HALÂ (0 KERVAN YURUYORDU! * N amütenahi bir çöl okyanusu içinde: yim, Devemin adımları, bu ölü sessiz- liğin içinde, söylediğim memleket havala- rına karışıyor. Mehtap sanki bu gece her geceden daha eömertti, Çölün derinlikle- uma e, ikide birde boynunu sallıyor, çerlemiş te : «La havle vela kuvvete illa billahül aliyül azim» diyordu. Mehtabın şıklarile bir gümüş külçesi halinde parlayan kum tepelerinin kenarla- rında, gözüme çarpan bir şey vardı. Oda: Deve izleri. Sağıma baktım, soluma bak- tm, arkama baktım, önüme baklım hep kum denizi Ay iyiğinın olanca kuvvetile aydınlat- tğı bu çıplak iat ovasının verdiği yorğunluğu hafif hafif sezmeğe bezle miş- bm. İleride.. hem de çokileride bir siyah nokta vardı. Gittikce ufalıyor; o kadar kiz okyanuslar- küçülen, gözden Ebi kaybolan baca ve direkleri gibi; nerde ise kaybolacaktı. Hafif hafif esen.. gündüze nisbetle vücut- lara serinlik veren meltem rüzgârlarına karışarak; uzak ve hemde ta uzaklardan gelen sesler vardı. Bunlar da: Garas (1) sesleri idi, Acaba bu ses kimin olabilirdi? Yoksa, bu a ortasına kurulmuş ve haydutları baskını uğramış bir mabedin, istimdat v tüller mi idi T Hayır | Gördüğüm izler bizden biraz önce hareket eden kervanın.. işittiğimiz garaslar, develerin uzun yolculuklarda boyunlarına asılan ve onlara yol arkadaş- lığı eden çanların sesleri idi. Küçük ker- vancı Kerim, bürünmüş olduğu gabatının (7) içinden kolunu çıkartarak elini uzattı: | kervanların ogaras sesleri. e a mezarını ziyarete gidiyorlar; e, — Dürrüban mı? — Ew — vi kimdir ? (1) Garaz — Çan (2) a — Maşlağ —Sahranın Lülüsü(3). Melik Abdullahın, uzun senelerdenberi sevip te kavuşama- dığı çölün kıraliçesi idi ol... — Nasıl ö Mehtap, e e ve sıcaktan kararmış yüzüne vurduğu vakıt, o, bir tunç heykele e Simdi onun düdak- larının arasında, ay ışığının aksile sezilen ufak hareketler vardı. Şüphesiz onlar, önümüzdeki kervanın gittiği mezârın sa- m için okuduğu fatihalardı. Anlatmağa başladı: lr > te şu üzerinde yürümekte oldu- gumuz, nihayeti gelmeyen sahrayı, Melik Abdullah isminde bir genç kıral idareğ eder. Bekârdır Dürrüban, sahrann en güzel kızı.. hem de o kadar güzel kil.. bir varmış bir yokmuş diyerek başlayan Binbir gece masallarındaki peri kızları kadar güzeldi. Onu, yalnız (3) Eülü — Çöl kraliçesi. Melik değil fakat bu 1ssız, yolsuz çöllerin sihirbaz kadınları bile severlerdi. Onu görmek için, pek çokları bitmek, tüken- mek bilmeyen yolları, bu Allahın can alıcı sıcağında teperek gelirlerdi. O, onlarla eğlenir ve yalnız ahbabca e Melik, ona ilk görüşnüde vurulmı lerce bezinde koşmuştu. Fakat Tantalo fA), nasıl havuzda yıkanırken ağzına kadar sarkan ve gene yükselen elmalara yetişip yeyememişse, oda, birkerecik olsun sah- ra kialicesiin. itifatına a amıştı. Melik birgün bütün sihirbazları çağırltı. Onlara bol para vadetti, sustular... Hiçbir sırrı dışarı vermediler. Onlara yalvardı, Dürrübanın aşkını onlar vasıtasile diledi, yine olmadı... Yalnız, sibirbaz kadınlardan Zeynep: «Onun sevdiği bir birşey var, o da (4) Tan Ee — Yunan mitolojisi kahra- manlarından.. (Arkası 3i inci şahifede )