Simi gi n kendisine verilen selâmın, diğer zabitlere ifa olunduğunu duyar; mek- tep kalpağının başında.. soluk renkli elbisesinin üzerinde ağırlaştığını; yaka- sındaki rakamların artık fazla geldikle . Kendisini çok başka m e Göz alıcı bir renkle pa” rıldayan kırmızı kadifeler.. yaldızlı üni: bu üniformaya merbut, yürüdükce ses çıkaran parlak kılıncı ile, bayram sabahlarındaki hislerinin geri eldiğini zannediyordu. tahayyüllerinden.. geçmişin has tıralarından; araba Yıldız sarayının ka- e durunca ayrıldı. formalar; ve çocukluk — leydi le Geldik | diyordu. İki liz arab al le Ve sarayın renkrenk çiçeklerle süslü, çakıl taşlı; yeryer havuzlar ve kameriyeler bulunan büyük bahçesinde yürümeğe başladılar. Güneşin akisler yaptığı beyaz mermer merdivenler üzerinde, bir ha- remağasının çikolata renkli gölgesi oy" naşlı. Karşıdan temennahlar ederek — Buyurun... Küçük beylerim. diye mırıldandı, ya | onlara yol YİĞİTER > Arap, küçük beylerinin ayakları ucunda munis bir kedi yavrusu edasile zıplayarak yürüyor; ve gösteriyordu. Haremağası yaldızlı ve ince oymalarla işlemeli bir kapıyı, nasırlı parmaklarile çalıp araladı, ve yerlere kadar eğildi. pının önüne konmuş kırmızı pa» ziyaretçilerini gös ren oHazineihassa müdürü Fevzullah efendi, saatlerdenberi üzerinde gerinip uyukladığı köşe koltuğunun, ceviz kolluklarına dayanarak yerinden kıpır» yuvarlanarak, tavanın arkasından dandı. oOMisafirlerine yer göstermek icin iri etli avuçlarını uzatarak: — Ovo.. buyurunuz... oevlâdlar!.. dedi. Öksürdü . Bir parca daha gayret gösterip kanapesi üzerinde doğruldu. Ve: — Şöyle evlâd- lar.. şöylel.. Artık sizler dünkü Tibbı- ye talebesi değilsi” Şöyl DİZs, öyle rica UMRAN NAZIF ederim, şöyle pencere başındaki koltu- ğa, Hah! İstediği yerlere onları oturttuktan avuçlarını omasasının üzerine v izler! dedi... artık içerisinde yaşadığımız, nuru ile (niam perverde) olduğumuz devri saadetin genç dok- torlarısınız | iyah; tıpkı rlak kuzguni Kaf. kas kalpaklarındaki kıvırcık tüyler gibi kıpkıvrıcık sakallarını sığazlayıp, sözle- rini tastik ettirmek ister gibi: — Eb... Hakikat değil mi sual ede- rim sizden ? dedi. Sualine, gene acele edip, cevap verdi — Sayei şahanede öyledir oğullar.. öyledir... Sonra, daima bir kısmı yeşil renkli bezlerle örtülü, sarı ceviz kenarı üstünde duran göbeğini çekip, ellerini se vr hir. .. Tahir. dedi. Kğ alen Uzun boyundan utanır gibi yerlere kadar eğilmiş bir haremağası daha göründü. Dişleri bir avuç inci gibi serpilmişti, Gözleri gülüyordu. Yüzünde yeryer yarıklar vardı. Bu arap herşeyi. her menfi hareketi yapmağa vasıfta olabi: lecek bir tipte <a iriyarı bir şeydi... Müdür — Ağal dedi. Sen bize kahve getir.. Nizameddine de s ik e gelirse meş- gul olduğumu bildirs Arap yerden bir Mi savurdu; bir kız gibi kırıtarak.. genç bir kadın edasile: — Emriniz başım üzerinedir | dedi ve dışarıya çıktı. Feyzullah EN bir kehlibar gibi iki dart sararmış parmakları arasında tuttuğu enfiyesini, kalın burun delik- lerinden pos bıyıklarına sarkan kıllar arasına götürüp derin, derin çektikten sonra; kendisi masasının e 2 o e pu e 41 — E... Ülvi bey oğlumuz! dedi. Pe deri muhtereminiz Adil bey kardeşi- mizle görüştüğümüz üzere sizi (......) sultanın tabibi yaptırmağa muvaffak olduk. Fevzullah efendinin gözleri, hemen hemen gür kırçıl tüylü kaşlarına kadar açılmıştı. Altın dişleri porsuk dudak- ları arasından sırıtmıştı; o, Ülvi'nin: — Çok teşekkür ederim... Eksik ol mayınız... Allah bükümete.. efendimize ve sizlere zeval vermesin yollu nüvazişs hususisi kürane cevabını bekleyordu. Fakat, genç doktorun parlak.. paslı bir tuncu andıran yüzü gülmedi. Bilâ- kis, her zaman etli kırmızı dudaklarında uçacakmış gibi duran tebbessümleri Kreş yeşil gözlerinin rengi bulandı, Ve — Bilmem ki?.. dedi. Ben sultan efendimizi memnun edebilir miyim ? Daha henüz hayata atılıyorum, Tec rübedide bukadar doktorlarımız varken, bu şerefli vazifeyi benim gibi... Muhatabı Ülvinin sözünü derhal kesti : — Bu hususta idareikelim etmek ten sizi mennederim. Hacı Adil efendi ile her cihet hallolunmuştur. Onlar da taktir buyururlar ki.. ve harem gibi her elin sürülemiyeceği, her yabancı gözün bakamayacağı pâk ve nezih bir saray mensubininden biri- saray yere, ancak nin oğlu. yavrusu girebilir. Ülvinin dudaklarında müstehzi bir tebessüm belirdi. Ve zihninde : «Pâk ve nezih bir yer? yle mil.v diye istifhamlar takıldı kaldı, Fevzullah efendi, başkalarının duy» mamasinı istediği bir sırrı ifşa etmek ister gibi, masası üzerinde secde etti. Ve n avuçlarını siper edip Ülviye doğru : — Başkasına bu vazifeyi vermekten çekiniyorlar. Anladınız mı şimdi size gösterilen itimadı.. Tekrar ciddileş- ti.. ve — Laf yok; de- di. Yarın vazife" nize mübaşeret edi- Diz pi # ka » Har biye tarikile Bey- oğluna doğru yürü” yorlardı. No. | * (Arkası 30 uncu sayfada) 5