. demeğe baş- ladı Çaresiz, si içeri daldık; Daldık amma, henüz Ouyumuştum ki tiz bir düdük sesile uyandım. Meğer marşandiz gidiyormuş. Aradan yarım saat geçti geçmedi bir tane daba. Çünki otel tren yolu üzerinde, yani caddede. Böylece sabahı ettim ve er» kenden sokağa fırladım. Ne yapalım, can çıkmadan buy çikmaz, derler; be- nim de öâdetimdir: Eğer bir şehre ilk defa geliyorsam, orası hakkında yâ” kancılığım gidermeden bir türlü rabat