m e em m N e EE. gi AE Urun EZ pa Vi 7 GN Nİ Wi S — ÖN SÖZ ngonun Ölümü,, hakikatın roma- rudır. Belki de Romanı okuyacaklar, bura- da zengin hayal kaynaklarından fışkırmış kuvvetli mevzular bulamıyacakları için, inkisarı hayale düşeceklerdir. Zira ben, bu yazılarımdaki vakaları hafızamda.. ha- yalimde doğurup, büyüterek yazmadım. Bilâkis etrafımda, yanıbaşımda doğup büyüdüklerini görerek.. olanları sadece naklettim. Bu romanı yazmaktaki geye, İstanbul ve mma muhtelif yerle- 'nde; muhtelif lardaki o hayat, ahlâk ve namus telâkkilerini göstermek.. yaşayış vaziyetlerini mukayese etmek; dün uzavallı mahluk!» diye ağlanan bir kimseye- görüşlerin, hislerin ve fikirlerin değişmesi ile- bugün o şahsa yine : vza- vallı'u diye, güldüklerini gieimeğe a etmektir. Şunu da söyliyey daki, şahısların trek nn Ni akl tanıdım. Bazılarını da tanıyanlar vası- taşile tanıdım, we maceralarına vukuf kesbettim. ei hususları size naklederken, mümkün mertebe hakikatten ayrılmadım. Romana bir şekil verebilmek için yaptığım bütün ilâvelerin de, hergün olabilecek, gö- rebilecek şeyler olmalarına gayret ettim t bütün > çalışmalar ve özen- e Meli inde aldığım semerenin.. yu- karıda arzettiğim se gaye karşısında, 4 çok kuru ve çok çıplak olduğunu gördüm. Bunları bilmekle beraber bazı dostlarımın teşviklerinden cesaret alarak bu yazıla rimt neşrediyorum. Gr . # gp — Kendisinden ( aldığım cesaret ve hızla vücude Ataca ithaf ediyorum — BİRİNCİ KISIM değ Arabacı dur! relerinden rengi uçmuş kırmızı kadifeli yeşil püsküllü perdeleri sarkan, üze k çekilmiş faytonun lâstik tekerlekleri ağırlaştı. Arabacı fesinin mavi püskülünü dü- zelterek, atların gemlerini çekti; ve araba durdu. Atlı tramvayları, yol üze rindeki istasyonda saatlerdenberi bek- lemekten usanmış iki yolcu, arabaya doğru yürüdüler. Uzun boylu, sarışın, yeşil gözlü, vakur bakışlı, genç bir askeri doktor olan Ali Ülvi; yanı başında oturan arkadaşının kulağına eğilerek : İdıza mı? dedi. bürü; iri kirpikli gözkapaklarını, tastik makamında yummak ile iktifa etti. Sıcak bir öğle idi. Yollarda uza- nan raylar ve yer yer beyazlıklar göz alıyordu. Caddelerde, iki taraflı dük- kânların kepenkleri yarı kapalı, yarı açık.. Beyaz tentelerin gölgeleri cadde- lere kadar düşmüş mi avlularında, şadırvan diplerinde, sıvalı kollu birkaç Müslüman, namaza hazırlanmakta idi. Etrafta tabiatta büyük bir yorgunluk vard Deniz, sahillere kadar kıpırdanamas yacak bir halde, dümdüz mavi bir ipe mendil gibi serilmiş. Ağaçlar, hareketsiz yollara boyun eğmişler, akşama intizar» dalar.. Eğer bu sükütu yırtan derin bir süküt. önlerine düşmüş ihtiyar çektikleri tramvaylar.. ve bunların gü- rültüleriyle, ray üzerindeki pisliklerden gıdalanan kumruların kaçarken yaptık ları kanat çarpmaları da olmasa; bugün İstanbul halkı uykudadır dene bilirdi. Araba Tophaneye yaklaşıyordu. İçerisinde, yeni üniforma kuşanmış genç doktoru gören askerler, yüksek sesle askeri selâmı ifa ediyorlardı: — Sola bak! selâm | Ülvi, bu caddelerin « bu gün giydiği üniforraya basret çekereksarnavutkaldı: rımlarını, yaya olarak ne kadarçok tep" mişti, Buralardan her geçişinde, bu